Emeklilerin finansmanında özel sektörün önemi artıyor
Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre, 2015 yılında dünyada 100 yaşın üstünde yaklaşık 500 bin kişi yaşıyordu. 1990 yılındaysa 100 yaş üstü nüfus, 2015 yılındakinin dörtte biri kadardı. Pew Research’e göre, 2050’ye gelindiğinde 100 yaşını aşmış kişilerin sayısının 3.7 milyona ulaşması bekleniyor.
Bir asırdan daha uzun süre yaşamış bireyler her ne kadar dünyadaki yaşlı nüfusun az bir bölümünü oluştursa da, sayı giderek artıyor. 1990 yılında 65 yaş üstü her 10 bin kişiye karşılık 2.9 kadar 100 yaş üstü birey düşerken, 2015’te 7.4’e çıkan bu sayının 2050 yılına kadar 23.6’ya yükseleceği öngörülüyor. Yine 2050 yılında, en yüksek 100 yaş üstü nüfusa sahip ülkenin Çin olacağı düşünülüyor. Çin’i sırasıyla Japonya, ABD, İtalya ve Hindistan’ın takip etmesi bekleniyor.
Tüm bu değişen demografik yapı, hükümetlerin ve özel sektörün gelecekteki sağlık ve emeklilik harcamalarına dair öngörülerini de yeniden şekillendiriyor. Aon’un araştırmasına göre, yaşlanan nüfus arttıkça emeklilik sistemlerinin üzerindeki baskı da giderek artıyor. Değişen dinamikler, özellikle işverenler için emeklilik planlarında bazı çıkarımlarda bulunmaya olanak sağlıyor. Birçok kuruluş, çalışanlarına karşı özel emeklilik ve sosyal güvenlik konusunda taşıdıkları sorumlulukları yerine getirirken, aynı zamanda işveren katkısı da sunarak sosyal güvenlik sistemi üzerindeki baskıyı azaltıyor.
Buna karşın, beklenen ortalama ömür süresindeki en ufak bir oynama bile hem hükümetler hem de özel sektör üzerinde milyarlarca dolarlık yeni sorumluluklara yol açabiliyor. Bu sebeple tüm taraflar emeklilik sistemlerini nasıl sağlamlaştıracağı ve sorumluluklarını karşılayacak yeterli fonlara ulaşabileceği konusunda devamlı çalışıyor.
BEKLENEN ORTALAMA ÖMÜR 72 YILA YÜKSELDİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, beklenen ortalama ömür süresi düzenli olarak artıyor. 2000 yılında ortalama ömür 66.5’ken, son veriler 2016 yılında bu sürenin 72 yıla çıktığını gösteriyor. Aynı periyotta en yüksek artışın Afrika ülkelerinde görülüyor: Afrika’da 2000’de 50.8 yıl olan ortalama ömür süresi, 2016 yılında 61.2’ye yükselmiş durumda.
EMEKLİLİK SİSTEMLERİ BESLENEMİYOR
Birçok pazarda, ortalama ömrün uzamasının yanı sıra, genç nüfusta da azalma görülüyor. Örneğin Japonya’da, ülke tarihindeki en düşük doğum oranları gözleniyor. ABD’de kadın başına sayıca 1.88, Almanya’da 1.50 doğum düşerken, Çin’de bu oran 1.57 olarak ölçülüyor. Bu durum da, çalışma hayatına atılan ve emeklilik sistemlerini besleyen gençlerin sayısında önemli ölçüde bir azalmaya sebep oluyor. 2050 yılında, Çin’de her bir emekliye karşılık sadece 1.3 çalışan kalacağı düşünülüyor. Şu an bu rakam 2.8 olarak biliniyor.
Tüm bu tahminler kaçınılmaz gibi görünse de, ABD ve İngiltere örnekleri her şeyin ne kadar da kolaylıkla değişebileceğini gösteriyor. ABD Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) verilerine göre, son birkaç yılda ABD’de beklenen ortalama ömür kısaldı. 2014’te 78.9 olan ortalama ömür, 2016’da 78.6’ya geriledi. ABD Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi’ne göre, bu azalma uyuşturucu kullanımına bağlı ölümlerin hızla artmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda, İngiltere’de de son birkaç yıldır ortalama ömürde kısalma kaydediliyor.
HÜKÜMETLER ÜZERİNDEKİ YÜK AĞIRLAŞIYOR
Ne olursa olsun, demografik yapıda görülen bu değişim hükümetleri sosyal güvenlik ve sağladığı faydalar konusunda daha fazla harcama yapmaya itiyor. Beklenen ortalama ömrün 82.2 yıl olduğu Kanada’da, emeklilik yaşının 65’te sabit kalması bekleniyor. Beklenen ortalama yaşam süresinin 81.9 yıl olduğu Hollanda’daysa, şu an 66 olan emeklilik yaşının 2022 yılında 67’ye yükseleceği düşünülüyor. Beklenen ortalama ömrün 75 yıl olduğu Brezilya’daysa, çok uzun süredir emeklilik yaşının 55 olduğu biliniyor. Emekliler, hayatlarının geri kalanı boyunca, çalışırken aldıkları son maaşın %70’i oranında bir emeklilik maaşı bekliyor, bu da hükümetin ülkede yaptığı harcamaların üçte birine denk geliyor. Ülkenin yaşadığı ekonomik sorunlardan bu cömert sistemi sorumlu tutanların sayısı giderek artıyor, bu sebeple Brezilya’nın emeklilik yaşını yukarı çekmesi bekleniyor.
EMEKLİLERİN FİNANSAL YÜKÜ HER YIL %4 ARTIYOR
Beklenen ortalama yaşam süresindeki değişkenlik ve belirsizlik, emeklilik planlarını hazırlarken öngörüde bulunmayı da zorlaştırıyor. Aon’un çalışmasına göre, ortalama ömrün uzadığı her bir yıla karşılık, emeklilik planlarının getirdiği maddi sorumlulukta %3-4 civarında artış görülmesi mümkün. En nihayetinde, ortalama ömrün yıldan yıla yaratabileceği değişiklikleri gözlemlemek, kurumların sorumluluklarını anlaması ve finansal kararlarını somut bilgilerden yola çıkarak vermesi açısından önem taşıyor.
Sosyal güvenlik kurumları bünyesindeki emeklilik planları, birçok ülkenin harcamalarında büyük bir paya sahip. Bu planlar, geleneksel olarak, emeklilere her yıl belli bir oranda maaş vermek üzerine kuruluyor. Çalışanların, kendi tercihleri doğrultusunda, emeklilik fonlarına ne kadar yatırım yaparlarla o kadar maaş alacakları sistemler ise daha nadir bulunuyor. Hükümetlerin aksine, özel sektör kuruluşları yatırılan katkıya göre emeklilik maaşı veren programlara yöneliyor.
TOP ÖZEL SEKTÖRDE
Sabit bir maaş belirlemektense, yatırılan katkı payıyla orantılı bir emeklilik maaşı vermek finansal ‘emeklilik yükü’nü başka bir yöne kaydırıyor. Uzayan ortalama yaşam süresi, sağlık harcamalarında da çok ciddi bir artışa yol açıyor. Sağlık ve varlık arasındaki bağ güçlendikçe, şirketlere düşen sorumluluk da gün geçtikçe artıyor. Dünya genelinde işverenler, giderek artan bir oranda çalışanlarının refahı için hem sağlık sigortasına hem de özel emeklilik sistemlerine yatırım yapıyor. Hem özel emeklilik şirketleri, hem sigorta şirketleri, hem de işverenler bir arada çalışarak ekonomi üzerindeki yükü hafifletiyor. Giderek artan bu trendin, ekonomiler üzerindeki baskıyı uzun vadede büyük ölçüde hafifletmesi bekleniyor.
Ülkemİzde BES fon büyüklüğü 85 mİlyar lİraya yaklaştı
Ülkemizde de sosyal güvenlik sistemi üzerindeki baskıyı hafifletmek ve tasarruf oranlarını artırmak için önemli adımlar atılıyor. Bu kapsamda geliştirilen Bireysel Emeklilik Sistemi’ne otomatik katılım uygulaması öncelikle ölçeği daha büyük olan işyerlerinden, 1000 ve üzeri çalışanı olanlardan başlayarak, kademeli olarak, daha az sayıda çalışanı olan işverenleri sisteme dahil etmek üzerine kuruldu. Türkiye Sigorta Birliği’nden (TSB) aldığımız verilere göre, ilk fazda 836 işveren ve 2.5 milyon çalışan sisteme dahil oldu. Nisan 2017’de başlayan ikinci faza geldiğimizde 250 ile 999 çalışanı olan yaklaşık 38 bin işveren ve 4.8 milyon özel sektör ile kamu çalışanları uygulamaya girdi. Temmuz 2017’deki üçüncü fazda ölçek biraz daha küçüldü ve çoğunluğu tekstil, hazır giyim, taşımacılık, eğitim, inşaat, sağlık, gıda, imalat gibi sektörlerinde faaliyet gösteren ve 100-250 arası çalışanı olan yaklaşık 10 bin işverene sıra geldi. Böylece ilk yılın sonuna geldiğimizde toplam 49 bin işveren ve 9.5 milyon çalışan otomatik katılım uygulamasıyla tanışmış oldu.
İlk yılın sonuna geldiğimizde, sistemde devam oranının %43.7 ve sistemde kalarak emekliliğe yönelik tasarruf eden çalışan sayısının 3.5 milyon olduğunu görüyoruz. Etaplar özelinde bakıldığında, 6 Temmuz itibarıyla 1.3 milyonu kamu, 2.9 milyonu da özel sektör çalışanı olmak üzere toplam 4.2 milyon çalışan sistemde kalarak tasarruf etmeye devam ediyor. Toplam fon büyüklüğüyse 3.1 milyar lirayı buluyor. Gönüllü tarafa bakıldığında, yine 6 Temmuz itibarıyla sistemde yaklaşık 7 milyon kişinin olduğu görülüyor. Sistemde 81.6 milyar lira da toplam fon büyüklüğü bulunuyor. Otomatik katılımla sisteme dahil olanlar ile gönüllü BES’in toplamına bakıldığında, katılımcı sayısı 11 milyonu aşıyor. Toplam fon büyüklüğüyse 84.7 milyar liraya varıyor.
Son dönemlerde BES’ten erken ayrılma oranlarının azaltılması için birikimlerin teminat olarak gösterilebilmesi ve kısmi olarak çekilebilmesi gibi düzenlemeler konuşuluyor. Ayrıca TSB de sistemin büyümesi ve ülke tasarruflarının artması için 18 yaş altının BES’e dahil olabilmesi üzerine çalışmalar yürütüyor. Sektör ayrıca, işveren katkısının da sistemde yer bulması gerektiğini her fırsatta vurguluyor.
Türkiye Sigorta Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Aysun Yıldız Özer: Otomatik BES’te işverene ek maliyet yaratmayan bir işveren katkısı mümkün
“İşveren katkısının, işverenlere ek maliyet oluşturmadan kıdem tazminatının veya işsizlik fonunun belli bir oranının otomatik katılıma aktarılması şeklinde kurgulanması gibi önerilerimizi düzenleyici otoriteyle paylaştık. Böylelikle hem kamuya ek bir yük getirmeyecek hem de işverenleri ekonomik olarak zorlamayacak bir model ortaya konulabileceğini düşünüyoruz.”
Türkiye Sigorta Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Aysun Yıldız Özer, yaşlanan nüfus nedeniyle BES’in tasarrufların teşvik edilmesi anlamında önemli bir araç olduğunu vurguladı. Bireylerin emeklilik dönemlerine yönelik olarak tasarruf etmelerinin emeklilikte yaşam standartlarını korumaları açısından olduğu kadar, ülke ekonomisi için de kritik olduğuna dikkat çeken Özer, “Bireysel emeklilik sistemleri sermaye piyasalarının derinleşmesine katkıda bulunarak ekonomiye uzun vadeli kaynak sağlayan sistemler olarak karşımıza çıkıyor. Hızla büyüyen ekonomilerde uzun vadeli kaynak ihtiyacının, bireysel emeklilik fonları gibi uzun vadeli araçlarla karşılanması spekülatif sermaye hareketlerinin piyasalar üzerinde olumsuz dalgalanmalar yaratmasına da engel teşkil ediyor. Bu anlamda büyümekte olan ekonomiler için tasarrufların artırılması daha büyük bir önem taşıyor” şeklinde konuştu.
Finansal okuryazarlığın geliştirilmesinin, çalışanların sosyal güvenliğin yanında bireysel emeklilik planlarıyla aktif çalışma hayatı sonrasına hazırlık yapmalarının önemine değinen Özer, “Yaşlanan nüfusun getireceği sorunlara sosyal güvenlik sisteminin tek başına çözüm getirmesi çok gerçekçi değil. Mutlaka özel sektörle, sigorta ürünleri ve bireysel emeklilikle desteklenmeli. Sigorta ve BES bu anlamda devletin yükünü hafifletmede önemli bir rol üstlenmektedir” dedi.
‘1.5 YILDA ÖNEMLİ KAZANIMLAR ELDE EDİLDİ’
Özer, 1 Ocak 2017’de başlayan ve 2019 itibarıyla kademeli olarak yaklaşık 14 milyon çalışanı BES ile tanıştıracak olan otomatik katılım uygulamasının ülkemizde sosyal güvenlik sistemini desteklemek yönünde başlatılmış büyük bir proje olarak nitelendirdi. Sadece cayma oranlarına odaklanan bir analiz yapmanın otomatik katılım uygulamasının getirdiği kazanımlara haksızlık edilmesine neden olduğunu ifade eden Özer, şunları söyledi: “Cayma oranları her bir fazda birbirine çok yakın, %50’ler civarında. Tüm girişler açısından cayma oranı kümülatifte de %53. Sistemde çalışanların uzun süre kalması esas ve devam oranlarının yukarıya çekilmesi, gerek emekliliğe yönelik bireysel tasarrufları, gerekse milli tasarruf oranlarını yükseltmek için kritik. Ancak çok kısa bir zamanda hayata geçen otomatik katılım uygulamasının 1.5 yıl gibi kısa bir süre zarfında 4 milyondan fazla çalışanı sisteme dahil etmesinin de önemli bir kazanım olduğunu belirtmemiz gerek.”
‘BAŞARILI ÖRNEKLERDE İŞVEREN KATKISI DA VAR’
Bir diğer önemli faktörün de işveren katkısı olduğuna değinen Özer, “Başarılı ülke örneklerinde çalışanın yanı sıra işverenler de katkıda bulunuyor, bu da sistemde devam oranları üzerinde olumlu etki yapıyor. İşveren katkısının işverenlere ilave işgücü maliyeti oluşturmadan kıdem tazminatının veya işsizlik fonunun belli bir oranının otomatik katılıma aktarılması şeklinde kurgulanması gibi önerilerimizi sektör olarak düzenleyici otoriteyle de paylaştık. Böylelikle hem kamu maliyesine ek bir yük getirmeyecek hem de işverenleri ekonomik olarak zorlamayacak bir model ortaya konulabileceğini düşünüyoruz” dedi.
‘BİRİKİMLER TEMİNAT OLSUN AMA KISMEN ÇEKİLEMESİN’
Son dönemde konuşulan, BES’ten erken ayrılma oranlarının azaltılması için birikimlerin teminat olarak gösterilebilmesi ve kısmi olarak çekilebilmesi gibi düzenlemeler hakkında da görüşlerini aldığımız Özer, şunları kaydetti: “BES’in temel amacı, katılımcıların uzun vadede emekliliğe dönük tasarrufta bulunmalarını sağlamak. Sistemden çıkış nedenlerine bakıldığında birinci sırada finansal ihtiyacın olduğu görülüyor. Bu nedenle BES birikimlerinin teminat olarak gösterilerek kredi maliyetlerinin aşağıya çekilmesi ve katılımcılara dönemsel finansal ihtiyaçlarını karşılamak üzere düşük faizle kredi alma imkanı tanınmasının çıkış oranları üzerinde olumlu etki yapacağını düşünüyoruz. Ancak bunun için katlanılacak alternatif maliyetin yeterince düşük olması gerekir ki, katılımcılar için kendi birikimlerini kullanmak yerine, birikimlerini teminat göstermek suretiyle kredi almak cazip hale gelsin. Ancak, mezkur düzenlemeler çerçevesinde birikimlerin teminat olarak gösterilmesine ilişkin bireysel emeklilik mevzuatında sınırlamalar mevcut. Bunun için de düzenlemelerde revizyon yapmak gerekiyor. Bu konu ile ilgili talebimizi otoriteyle paylaştık.
Birikimlerin kısmi olarak çekilebilmesi içinse alt düzenlemeler gerekir. Ancak sektör olarak böyle bir imkanın, kişilerin tasarruf seviyesini azaltarak emeklik dönemindeki beklentilerin karşılanmasına olumsuz etki yapacağını düşünüyor ve desteklemiyoruz. Esas olan harcama disiplini geliştirerek tasarrufların korunması olur. Bu nedenle, birikimlerin teminat olarak gösterilmesi bu anlamda daha yerinde bir tedbir olacaktır.”
‘18 YAŞ ALTINDAKİLER DE SİSTEME GİREBİLMELİ’
Ülkemizin genç nüfus açısından önemli bir avantajı olduğunu dile getiren Aysun Yıldız Özer, literatürde “demografik fırsat penceresi” diye adlandırılan bu durumun Türkiye’de, değerlendirilmesi durumunda eşsiz bir fırsat sunduğunu belirtti. Avrupa’yla karşılaştırıldığında ülkemizde genç nüfusun daha yaygın olduğunu, bugün 18 yaşından küçüklerin sayısının 20 milyonu aştığını aktaran Özer, “Ancak EUROSTAT’ın projeksiyonlarına baktığımızda 2060 yılına geldiğimizde, demografik yapımızın Avrupa toplumlarındakine benzer bir hale geleceği görülüyor. Bu nedenle, şimdiden tasarruf bilinci kazandırmak ve yakın zamanda işgücüne katılacak bu demografik fırsattan layığı ile yararlanmak için hane halkı tasarruflarını artırarak ulusal tasarruf oranlarımızı yukarılara çekmek üzere 18 yaşından küçüklerin de sisteme girebilmesine imkan tanınmasını öneriyoruz. Bu sayede, gönüllü katılıma dayalı ve belirlenmiş katkı esasına göre oluşturulan Bireysel Emeklilik Sistemi’nin hedef kitlesinin ve kapsayıcılığının da genişlemesine imkan sağlanacaktır. 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’n dördüncü maddesine göre BES’e fiil ehliyetine sahip kişiler katılabilir. Birlik olarak sisteme 18 yaşından küçüklerin de dahil edilebilmesi için anılan Kanun maddesinin ve diğer alt düzenlemelerin değiştirilmesine yönelik talebimizi otoritemize ilettik” dedi.
Halk Emeklilik Genel Müdürü Ömer Faruk Öztürk: BES sosyal medya ile yaygınlaştırılabilir
“Yapılan araştırmalar otomatik BES’te bulunanların yaklaşık %60’ının 35 yaş altı çalışanlardan oluştuğunu ve gençlerin tasarruf yapma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bunun için özellikle sosyal medya üzerinden sistemin kamuoyuna anlatılması ve çalışan genç nüfusla etkin iletişim kurulması gerekiyor.”
Halk Emeklilik Genel Müdürü Ömer Faruk Öztürk, BES’e otomatik katılımın 1.5 yıllık geçmişinde gösterdiği performans ile sık sık adından bahsettirdiğini söyledi. Sistemin geçirdiği süreçten bahseden Öztürk, “11 milyon çalışan işverenleri aracılığı ile sisteme dahil olurken, sistemde kalan ve emeklilik dönemi için her ay düzenli olarak tasarruf yapan çalışan sayısı 4 milyonun üzerinde. BES’in 15 yıllık süreçte 7 milyon katılımcıya ulaştığı düşünülürse oldukça yüksek bir performanstan bahsedebiliriz” dedi.
Sistemdeki cayma sorununa da değinen Öztürk, “Cayma oranlarının düşmesi için sektördeki tüm emeklilik firmalarının otomatik BES ile ilgili bilinirliği artırmak ve olumlu algı oluşturmak için iletişim stratejilerini tekrar oluşturması gerekiyor. Burada çalışanın dilediği zaman çıkabileceği algısına vurgu yapılmalı ve otomatik BES’in avantajları daha iyi anlatılmalı. Yapılan araştırmalar sistemde bulunanların yaklaşık %60’ının 35 yaşının altında çalışanlardan oluştuğu ve özellikle gençlerin tasarruf yapma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bunun için özellikle sosyal medya üzerinden sistemin kamuoyuna anlatılması ve çalışan genç nüfusla etkin iletişim kurulması gerekiyor” diye konuştu.
‘OTOMATİK BES’TE DİJİTALLEŞME HIZ KAZANDI’
Öztürk, sözlerine şöyle devam etti: “Bugüne kadar sektörde performansı ile sık sık adından bahsettiren sistem, özellikle 1 Temmuz’da başlayan 5. etabına girerken dijitalleşmeyi hızlandırdı. Bir seferde binlerce çalışanı sisteme dahil edecek teknolojik altyapılarla sektör, dijitalleşen dünyaya ayak uydurmaya başladı, teknoloji yatırımları arttı. Caymalar açısından bakıldığında, 5. etap ile birlikte daha küçük ölçekli firmalar sisteme dahil olmaya başladılar ve yine ortalama %50’nin üzerinde bir cayma oranı bekliyoruz. Emeklilik şirketleri olarak ortak amacımız, cayma oranını minimuma düşürmek, satış sonrası hizmetleri, müşteri memnuniyeti odaklı çalışmaları, özel ek fayda ve avantajları iyileştirerek devletin desteği ile müşterilerimize kusursuz bir sistem sunmak olmalı.”
Katılımcıların fonlarının yönetimini portföy yönetim şirketlerine devredebilmesi ile ilgili yasadan da bahseden Öztürk, “Katılımcı artık, fon tercih ve fon değişikliği hakkını portföy yönetim şirketlerine devredebiliyor. Katılımcılarımıza emeklilik şirketleri olarak doğru bilgilendirmeleri yaparak, kişilere risk profil anketi sonuçlarına ve piyasa koşullarına göre fon tercih ve fon dağılımı değişikliklerini, portföy yönetim şirketlerince gerçekleştirebileceklerini anlatabiliriz. Tabii ki burada emeklilik şirketlerine çok fazla iş düşüyor. Doğru anlatım ve risk getiri profili doldurarak gerçek risk iştahına göre tercih yapılmasının ve doğru yönlendirmelere kulak verilmesinin önemini anlatmak biz emeklilik şirketlerine düşüyor” dedi.
‘HALKIN SİSTEME GÜVENİ SAĞLANMALI’
“Türkiye’deki tasarruf oranları ile dünyadaki tasarruf oranları karşılaştırıldığında ülkemizin kendini geliştirmesi gerektiği kaçınılmaz bir gerçek. Sistem bugün belli bir sayının üzerinde çalışanı olan firmalarda 45 yaş altında çalışan herkesi kapsıyor. Sistemin hedef kitlesini genişletebilmek adına 18 yaşından küçük kişilerin sisteme dahil edilmesi ve otomatik katılıma girişteki yaş sınırının kaldırılarak 45 yaş üstü çalışanların da sisteme dahil edilmesi değerlendirilebilir. Ayrıca burada önemli olan nokta, halkın sisteme olan güvenini sağlamak ve bireylere emeklilikleri sonrası yaşayacakları olası gelir kayıplarını, refah seviyelerindeki olası düşüşleri engelleyebilecek bir sistem olduğunu anlatmaktır” diyen Öztürk, böylece devletin yükü hafiflerken sistemin gelişeceğini ifade etti.
Katılım Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı İsmail Aydemir: Ulaşılması zor bir kesim BES’e dahil edildi
“Otomatik katılımla BES’e giren çalışanların %82’sinin öncesinde herhangi bir BES sözleşmesi olmadığı görüldü. Otomatik katılım düzenlemesi, emeklilik şirketlerinin ulaşılması güç önemli bir çalışan segmentine ulaşmasını ve bu kesimin BES ile tanışmasını sağladı.”
Katılım Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı İsmail Aydemir, otomatik katılım sisteminin (OKS) ana amacını emeklilik döneminde ikinci bir gelir olması ve böylelikle de sosyal güvenlik sistemini tamamlaması olarak açıkladı. “OKS Türkiye’de yeni başlasa da, çoğu ülkede, özellikle İtalya, İngiltere ve Yeni Zelanda’da yıllardır başarıyla uygulanıyor” diyen Aydemir, sistemin geliştirilmesi gereken bazı hususları olsa da, özellikle çalışanlar açısından bakıldığında çok iyi bir emeklilik yatırım alternatifi olduğunu kaydetti.
Ömrün uzadığı ve sosyal güvenlik sisteminde aktif/pasif oranının düşük olduğu ülkelerdeki ana problemlerden birinin, emekli maaşlarının düşüklüğü olduğunu vurgulayan Aydemir, “Çoğu uzman, emeklilik dönemi için çalışma döneminde asgari olarak aylık gelirin %5’inin tasarruf edilmesini öneriyor. Ülkemizdeki OKS’de ise çalışanların aylık prime esas kazançlarının asgari %3’ünü yatırmaları planlandı. Çalışanlar isterse daha yüksek tutarda da prim ödeyebiliyor” dedi.
OKS’deki çıkış oranlarının yüksek seyrettiğinden de bahseden Aydemir, şunları söyledi: “Fakat sisteme girip, sistemde kalmaya devam eden önemli bir kesim de bulunuyor. 11.9 milyon çalışana ulaşılmış ve en son veriler itibarıyla da 4.2 milyon sözleşme sistemde aktif olarak devam ediyor. Ayrıca normal şartlarda ulaşılması zor bir çalışan kesimine bu düzenleme sayesinde ulaşıldı ve sisteme dahil edildi. OKS’ye giren çalışanların %82’sinin öncesinde herhangi bir BES sözleşmesi olmadığı görüldü.”
‘İŞVEREN KATKISI SİSTEMİ BÜYÜTÜR’
Yakın zamanda sistemde bazı değişiklikler yapılmasının planlandığını söyleyen Aydemir, sözlerine şöyle devam etti: “Örneğin sistemden ayrılanların daha sonra sisteme istedikleri bir zamanda katılmalarının sağlanması, iki aylık cayma süresinin uzatılması gibi düzenlemeler konuşuluyor. Bununla birlikte hâlihazırda sadece çalışanın katkı yaptığı bu sisteme işverenlerin de katılım yapması sağlanırsa bu sistemin çok daha büyüyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.”
Renk Özcan
renk@sigortacigazetesi.com.tr