
Deprem ve Zorunlu Afet Sigortası paneli gerçekleşti
İstanbul Ticaret Odası (İTO)’nun düzenlediği “Türkiye’de Deprem Gerçeği ve Zorunlu Afet Sigortalarındaki Uygulama Değişikliği” panelinde Zorunlu Afet Sigortası (ZAS), DASK’ın önemi, depreme karşı hazırlık, sigortalılık oranının artırılması ve sektörün talepleri ele alındı.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) deprem öncesi alınacak önlemler, DASK poliçelerindeki uygulamalar ve Zorunlu Afet Sigortası ile ilgili bilgilendirme yapmak amacıyla “Türkiye’de Deprem Gerçeği ve Zorunlu Afet Sigortalarındaki Uygulama Değişikliği” başlıklı panel düzenledi.
İTO meclis üyeleri ve sektör temsilcilerinin katılım gösterdiği panelin oturum başkanlığını Sigortacılık Meslek Komitesi Başkanı Özgür Yılmaz üstlenirken TOBB Sigorta Acenteleri İcra Komitesi (SAİK) Başkanı Levent Korkut, SEDDK Başkan Yardımcısı Emine Feray Sezgin, DASK Koordinatörü Özgür Bülent Koç, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy ve Allianz Teknik Test Merkezi Direktörü – Risk Mühendisi Dr. Ceyhun Eren konuşmacı olarak yer aldı.

‘SİGORTA DOĞAL AFET HASARLARININ TELAFİSİNDE KULLANABİLECEĞİMİZ EN ETKİLİ ENSTRÜMAN’
Oturumun açılış konuşmacısı İTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu, depremin Türkiye’nin bir gerçeği olduğunu belirterek, “Maalesef topraklarımızın %66’sı birinci ve ikinci kuşak deprem bölgelerinde. Bu ülkenin gerçeği bu. Sigorta sektörünün de Türkiye için çok daha kritik bir önem arz ettiğini görüyoruz. Deprem felaketi oluşturduğu büyük manevi ve sosyal yıkımla birlikte pek çok ekonomik olumsuzluğu da birlikte getiriyor. Söz konusu süreçte 36 binin üzerinde bina anında yıkılırken 500 binin üzerindeki bina da ağır hasar aldı. 100 binlerce konut ve ticari alan kullanılmaz hale geldi. Zarar gören fabrika ve makinelerimiz nedeniyle üretim sekteye uğradı. Ulaşımdaki yaşanan aksaklıklar da tedarik zincirinin kırılmasına yol açtı. Bu büyük felaketin ekonomimize maliyetinin 100 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Doğal afetlerin bu olumsuz etkilerini tamamen ortadan kaldırmamız elbette mümkün değil. Ancak alınacak önlemlerle bu etkileri en aza indirmek ve yeniden yapılanmayı hızlandırmak bizim elimizde. İşte sigorta mekanizması da doğal afetlerin oluşturacağı hasarın telafisinde kullanabileceğimiz en etkili enstrüman. Ülkemizde yaşanan bu büyük deprem sonrası sigorta sektörümüz sağladığı milyarlarca liralık fonla yeniden inşa çalışmalarına önemli bir katkı sundu. İşte bu nedenle özellikle Zorunlu Afet Sigortası’nın toplumumuzun tüm kesimlerine yaygınlaştırılması ve etkinliğinin artırılmasını son derece elzem ve önemli buluyoruz. Bu doğrultuda Zorunlu Afet Sigortası çalışması ile deprem dışı afetlerin de kapsama alınması, kırsal bölgelerdeki binaların sigortalanması ve zarar tazmin mekanizmalarının hızlandırılması gibi yaklaşımları son derece yerinde adımlar olarak değerlendiriyoruz. Toplumumuzdaki sigorta bilincini artıracak ve sigorta sektörümüzü ileri taşıyacak her bir uygulama bizi doğal afetler karşısında çok daha güçlü ve tedarikli kılacaktır” açıklamalarında bulundu.

‘DOĞAL AFETLER VE YIKICI ETKİLERİ SİGORTANIN ÖNEMİNİ FAZLASIYLA ANLATIR NİTELİKTE’
Oturum başkanlığını üstlenen Sigortacılık Meslek Komitesi Başkanı Özgür Yılmaz, gerçekleştirdiği konuşmasında Kahramanmaraş depremlerinin üstünden geçen 2 senelik süre zarfında ciddi çalışmalar yürütüldüğünü ifade ederek sözlerine şöyle devam etti: “Depremin ilk gününden beri tüm sektör en azından maddi yaraları sarabilmek ve üzerine düşeni yapabilmek adına hep sürecin içinde yerini aldı. Bu noktada hasar süreçlerini oldukça hızlı yürütebilmek adına gerek DASK, gerekse sigorta şirketleri oldukça hassas davranarak mağduriyetleri azaltmak için ellerinden geleni yapmaya özen gösterdiler. Hasar süreçleri maalesef bize özellikle o bölgede yapılan birçok sigortanın ne kadar eksik yapıldığını da göstermiş oldu. Özellikle metrekarelerinin eksik girilmiş olması bu sorunun ana sebepleri arasında da yer almaktaydı. Maalesef ülkemizde Zorunlu Deprem Sigortası İGDAŞ, AEDAŞ gibi kurumlarda olmazsa olmaz bir evrakı olarak daha çok yer edilmiş durumda. Her ne kadar deprem sonrası ilgili poliçeye olan talep artsa da hala sigortalık oranında istenilen seviyeye yükselme söz konusu değil. Bildiğiniz üzere özellikle son yıllarda karşılaştırılan büyük doğal afetler ve yıkıcı etkileri sigortanın önemini fazlasıyla anlatır nitelikte. Umuyoruz ki bundan sonraki yıllarda deprem riski için daha bilinçli ve hazırlıklı bir toplum olarak yaşayabilecek, risklerden en az kayıpla çıkabileceğiz.”

‘52 MİLYAR LİRA HASAR ÖDEMESİ YAPILDI’
Panelin ilk konuşmacısı SEDDK Başkan Yardımcısı Emine Feray Sezgin, deprem felaketinin sosyal ve ekonomik boyutta pek çok etkilerinin yaşandığını ve sigorta sektörünün felaket sonrasında vatandaşlarımızın yaralarını sarmak adına tüm paydaşlarıyla birlikte özverili bir şekilde çalışarak önemli bir sınav verdiğini söyledi. Sezgin, şöyle devam etti: “6 Şubat tarihinde yaşadığımız elim deprem felaketleri sonrası vatandaşlarımıza Kasım başı itibarıyla DASK hariç toplamda 52 milyar lira hasar ödemesi yapılmış olup bu ödemelerin %95’inden fazlası sektör şirketleri tarafından karşılanmıştır. 6 Şubat depremleri hem kamu hem ve vatandaşlar arasında dayanışmayı sigorta sistemi çerçevesinde sağlaması açısından Zorunlu Deprem Sigortası’nın ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yaşanan felaket sonrasında vatandaşlarımızın sigorta korunmasından mahrum kalmaması ve nakit ihtiyaçlarının karşılanabilmesini teminen çeşitli tedbirler alınmıştır. Bu kapsamda 522 bini aşan hasar dosyası için sigortalarımıza yaklaşık 40 milyar lira üzerinde bir ödeme yapılmıştır. Yaşadığımız deprem felaketinden kamu otoritesi, sigorta sektörü, vatandaşımız ve sanayicimiz önemli dersler çıkardı. Bu derslerden en önemlisi ülkemiz genelinde sigortanın öneminin yeteri kadar kavranılmadığıdır. Şu anda Türkiye genelinde Zorunlu Deprem Sigortası sigortalılık oranımız %56. Bu oranı daha da yükseltmek amacıyla mevcut su ve elektrik abonelik işlemlerine ek olarak doğalgaz ve internet aboneliklerinin de sigorta poliçesi kontrol noktalarına dâhil edilmesi ve bu kontrollerin her yıl yapılmasını planlıyoruz. Bununla birlikte tapu müdürlüklerinde gerçekleştirilen işlemlerin de artık daha kapsamlı bir şekilde kontrolünü sağlayacağız. Yapılacak düzenlemelerle sigortalılık oranını istenilen seviyeye %100 seviyesine çekmeyi planlıyoruz. Bireysel, toplumsal ve ticari yaşamın sürdürülebilirliği için stratejik yönetime sahip sigorta sektörü temsilcilerimize sigorta bilincinin artırılması, sigortalanabilir her türlü riskin teminat kapsamına alınması, sektörün tabana yayılması ve derinleşmesini sağlamak adına çok önemli görevler düşmekte.”

‘ÇOK ÇABUK UNUTUYORUZ’
Kahramanmaraş depremlerinin gerçekleştiği 2023 yılında DASK sigortalılık oranının %20 arttığını ancak geçtiğimiz yıl %10’luk bir düşüş yaşadığını vurgulayan DASK Koordinatörü Özgür Bülent Koç, “Ülkemiz her gün ya bir depremin sonrasını ya da başka bir depremin birini yaşıyor. Yani biz bir taraftan geçmiş afetlerin yarasını sarmaya çalışırken diğer taraftan da bir sonraki afete hazırlanmak zorundayız. En son Kahramanmaraş Depremi’ni yaşadık. Maalesef coğrafyamız bizim kaderimiz ve bu kaderi de yaşayacağız, yaşamak durumundayız. Yapacağımız şey buna en iyi biçimde hazırlanmak. Sigortalılık oranında depremle birlikte bir artış gördük ama çok çabuk unutuyoruz. Bu kadar çabuk unutmamız gerekiyor. Özellikle Marmara bölgesinde yaşayan bizlerin hiç unutmaması lazım. 1999 Depremi’nden yeterince öğrenmiş olsaydık 6 Şubat depremlerinde bu kadar acı yaşamazdık. Şimdi de aynı şey geçerli. 6 Şubat depremlerinden yeterince öğrenirsek olası Marmara depreminde çok büyük acı yaşamayız. Ancak öğrenmezsek ve çabuk unutursak maalesef ciddi bir sınav daha bizi bekliyor” ifadelerini kullandı.
‘ZORUNLU DEPREM SİGORTASI’NI ZORUNLU AFET SİGORTASI’NA DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN BÜTÜN HAZIRLIKLARIMIZI TAMAMLADIK’
Koç, iklim değişikliği, doğal afetlerin sıklığı, değişen risk dinamikleri gibi unsurlar nedeniyle Zorunlu Deprem Sigortası’nın kapsamını genişletme kararı alındığını ve buna yönelik çalışmalar yürüttüklerini belirterek, “Deprem teminatına ek olarak yanardağ püskürmesi, sel, su baskını, heyelan, fırtına, dolu, çığ ve hatta orman yangını ve hatta Orta Anadolu’daki obrukları da teminat altına almayı planlıyoruz. Teminat yapımızı genişleterek tek bir tarife İle Zorunlu Deprem Sigortası’nı Zorunlu Afet Sigortası’na dönüştürmek için bütün hazırlıklarımızı tamamladık. Şu anda meclise sevk edilmek üzere bir kanun taslağımız var. Bunun önümüzdeki çeyrekte çıkmasını bekliyoruz. Ve bu yılın içerisinde De Zorunlu Afet Sigortası’na geçiş yapmayı planlıyoruz. Ayrıca şu anda Zorunlu Deprem Sigortası’nın kapsamına ek olarak da kırsal alanlardaki sigorta korumasını artırmak amacıyla köy yerleşik alanları ve mezralarda bulunan meskenleri de kapsam dâhiline alacağız. Zorunlu Afet Sigortası geçiş sürecinde bir yeniliğimiz daha var. Deprem hariç diğer teminatlarda geçerli olmak üzere maksimum 150 bin liraya kadar acil ihtiyaç teminatı adında bir teminat oluşturduk. Afetten zarar gören vatandaşımıza o anki ihtiyaçlarını giderebilmesi için bir destek sağlanması amacıyla bir teminat türü oluşturmuş olduk. Zorunlu Afet Sigortası’nın hayata geçirilmesi ve Zorunlu Deprem Sigortası’nın yerine geçmesi ile sadece depreme karşı değil, diğer tüm doğal afetlere karşı da finansal açıdan dirençli hale getirmeyi amaçlıyoruz” diye konuştu.

‘DEPREM BÖLGESİNDE YAPILACAK DAHA ÇOK İŞ VAR’
Deprem bölgesinde yaraların tam olarak sarılamadığına ve yapılacak daha çok işin olduğuna dikkat çeken TOBB Sigorta Acenteleri İcra Komitesi (SAİK) Başkanı Levent Korkut, “6 Şubat depremleri hepimizi derinden üzdü. Ülkemiz bir deprem kuşağında. Öncelikle bu gerçeği hepimiz kabul etmek zorundayız. Topraklarımızın %66’sı ve nüfusumuzun %71’i deprem riski taşıyan alanlarda yer alıyor. Ülkemiz son bir asırda 6 ve üzeri büyük şiddette 231 adet deprem yaşamış. Bu afetlerde 130 binden fazla canımızı toprağa verdik. Son olarak da 6 Şubat’ta 50 binin üzerinde vatandaşımızı kaybettik” dedi.

‘KRİZ İLETİŞİMİ EN ÖNEMLİ PROBLEMİMİZ OLACAK’
Allianz Teknik Test Merkezi Direktörü, Risk Mühendisi Dr. Ceyhun Eren, konuşmasında risk yönetiminde iyi olunmadığı için çok fazla krizle karşılaşıldığını ve risk yönetimine ne zaman başlanması gerektiği konusunun atlandığını vurgulayarak şöyle devam etti: “20 yılı aşkın bir süredir çok kritik olan ve daha da kritik hale gelecek risk mühendisliği departmanlarının yöneticiliğini yapıyorum. Genelde fabrikalara düzenlediğimiz risk analizleri fabrika inşaatı tamamlanmış, üretime geçilmiş ve artık sonradan sigorta akla geldikten sonra yapıyoruz ki birçok noktada iş işten yetmiş oluyor. Yani ne binalarımız kullanım amacına uygun inşa ediliyor ne üretim süreçlerimizde belirli riskler göz önünde bulunduruluyor. Bunun yanında yapı malzemeleri, yapılarımız çok kritik. Ek olarak zemin yapısının da ne kadar kritik olduğunu bir yapı mühendisi olarak bizlerin bile yeni öğrendiğini söyleyebilirim. Bir de şunu gördük: Kriz iletişimi. Kriz iletişimi bence en önemli problemimiz olacak. Yani bir depremden sonra ilk ihtiyacımız iletişim olacak. İş süreklilik planlarımızda mutlaka kriz iletişimine özel yer ayırmamız gerekiyor ve alternatif iletişim yöntemlerini de değerlendirmeliyiz.”

İSTANBUL’DA ÇOKLU AFET UYARISI
Panelin son konuşmacısı Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, özellikle İstanbul özelinde çoklu afetleri konuşmak gerektiğine dikkat çekerek, “İstanbul’da deprem olduğu sırada tsunami da olabilir. Büyük yangınlar da olabilir. Orman yangınları da olabilir. Aynı zamanda özellikle Avrupa Yakası’nın zemininde büyük heyelanlar olabilir, denizaltı heyelanları olabilir. Bunların hepsi bir anda yaşanabilir. İstanbul nüfusunun 20 milyona yaklaştığı düşünüldüğünde dünyanın en iyi afet planlarını yapsanız da bu nüfus karşınıza engel olarak çıkacak. İstanbul’un nüfusunun en az 5 milyon azaltılması gerekir. Aksi takdirde sağlıklı bir plan yapmaktan söz edemeyiz” açıklamasında bulundu.
‘TÜRKİYE’DE NEREDEYSE ALTINDAN FAY GEÇMEYEN BİR YER YOK’
“Biz 1992’ye kadar Türkiye’de 5.5’tan büyük deprem oluşturabilir fay sayısını 150 biliyorduk. Şimdi biliyoruz ki 500. Yani Türkiye’nin deprem tehlikesi 3,5 ila 4 kat artmış demek” diyen Ersoy, sözlerine şu şekilde devam etti: “2023 depremlerinden önce ülkemizde her yıl 22 bin deprem meydana gelirken 2023 depremlerinden sonra 100 bin deprem meydana geldi. Bu korkunç bir şeydir. Yani 4 yılda meydana gelmesi gereken deprem, 1 yıl içinde meydana geldi. Biz mesela İstanbul’da bir deprem bekliyoruz diyoruz. Bu tekrarlanma alanlarını tarihsel depremlere göre söylüyoruz. Ama yeni araştırmalardan sonra daha kesin söyleyebileceğimiz veriler elde edeceğiz. Çünkü Türkiye’de neredeyse altından fay geçmeyen bir yer yok gibi. Marmara’nın peş peşe çifte deprem oluşturma kapasitesi var. Tarihsel dönemin içerisinde bu hep gerçekleşmiştir. Bunu göz önünde bulundurmak gerekir. Marmara’da 7’den büyük bir deprem mutlaka olacak. 7.5’a varan bir deprem olabilir.”
‘TÜM TÜRKİYE KIYILARI TSUNAMİ TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA’
İstanbul’un dünyanın tedarik köprüsü olduğunun altını çizen Ersoy, sözlerini şöyle noktaladı: “Bir İstanbul tüm Türkiye’ye bakabilir ama tüm Türkiye’nin İstanbul’a bakması mümkün değil. Dolayısıyla büyük bir felaket olabilir. Bu tedarik köprüsü kırılırsa Türkiye değil, dünya etkilenir. Gelecek depremlerde geçmişten daha çok hasar göreceğiz. 1999 Depremi’nden sonra meydana gelen tsunamide o dalgalar gemileri bile karanın üzerine atmıştı. Değirmendere’de önemli bir kesim evlerle birlikte suyun altına çöktü. Şu algıyı öncelikle bir yıkalım. “Tsunami okyanusların tehlikesidir. Kapalı denizlerde, küçük denizlerde böyle bir şey olmaz” demek yanlış. Tüm Marmara kıyılarını kazdık. Tsunaminin izlerini bulduk. Sadece Marmara mı? Tüm Türkiye kıyıları tsunami tehlikesiyle karşı karşıya.”
Panel, soru-cevapların ardından sona erdi.




