
Deprem sonrası toparlanma sigortayla mümkün
23 Nisan tarihinde Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, olası Marmara Depremi’ni yeniden gündeme taşıdı. Olası bir deprem sonrası ortaya çıkan hasarın giderilmesi ve yaşamın normale döndürülmesi için finansal güvencenin sağlanması büyük önem taşıyor. Bu noktada sigorta sektörü, deprem sonrası toparlanmanın temel aktörü olarak öne çıkıyor.
Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu fay zonları gibi büyük tektonik yapılar, her an büyük bir depreme neden olabilecek potansiyele sahip.
Bu bilimsel gerçeklik, her sarsıntı sonrası yeniden gündeme gelse de, toplumsal refleksler ve hazırlık düzeyi hâlâ yetersiz kalıyor. Özellikle İstanbul, 16 milyonu aşan nüfusuyla olası bir Marmara Depremi’nin merkez üssü konumunda bulunuyor. Uzmanlar, 7 ve üzeri büyüklükte bir depremin İstanbul’u etkilemesinin sadece bir ‘ihtimal’ değil, ‘kaçınılmaz bir gerçek’ olduğunu vurguluyor.
BÜYÜK DEPREMİN ÖNCÜSÜ OLABİLİR
23 Nisan tarihinde İstanbul’un Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, Marmara Bölgesi’nde yaşayan milyonlarca kişi için ciddi bir uyarı niteliği taşıdı. Bu sarsıntı, olası büyük Marmara Depremi’nin ne kadar yakın ve gerçek bir tehdit olduğunu bir kez daha hatırlattı. Yaklaşık 13 saniye süren ve 6,99 km derinliğinde meydana gelen deprem sonrası, 184 artçı sarsıntı kaydedildi. Bu artçıların en büyüğü 5,9 ve 4,9 büyüklüğünde olup, Marmara Bölgesi’nin çeşitli noktalarında hissedildi. Deprem sonrası İstanbul’da 12 bina tahliye edildi ve 6 bin 359 binada hasar tespit edildi. Depremin, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun Orta Marmara segmenti üzerinde gerçekleştiği belirtildi. Uzmanlar, bu tür depremlerin büyük Marmara Depremi’nin habercisi olabileceğini ifade ediyor. Uzmanlara göre bu tür depremler, ana fay hattında biriken enerjinin dışavurumu olabilir; ancak asıl büyük deprem için bir öncü niteliği de taşıyabilir.
Bu depremle birlikte, beklenen büyük Marmara Depremi de tekrar gündeme taşındı. 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depremi, 17 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş ve yaklaşık 5 – 13 milyar dolar arasında tahmin edilen bir maddi kayba yol açmıştı. Gerçekleşmesi beklenen olası bir Marmara Depremi’nde de milyonlarca binanın etkileneceği, on binlerce yapının ağır hasar alacağı öngörülüyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Olası Yıkıcı Bir İstanbul Depreminde Oluşabilecek Enkaza Dair Yönetim Planı’na göre 7.5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmesi durumunda, yaklaşık olarak 25 milyon ton enkaz oluşması öngörülüyor. 25 milyon ton enkazın kaldırılması için ortalama 1 milyon sefer yapılması gerektiği belirtilen plana göre, mevcut imkânlarla bu sürecin 3 yılı bulabileceği öngörülüyor.
48 BİN BİNADA AĞIR HASAR BEKLENİYOR
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD), özellikle İstanbul’u çok ciddi etkilemesi beklenen olası Marmara depremi hakkında iş dünyasının ilgisini çekmek, farkındalık, hazırlık ve dayanıklılık kapasitesini artırmak amacıyla hazırladığı ‘Sektörler İstanbul Depremine Ne Kadar Hazır?’ başlıklı raporuna göre, Türkiye’nin en büyük ve kalabalık şehri olmasının yanı sıra ekonomik faaliyetlerin çok önemli bir kısmının yürütüldüğü, kırılganlığı yüksek bir şehir olarak İstanbul ve içinde bulunduğu Marmara Bölgesi’nin muhtemel bir İstanbul depremine çok daha titiz bir yaklaşımla hazırlanmak zorunda olduğu belirtiliyor. Raporda; 7,5 büyüklüğündeki bir depremde yolların %30’unun kapanması, 194 bin binanın orta ve üstü, 48 bin binanın ise ağır hasarlı alması beklenirken 355 hasarlı doğal gaz noktası ve 463 hasarlı içme suyu noktası olacağı tahmin ediliyor.
TÜRKİYE GENELİNDE ZDS ORANI %56
Deprem sonrası ortaya çıkan hasarın giderilmesi ve yaşamın normale döndürülmesi için finansal güvencenin sağlanması büyük önem taşıyor. Bu noktada sigorta sektörü, afet sonrası toparlanmanın temel aktörlerinden biri konumunda. Zorunlu Deprem Sigortası (ZDS) bu alanda önemli bir yer tutsa da, sigortalılık oranları hâlâ istenilen düzeyde değil. Türkiye genelinde Zorunlu Deprem Sigortası’nda sigortalılık oranı %56 civarında seyrediyor. Bu oran Marmara Bölgesi’nde %64’e çıksa da, yüksek risk düşünüldüğünde hâlâ yetersiz kalıyor. Marmara Bölgesi’nin sigortalılık oranını il bazında değerlendirecek olursak; İstanbul’da 4 milyon 153 bin konutun %62,40’ı, Bursa’da 754 bin konutun %57,80’i, Kocaeli’de 481 bin konutun %68,90’ı, Tekirdağ’da 318 bin konutun %80’i, Balıkesir’de 377 bin konutun %63,20’si, Sakarya’da 240 bin konutun %85,50’si, Çanakkale’de 151 bin konutun %65,20’si, Yalova’da 93 bin konutun %83,80’i, Edirne’de 111 bin konutun %57,60’ı, Kırklareli’de 102 bin konutun %54,70’i, Bilecik’te 60 bin konutun %46,90’ının Zorunlu Deprem Sigortası bulunuyor.
2 milyon 600 bin konutun sigortalı olduğu İstanbul’un ilçelerindeki sigortalı konut sayısına baktığımızda ise, 11 bin 950 binanın bulunduğu Bakırköy’de Zorunlu Deprem Sigortalı konut sayısı 55 bin. Diğer bazı ilçelere bakacak olursak; 38 bin binanın bulunduğu Esenyurt’ta 180 bin konut, 16 bin binanın bulunduğu Beşiktaş’ta 58 bin konut, 25 bin binanın bulunduğu Kadıköy’de 146 bin konut, 41 bin binanın bulunduğu Üsküdar’da 83 bin konut, 49 bin binanın bulunduğu Sarıyer’de 60 bin konut, 20 bin binanın bulunduğu Şişli’de 80 bin konut, 27 bin binanın bulunduğu Beyoğlu’nda 40 bin konut, 52 bin binanın bulunduğu Ümraniye’de 110 bin konut, 40 bin binanın bulunduğu Küçükçekmece’de 121 bin konut, 51 binanın bulunduğu Pendik’te 105 bin konut, 13 bin binanın bulunduğu Beylikdüzü’nde 81 bin konut, 27 bin binanın bulunduğu Ataşehir’de 73 bin konut, 23 bin binanın bulunduğu Bahçelievler’de 90 bin konut, 26 bin binanın bulunduğu Avcılar’da 69 bin konut, 32 bin binanın bulunduğu Arnavutköy’de 37 bin konut, 43 bin binanın bulunduğu Fatih’te 74 bin konut, 85 bin konut, 51 bin binanın bulunduğu Beykoz’da 22 bin konut, 30 bin binanın bulunduğu Kartal’da 88 bin konut Zorunlu Deprem Sigortası’na sahip.
MARMARA DEPREMİNE SEKTÖR HAZIR
Sektör, olası bir büyük deprem senaryosuna karşı çeşitli önlemler geliştirmiş durumda. Uluslararası reasürans anlaşmalarıyla desteklenen sigorta şirketleri, geniş hasar fonları ve dijitalleşen süreçlerle daha dayanıklı bir yapıya kavuşuyor.
Yaygın dijital hasar bildirim sistemleri, uzaktan eksper atamaları ve hızlı tazminat ödeme mekanizmaları bu sürecin kritik parçaları arasında yer alıyor.
Depremler önlenemese de etkileri azaltılabilir. Hasar gören bir binanın yeniden inşası, işini kaybeden bir işletmenin tekrar faaliyete geçmesi gibi durumlarda sigorta güvencesi kritik bir rolde. Deprem sonrasındaki toparlanma sürecinin hızlı, sürdürülebilir ve ekonomik açıdan dengeli olması için sigorta bilincinin artması önem taşıyor. Depremi her an kapıyı çalacak acı bir gerçek olarak kabul etmek ve önlemleri deprem gerçekleşmeden önce almak elzem.

Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu
Marmara depremine hazırlıklı olmak amacıyla sektörümüzle iş birliği içindeyiz
Marmara depremine hazırlıklı olmak amacıyla gerek iş sürekliliğini korumak gerekse ekonomik destek için kapasite sağlanması konularında sektörümüzle iş birliği içindeyiz. Düzenleme, uygulama ve teknik anlamda hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Kahramanmaraş merkezli olarak 6 Şubat 2023 tarihinde ve devamında meydana gelen depremler sonrası şirketlerin Marmara Bölgesi’nde beklenen depreme karşı yeterli korumalarının olup olmadığının değerlendirilmesinin önem arz ettiğini ifade eden Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu SEDDK, “Bunun üzerine, Kurumumuzca, hayat dışı sigorta şirketlerinin Cresta 1-2-3-4 bölgelerindeki deprem kümüllerini içerecek şekilde stres testi çalışması yapmaları istenmiş ve bu kapsamda genelge çalışmalarına başlanmıştır. 2024 yılında da 2024/22 sayılı Genelge yürürlüğe girerek şirketlerin Olası İstanbul depreminde karşı karşıya kalacakları hasar kümülünü ve bunun için reasürans korumalarının yeterliliğini değerlendirmek üzere her yıl stres testi yapmaları zorunlu hale getirilmiştir. 30 Nisan itibarıyla şirketler genelge kapsamındaki stres testi raporlamalarını kurumumuza ilettiler. SEDDK olarak bu stres testlerini geliştirmeye ve sektörün beklenmedik duruma mali olarak hazır olmasını sağlamaya yönelik çalışmalarımıza devam etmekteyiz” açıklamasında bulundu.
‘GENELGE ÇALIŞMAMIZ DEVAM EDİYOR’
“Olası Marmara depremine sektörümüzün mali dayanıklılık yanında, operasyonel süreklilik anlamında ne kadar hazır olduğunu belirleyebilmek adına; şirketlerin depreme ilişkin temel stratejileri, bina stoğunun durumu, kritik personelin coğrafi yedeğinin oluşturulması, alternatif çalışma alanlarının belirlenmesi, bilgi işlemin yedeklenmesi ve olağanüstü durum merkezlerinin İstanbul dışında konumlandırılması, iş etki analizlerinin oluşturulması ve afet anında iletişimin nasıl sağlanacağı konularındaki hazırlık durumları değerlendirilmiştir” diyen SEDDK, “Genel olarak sektörümüzün data yedeklemesi/bilgi işlem anlamında iyi durumda olduğu, ancak özellikle personelin coğrafi yedeğinin sağlanması konusundaki farkındalığın çok düşük olduğu, diğer konularda da atmamız gereken daha birçok adımın bulunduğu görülmüştür. SEDDK olarak bu kapsamda asgari düzeyde alınması gereken önemleri içeren genelge çalışmamız devam etmektedir. Şirketlerimizin iş sürekliliği planlarını da İç Sistemler Yönetmeliği’nin 18’inci maddesine göre geliştirmesi gerekmektedir. SEDDK olarak olası Marmara depremine hazırlıklı olmak amacıyla gerek iş sürekliliğini korumak gerekse ekonomik destek için kapasite sağlanması konularında sektörümüzle iş birliği içindeyiz. Düzenleme, uygulama ve teknik anlamda hazırlıklarımızı yapıyoruz” ifadelerine yer verdi.

Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK):
Hedefimiz sigorta bilinci gelişmiş bir toplum oluşturmak
DASK olarak hedefimiz, yalnızca bir sigorta poliçesi sunmak değil; afetlere karşı finansal dayanıklılığı yüksek, sigorta bilinci gelişmiş bir toplum inşası oluşturmaktır. Bu doğrultuda, sigorta farkındalığını artırmaya yönelik iletişim, bilinçlendirme ve eğitim faaliyetlerimizi kesintisiz sürdürüyoruz.
Olası büyük bir Marmara depremine karşı hazırlıkları çok yönlü bir yaklaşımla sürdürdüklerini belirten Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK), “Kurumumuz, yalnızca fon büyüklüğü ile değil; sigortalılık oranını artırmaya yönelik çalışmalar, kapsamlı reasürans koruması, teknolojik altyapı yatırımları ve senaryo analizlerine dayalı risk yönetimi stratejileriyle de güçlü bir hazırlık içerisindedir. Amacımız, bir deprem sonrası oluşacak maddi zararları mümkün olan en kısa sürede ve en etkin şekilde karşılayarak, vatandaşlarımızın yeniden yaşamlarına dönebilmelerini sağlamak ve ülke ekonomisinin dayanıklılık kapasitesini artırmaktır. Bu çerçevede DASK, sadece ödeme gücüyle değil, sigortalılık oranının artırılması, kamuoyunda farkındalığın yaygınlaştırılması ve dijital hasar yönetim süreçlerinin güçlendirilmesi gibi alanlarda da kararlı adımlar atmaktadır. İstanbul özelinde sigortalılık oranı Nisan ayı itibarıyla %62 seviyelerinde olup, bu oranı daha da yukarı taşıma yönündeki çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam etmektedir” açıklamalarında bulundu.
‘BİLİNÇLENDİRME FAALİYETLERİMİZ KESİNTİSİZ SÜRÜYOR’
“Bugün itibarıyla Türkiye genelinde sigortalılık oranı %56 seviyesinde, İstanbul gibi yüksek riskli bölgelerde ise %62’e ulaşmış durumdadır” diyen DASK, “Özellikle kırsal bölgelerde ve düşük risk algısına sahip illerde sigortalılık oranı hâlâ arzu edilen düzeyin gerisindedir. Bu farkı kapatmak için DASK olarak kamuoyunu bilgilendirme ve yönlendirme stratejimizi sürdürmekteyiz. Dijitalleşmenin sunduğu imkânlardan yararlanarak poliçe alım süreçlerini son derece hızlı ve kullanıcı dostu bir hâle getirdik. e-devlet, mobil uygulamalar ve dijital sigorta platformları üzerinden Zorunlu Deprem Sigortası’na erişim artık sadece birkaç dakikalık bir işlemle gerçekleştirilebilmektedir. DASK olarak hedefimiz, yalnızca bir sigorta poliçesi sunmak değil; afetlere karşı finansal dayanıklılığı yüksek, sigorta bilinci gelişmiş bir toplum inşası oluşturmaktır. Bu doğrultuda, sigorta farkındalığını artırmaya yönelik iletişim, bilinçlendirme ve eğitim faaliyetlerimizi kesintisiz sürdürüyoruz” ifadelerine yer verdi.

MAHER HOLDİNG SİGORTA GRUBU BAŞKANI AHMET YAŞAR:
Beklenen Marmara depremi bir ulusal beka meselesi
İstanbul, ülke ekonomisinin üçte birini sırtlayan bir metropol. Böylesine stratejik bir şehirde yaşanacak büyük bir deprem sadece binaları değil, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrarını da tehdit eder. Bu açıdan konu artık yalnızca bir doğal afet değil, aynı zamanda bir ulusal beka meselesidir.
Marmara bölgesi ve özelde İstanbul’u etkileyebilecek büyük bir depremin sadece fiziksel değil, sosyo-ekonomik yapıyı da ciddi şekilde sarsacak bir etkisi olacağını belirten Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar, “İstanbul, ülke ekonomisinin üçte birini sırtlayan bir metropol. Böylesine stratejik bir şehirde yaşanacak büyük bir deprem sadece binaları değil, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrarını da tehdit eder. Bu açıdan konu artık yalnızca bir doğal afet değil, aynı zamanda bir ulusal beka meselesidir. Sigorta sektörü olarak bu gerçeğe karşı uzun süredir hazırlık içindeyiz. Türkiye Sigorta Birliği çatısı altında yapılan modellemelere göre, olası bir Marmara depreminin yaratacağı toplam ekonomik hasar 325 milyar dolar seviyesinde öngörülüyor. Bu, 2023’te yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaklaşık 3 katı anlamına geliyor. Peki sektör bu büyüklükte bir zarara hazır mı? Reasürans tarafında bu sorunun yanıtı büyük oranda evet. Özellikle son 2 yıldır Baden Baden gibi global reasürans platformlarında aktif rol alarak Türkiye’nin afet riskini ve kentsel dönüşümde attığı adımları birebir paylaşma imkânı bulduk. Bu görüşmelerin de etkisi ile hem 2024’te hem 2025’deki reasürans yenilemelerinde, reasürans koruma artış talebimize global reasürans pazarı olumlu şekilde cevap verdi ve korumalarımızı bu sayede artırdık. Ayrıca yerli deprem modellemelerinin devreye alınması gibi düzenleyici otoritenin öncü hamleleri sayesinde, yabancı reasürörlerin Türkiye’ye olan güveni de önemli ölçüde arttı. Bugün geldiğimiz noktada, yeterli reasürans koruması altında olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak unutmamak gerekir ki sigorta, zararı sıfırlamaz, sadece etkisini minimize eder. Asıl görevimiz bu zararları yaşanmadan önce engellemek. Bu da ancak sigortalı ve denetimli bir kentsel dönüşüm ile mümkündür” açıklamalarında bulundu.
‘SİGORTA KULLANIMINDA GERİDEYİZ’
Bugün hâlâ Türkiye’de sigortalılık oranlarının hak edilen düzeyde olmadığına dikkat çeken Yaşar, “DASK verilerine göre Türkiye genelinde zorunlu deprem sigortasına sahip konut oranı %56,2. Marmara Bölgesi’nde bu oran biraz daha yüksek, %63,4. Ancak bu oranlar, büyük bir depremin ülke ekonomisinde yaratacağı tahribatı azaltmak için yeterli değil. 2023’te yaşadığımız 11 ili etkileyen depremde, 106 milyar dolarlık toplam ekonomik hasarın yalnızca yaklaşık 6,2 milyar dolarlık kısmı sigorta kapsamında karşılanabildi. Oysa dünya ortalamasında bu oran %30’lar seviyesinde. Türkiye ise sigorta kullanımında hâlâ geride. Bu durumu değiştirmek için sektör olarak birkaç temel adımı atmamız gerekiyor. Öncelikle Türkiye Sigorta Birliği’nin önceliklendirmesiyle birlikte eğitim konusu gündemimizin ilk sıralarında. Sigorta sadece bir poliçe değil, bir yaşam biçimi olarak benimsenmeli. Toplumun her kesimine, özellikle gençlere ulaşan bilgilendirme ve bilinçlendirme kampanyaları bu noktada kritik. Diğer bir adım, sigorta ürünlerinin daha anlaşılır ve erişilebilir hale getirilmesi konusu. Özellikle dijitalleşme bu konuda elimizi güçlendiriyor. Maher Holding Sigorta Grubu olarak biz de mobil platformlarımızla, sigortayı birkaç adımda ulaşılabilir kılmaya çalışıyoruz. Söz konusu temel adımlardan bir diğeri depremin yanı sıra sel, dolu, heyelan gibi diğer afetlerin de teminat altına alınması. Bu kapsamda Zorunlu Afet Sigortası (ZAS) önemliydi. Öte yandan sigorta sektörünün yaygınlaştırılması için vergi istisnaları gibi teşvik mekanizmalarının devreye alınması şart. Aksi takdirde sigorta, hâlâ lüks olarak algılanan bir ürün olmaya devam eder. Biz Maher Holding Sigorta Grubu olarak sadece zararı tazmin etmeye değil, zarar oluşmadan önce riskleri önlemeye odaklanıyoruz. Özelikle Corpus Sigorta ile tüm sigortacılık faaliyetlerimizi önleyici sigortacılık bakış açısı ile yönetiyoruz ce bu çalışma şeklini sektörel olarak yaygınlaştırmak durumundayız” ifadelerini kullandı.
‘SİGORTALI KENTSEL DÖNÜŞÜM YAYGINLAŞMALI’
Marmara depremine yalnızca bir kriz senaryosu olarak değil, aynı zamanda bir hazırlık, dönüşüm ve dayanıklılık süreci olarak baktıklarına vurgu yapan Yaşar, “Bu noktada stratejik yaklaşımımız 3 temel eksende şekilleniyor. İlki Bina Tamamlama Sigortasıyla birlikte sigortalı kentsel dönüşümün yaygınlaştırılması. Sigorta grubumuzun amiral şirketi Quick Sigorta’da ‘sigortalı kentsel dönüşüm’ kavramını ortaya koyduk ve uygulamaya aldık. Bina Tamamlama Sigortası’nı Türkiye’de ilk sunan şirket olarak kentsel dönüşümde güvenin teminatı olmayı hedefliyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki güvenli konutlar olmadan afetlere karşı dayanıklı bir toplum yaratmak mümkün değil. Bu nedenle Bina Tamamlama Sigortası, yapı sorumluluk ve mesleki sorumluluk sigortaları ile bu süreci güvence altına alıyoruz. Kurduğumuz yeni ekosistem sayesinde vatandaşlarımızın müteahhit aramasına, teknik analizlerle uğraşmasına gerek kalmıyor. Gerek inşaat şirketimiz gerek avukat kadromuzla sürecin tüm hukuki, mali ve teknik sorumluluğunu üstleniyoruz. Vatandaşlar yalnızca projesini getiriyor; biz onun adına süreci baştan sona yönetiyoruz. Ayrıca sigorta sektörünü ve ülke ekonomisini daha dirençli hale getirmek için afet yönetimi politikalarına da destek veriyoruz. Çünkü inanıyoruz ki önleyici sigortacılık, sadece zararı karşılamak değil; toplumu geleceğe hazırlamak demektir. İşte bu yüzden biz yalnızca riskin gerçekleşmesini beklemiyoruz, o riski yönetmek ve minimize etmek için bugünden harekete geçiyoruz. Diğer taraftan Kahramanmaraş depremi hepimize önemli dersler öğretti. Felaketin hemen ardından, nakdi ve ayni yardımlarımızı ihtiyaç sahiplerine en hızlı şekilde ulaştırmak için yoğun bir çaba gösterdik. Bu süreçte edindiğimiz deneyim, olası bir Marmara depremine karşı daha organize ve hazırlıklı olmamız gerektiğini açıkça gösterdi. Bu farkındalıkla, olağanüstü durumlara hızlı yanıt verebilmek amacıyla Gaziantep’te stratejik bir lojistik alan oluşturduk” dedi.

Neova Sigorta Genel Müdürü Neslihan Neciboğlu:
Deprem sigortası hayatın her alanında bir güvence
Sigortanın yalnızca bir zorunluluk değil, bireylerin ve kurumların yaşam kalitesini koruyan, sürdürülebilir büyümenin temel taşlarından biri olduğu bilincinin toplum genelinde yaygınlaştırılması gerek. Deprem sigortasının sadece bir yasal zorunluluk değil, hayatın her alanında bir güvence olduğunun toplum genelinde anlaşılması için çalışıyoruz.
Marmara depreminin sigorta sektörünün uzun yıllardır gündeminde olan ve titizlikle çalıştığı bir konu olduğunu belirten Neova Sigorta Genel Müdürü Neslihan Neciboğlu, “Olası büyük Marmara depremine karşı sektörümüz hazırlıklarını güçlendirmek adına kapsamlı çalışmalar yürütüyor. 23 Nisan’da meydana gelen deprem, bu riskin önemini bir kez daha hatırlatmış olsa dahi sigorta sektörü açısından Marmara depremi yeni bir gündem değil, uzun süredir sistematik olarak takip edilen ve hazırlık yapılan bir alandır. Elbette, yapılan hazırlıklara rağmen depremin şiddeti, derinliği ve merkez üssü gibi belirsizlikler nedeniyle olası karşı karşıya kalınacak olan durumla ilgili kesin tahminlerde bulunmak güçlüğünü korumaktadır. 2023 yılında ülkemizde yaşadığımız deprem felaketiyle milletçe derinden sarsıldık. Bu süreçte sektör olarak önemli dersler çıkardık. Kahramanmaraş depremlerinden aldığımız dersler doğrultusunda SEDDK liderliğinde sektörde birçok düzenleme devreye alındı. DASK daha etkin bir yapıya kavuşurken, eksik sigorta konusunda önemli adımlar atıldı. Sektör genelinde reasürans koruma yapıları güçlendirildi, stres testleri daha sık ve kapsamlı bir şekilde uygulanmaya başlandı. Böylece farklı hasar senaryolarında reasürans korumalarının yeterliliği düzenli olarak test ediliyor ve bu süreç SEDDK tarafından yakından takip ediliyor. Geldiğimiz noktada, sigorta sektörünün geçmişe kıyasla daha hazırlıklı bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra, sigorta bilincinin artırılması amacıyla DASK’ın hedefi sigortalılık oranını %100’e çıkarmak yönünde belirlendi. DASK’ın ödeme kapasitesi de artırılarak olası büyük hasarlara karşı daha dayanıklı bir yapı oluşturmak hedeflendi. Bugün Marmara Bölgesi, sigortalılık oranlarında Türkiye genelinde ilk sırada yer alıyor. İstanbul Avrupa Yakası’nda sigortalılık oranı %62,20 iken Anadolu Yakası’nda ise %56,30 seviyesine ulaşmış durumda. Bu oranlar olumlu bir gelişmeyi işaret etse de hala önemli bir koruma açığını kapatmak için çalışmaya devam etmemiz gerektiğini gösteriyor” açıklamalarında bulundu.
‘SİGORTA HEM GELECEK HEM GEÇMİŞ İÇİN BİR YATIRIM’
Sigortanın yalnızca bir zorunluluk değil, bireylerin ve kurumların yaşam kalitesini koruyan, sürdürülebilir büyümenin temel taşlarından biri olduğu bilincinin toplum genelinde yaygınlaştırılması gerekliliğine dikkat çeken Neciboğlu, “Sigortalılık oranlarının artırılması için hem ekonomik refahın güçlendirilmesi hem de sigorta bilincinin geliştirilmesi eş zamanlı olarak ele alınmalıdır. Bu kapsamda, sigorta farkındalığını artırmak için öncelikle sigortayı hayatın doğal bir parçası haline getirecek bir iletişim dili benimseyebiliriz. Dijitalleşmenin sunduğu imkânlardan yararlanarak genç nesiller başta olmak üzere daha geniş kitlelere sade, anlaşılır ve erişilebilir sigorta çözümleri sunabiliriz. Ayrıca sistematik, sürekli ve etkin bir iletişim stratejisi kurgulamak önemli. Sigortaya sadece geleceği koruma aracı değil; uzun uğraşlarla elde edilen maddi ve manevi varlıkları güvence altına alan bir yatırımı olarak görmeliyiz. Sigorta yaptırmak yalnızca geleceğe değil, geçmişe de yapılan bir yatırımdır. Müşteri odaklı yaklaşımı güçlendirmek, poliçelerin sadeleşmesi ve şeffaflaşması gibi adımlar da atılmalıdır. Tüketici haklarının korunması, müşteri memnuniyetinin daha etkin yönetilmesi ve sektöre duyulan güvenin artırılması, sigorta bilincinin oluşumunu destekleyecektir” şeklinde konuştu.
Olası büyük Marmara depremi başta olmak üzere afet risklerine karşı hazırlıkları sürdürdüklerini ifade eden Neciboğlu, “Güçlü bir reasürans koruma yapısı bu hususta önemli. Reasürans programlarımızı büyük ölçekli afet senaryolarını dikkate alarak yapılandırıyoruz. Böylece olası büyük bir deprem sonrasında da müşterilerimize hızlı ve güvenli bir tazminat süreci sunabilecek dayanıklılığı korumayı sağlamayı hedefliyoruz. Afetin ardından hizmet sürekliliğini sağlamak üzere mobil hizmet aracı ve saha ofislerimizle, ulaşım ve iletişimin aksadığı dönemlerde bile sigortalılarımızın yanında olabilecek bir yapı kurduk. Ayrıca acentelerimizle sürekli iletişim halinde kalarak kriz anlarında hızlı koordinasyon sağlamayı planlıyoruz. Tüm bu hazırlıkların ötesinde, sigorta bilincinin artırılması ve koruma açığının daraltılması da en önemli önceliklerimiz arasında. Deprem sigortasının sadece bir yasal zorunluluk değil, hayatın her alanında bir güvence olduğunun toplum genelinde anlaşılması için çalışıyoruz” dedi.

Doğa Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tümer:
Deprem bilinci toplumsal farkındalıkla birlikte yürütülmeli
Sigorta bilincinin artırılmasını toplumsal bir görev kabul ediyoruz. Deprem bilincinin sadece finansal hazırlıkla değil, toplumsal farkındalıkla birlikte yürütülmesi gerektiğine inanıyor ve buna göre hareket ediyoruz.
Olası Marmara depreminin, sigorta ve reasürans şirketleri tarafından uzun süredir beklenen ve modellenen bir risk olduğuna dikkat çeken Doğa Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tümer, “Son yıllarda yaşanan depremler, modelleme çalışmalarının ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Doğa Sigorta olarak, düzenli aralıklarla senaryo bazlı modellemeler yaptırıyor ve bu modellemelerin öngördüğü seviyenin üzerinde reasürans koruması alarak hazırlıklı bir yapı oluşturuyoruz. Geçmiş afet deneyimlerinde olduğu gibi, sektörümüz reasürans koruması anlamında güçlü bir sınav vermiştir. Ancak, yaşanacak büyük bir Marmara depremi durumunda ortaya çıkacak mali hasarların çok yüksek seviyelerde olacağı aşikâr. Bu nedenle sadece sektörün değil, kamu kurumları ve bireylerin de bütünsel bir hazırlık içinde olması kritik önem taşımaktadır” diye konuştu.
‘SİGORTALILIK ORANI İSTENİLEN DÜZEYDE DEĞİL’
Ülkemizde sigortalılık oranlarının istenilen düzeyde olmadığının altını çizen Tümer, “DASK verilerine göre Zorunlu Deprem Sigortası’nda sigortalılık oranı %56 civarında. Ancak bu oranın büyük bir bölümü kamu hizmet süreçlerinin zorunluluğundan kaynaklanmakta, sigorta bilinciyle yapılan poliçelerin oranı çok daha düşük kalmaktadır. Afetlerin ardından kısa vadeli bir poliçe artışı yaşansa da bu ivme sürdürülebilir olmamaktadır. Sigorta bilinci olmaksızın sadece yasal zorunlulukla yapılan poliçelerin yenilenmediği görülmektedir. Bu durum, uzun vadede penetrasyon artışını engellemektedir. Doğa Sigorta olarak, sigorta bilincinin artırılmasını toplumsal bir görev kabul ediyoruz. Bu kapsamda, acentelerimiz aracılığıyla sahada aktif çalışmalar yürütüyor, kampanyalar, sosyal medya paylaşımları ve birebir bilgilendirmelerle sigortanın koruyucu gücünü kamuoyuna anlatıyoruz. Ayrıca yenileme dönemlerinde sigortalılarımıza düzenli bilgilendirme yaparak farkındalığın devamlılığını sağlıyoruz” ifadelerine yer verdi.
Doğa Sigorta olarak, olası bir Marmara depremi senaryosuna karşı proaktif bir hazırlık stratejisi izlediklerini vurgulayan Tümer, “Periyodik olarak yapılan modellemeler doğrultusunda reasürans korumalarımızı şekillendiriyor ve bu korumaları daima önerilen seviyelerin üzerinde tutarak güvende olmayı tercih ediyoruz. Diğer yandan, sigorta bilincinin yaygınlaşması adına çeşitli farkındalık iletişim çalışmalarını da sürdürüyoruz. Acentelerimiz aracılığıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki sigortalılara ulaşarak bilgilendirme yapıyor, sosyal medya kanallarımız üzerinden sigortanın temel teminatlarını sade bir dille anlatıyoruz. Ayrıca, yapı güvenliğine dikkat çekerek bilimsel temellere dayalı yerleşim planlamasının önemini vurguluyoruz. Deprem bilincinin sadece finansal hazırlıkla değil, toplumsal farkındalıkla birlikte yürütülmesi gerektiğine inanıyor, buna göre hareket ediyoruz. Bu süreçte eksik sigorta riskine karşı da özellikle dikkat çekiyoruz. Poliçe tanzimi sırasında, sigorta bedelinin mutlaka güncel yeniden yapım maliyetleri dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini vurguluyoruz. Aksi takdirde, eksik sigorta nedeniyle hasar durumunda ödenecek tazminat, sigorta bedelinin gerçek değerinin altında kalmakta ve sigortalının beklediği mali koruma sağlanamamaktadır. Bu nedenle hem poliçe üretimi hem de yenileme dönemlerinde detaylı risk analizi yapıyor, sigortalılarımıza eksik sigorta riskini ortadan kaldıracak şekilde bilgilendirme ve yönlendirme sağlıyoruz. Doğru teminat tutarlarıyla Marmara depremi gibi büyük afetlere karşı daha güçlü bir mali koruma sağlamak için çalışıyoruz” açıklamalarında bulundu.

T-Rupt Teknoloji Baş Modellemecisi Prof. Dr. Sinan Akkar:
Deprem modellemesi sektör için oldukça önemli bir yere sahip
Sigorta portföyleri için deprem hasar modellemesi, fiziksel hasarın mali boyutlarını tahmin eder. Hesaplamalar sonucu ortaya çıkan mali tablo yöneticilere, şirketin karşılaşabileceği mali sorumluluk hakkında bilgi verir. Yani yöneticiye daha ‘tehlike’ oluşmadan maruz kalacağı olası ‘risk’ konusunda özlü bir resim sunar. Bu anlamda deprem modellemesi, özellikle ülkemiz sigorta sektörü için oldukça önemli bir yere sahiptir.
Sigorta portföyleri için deprem hasar modellemesinin önemi hakkında görüşlerini aldığımız T-Rupt Teknoloji Baş Modellemecisi Prof. Dr. Sinan Akkar, “Sigorta portföyleri için deprem hasar modellemesi, kompleks bir fiziksel sürece sahip olan depremi bilimsel metotlara bağlı kalarak simüle eder ve fiziksel hasarın mali boyutlarını tahmin eder. Hesaplamalar sonucu ortaya çıkan mali tablo yöneticilere, yani karar verici merciye, şirketin karşılaşabileceği mali sorumluluk hakkında bilgi verir. Yani yöneticiye daha ‘tehlike’ oluşmadan maruz kalacağı olası ‘risk’ konusunda özlü bir resim sunar. Bu resmi doğru şekilde değerlendiren bir yönetici hem sigortalılarını hem de şirketini böyle bir katastrofik doğa olayı karşısında koruyabilecek gerçekçi kararlar alabilecektir. Bu anlamda deprem modellemesi, özellikle ülkemiz sigorta sektörü için oldukça önemli bir yere sahiptir” açıklamalarında bulundu.
‘HASAR MODELLEMEMİZİ SÜREKLİ GÜNCEL TUTUYORUZ’ T-Rupt Teknoloji’nin uzmanlık alanlarının başında gelen deprem hasar modellemesi konusunda kendilerini sürekli güncel tuttuklarını vurgulayan Prof. Dr. Sinan Akkar, “Bu anlamda hem proaktif hem de reaktif hareket ediyoruz. Son yıllarda ülkemizde yaşanan deprem sigorta hasarlarını dikkate alarak modelimizi sürekli kalibre ediyoruz. Ülkemiz sismik aktivitesini daha doğru şekilde temsil eden deprem katalogları ve kaynak modelleri üzerinde çalışıyoruz. Bu yenilikleri gerekli kontrolleri yaptıktan sonra modellememizde kullanıyoruz. Bu bağlamda Marmara Denizi deprem senaryoları konusunda da pek çok çalışma gerçekleştirdik. Başta stres testi olmak üzere baz riskini asgari seviyede tutmaya yönelik yer hareketi tetikleme seviyelerini dikkate alan parametrik sigorta çalışmaları için ve reel sektörün farklı amaçlarına hizmet eden pek çok deprem senaryosunu modelledik. Örneğin geçtiğimiz hafta yaşadığımız 23 Nisan depreminin meydana geldiği Orta Marmara Segmenti’nin, meydana gelen depremden farklı olarak, tamamen kırıldığı durumu temsil eden deprem senaryosunu biz T-Rupt modelleme ekibi olarak stres testi kapsamındaki çalışmalarımızda 2 yıldır kullanıyoruz. Benzer çalışmaları yalnızca Marmara Bölgesi için gerçekleştirmiyoruz. Ülkemizde sismik aktivitenin yüksek olduğu, nüfus yoğun, ticari ve endüstriyel faaliyet yönünden oldukça gelişmiş diğer bölgelerimiz için de benzer deprem senaryolarını çalıştık. Sigorta ve reel sektöre profesyonel modelleme hizmeti sağladık. Tüm bu faaliyetin yanı sıra yakın zamanda özellikle tekil risklerin teknik fiyatlamasında kullanılmak üzere sigorta şirketlerinin underwriting ekiplerine kolaylık sağlayacak bir web servisini de hizmete açtık. Kısacası hem sigorta sektörü hem de reel sektör için deprem mali hasarını ülkemiz koşullarını en doğru şekilde resmedecek modelleme çalışmalarını aynı hızla sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Allianz Türkiye Risk Mühendisliği ve Allianz Teknik Direktörü Dr. Ceyhun Eren:
Önleyici tedbirleri sistematik bir şekilde hayata geçirmeliyiz
“Asıl önemli olan depremler olduktan sonra değil her zaman bu büyük riski akılda tutmak ve deprem riskiyle birlikte yaşayabilmek adına daha fazla zaman kaybetmeden önleyici tedbirleri sistematik bir şekilde hayata geçirmek.”
23 Nisan’da meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremin, yüzyıllardır karşı karşıya olduğumuz deprem riskini bizlere bir kez daha hatırlattığını ifade eden Allianz Türkiye Risk Mühendisliği ve Allianz Teknik Direktörü Dr. Ceyhun Eren, “Son yıllarda ülkemizde yaşadığımız büyük depremlerden sonra birçok kez gündeme gelse de ne yazık ki deprem riskiyle birlikte yaşamayı tam anlamıyla öğrendiğimizi söyleyebilmemiz mümkün görünmüyor. Gerek toplumsal risk farkındalığı gerekse yapısal ve de yapısal olmayan deprem risk yönetimi konularında önemli gelişim alanlarına sahip olduğumuz çok açık. Aslında meydana gelen bu orta büyüklükteki depremi, binalarımızın tasarım kriterlerinin çok altında bir ivme değeri yaratması sayesinde sadece Marmara Bölgesi için değil; tüm ülkemiz için risk azaltma adına çok önemli bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Asıl önemli olan depremler olduktan sonra değil her zaman bu büyük riski akılda tutmak ve deprem riskiyle birlikte yaşayabilmek adına daha fazla zaman kaybetmeden önleyici tedbirleri sistematik bir şekilde hayata geçirmek” dedi.
‘ARTIK HAREKETE GEÇME ZAMANI’
Uzun yıllardır mikro bölgelendirme çalışmalar da dahil İstanbul’daki binaların deprem riskinin ölçülmesi adına birçok bilimsel çalışmanın yürütüldüğünü ve neredeyse kapı numarasına kadar riskli binaların tespit edildiğini belirten Dr. Ceyhun Eren, “Artık harekete geçme zamanı! Bu noktada tabii ki, öncelikle riskli binalarda yaşayan vatandaşlarımızın barınabileceği, deprem riski düşük bölgelerde yeni konutlar inşa edilmesini sağlamalıyız. Kentsel dönüşüm konusunda da en önemli yaklaşım tarzını, tekil binalar yerine bölgesel deprem riskini hesaba katıp tüm mahalleyi içine alacak çalışmalar yürütülmesi olarak belirlemeliyiz. Ülke ekonomimize önemli etkisi olabilecek sanayi yapılarımızı da unutmamalıyız. Özellikle sıradan konut binaları gibi ‘kontrollü hasar’ ya da ‘can güvenliği’ performans hedefiyle tasarlanan endüstriyel binalarda, makina parkının devrilmesi ya da ötelenmesi, yağmurlama sistemi ya da doğalgaz borularının kırılması, halatları kopan asansörlerin zarar görmesi, asma tavanların çökmesi, cam kırılması, rafların devrilmesi, elektrik panosu ve bilgi sistemleri kabinlerinin devrilmesi gibi büyük zararlarla sonuçlanan yapısal olmayan deprem hasarları yaşandığı gözlenmiştir. Ek olarak yaşanan bu hasarların endüstriyel tesislerde oldukça uzun bir dönemi kapsayacak iş kesintileri yaşanmasına da neden olabileceğini söyleyebiliriz” ifadelerine yer verdi.
Dr. Ceyhun Eren, bundan sonra yaşanacak büyük depremler sırasında karşılaşılacak olası hasarları en aza indirebilmek amacıyla işaret edilen temel problemler ve çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı:
- “Aynı konut binaları gibi ‘kontrollü hasar’ ya da ‘can güvenliği’ performans hedefi ile inşa edilen endüstriyel binalara yönelik yapısal ve de yapısal olmayan performans analizleri gerçekleştirilmelidir. Çalışmalara, kritik OSB’lerdeki binalardan başlanabilir.
- Yeni yapılacak endüstriyel binaların tasarımı sırasında büyük maddi kayıpların önlenmesinin yanında operasyonel devamlılığın sağlanabilmesi adına ‘kesintisiz kullanım’ performans hedefi seçilmelidir. Bu performans hedefinin gerçekleştirilebilmesi için bina maliyetinde sadece %10-15 oranında bir artışın yeterli olacağı akılda tutulmalıdır.
- Özellikle yapılarda kullanılacak elektrik tesisleri ve tesisatlarındaki sismik dayanım gerektiren donanımın/cihazların (jeneratör, trafo, sanayi tipi panolar, bilgi işlem kabinleri, vb.) sismik koruma için kullanılan tüm malzemelerin satın alınması aşamasında, ilgili standartlar doğrultusunda akredite kuruluşlarda gerçekleştirilen deprem test raporu talep edilmelidir.
- Bu donanımın/cihazların yapılar içindeki yerleşimleri sırasında sismik deneydeki bağlantı detayları aynen uygulanmalıdır. Kablo taşıyıcıları, borular vb. tesisatlarının montaj detayları, olası deprem tehlikesi göz önüne alınarak tasarlanarak uygulanmalı, sismik halat kullanılması durumunda, sistemin akredite laboratuvarlarda testten geçirilmesi gereklidir.
- Riskin daha doğru bir şekilde transferinin sağlanabilmesi adına deprem sigorta primi hesabında, risk seviyesine göre değişkenlik gösterecek şekilde yapısal olmayan elemanların olası deprem hasarına etkisi konusu da mutlaka değerlendirmeye katılmalıdır.
- Depremlerden sonra meydana gelen hasarın hızlı tespiti ve en önemlisi binanın güvenliği ile ilgili bilgi alabilmek amacıyla yüksek katlı binalardan başlanmak üzere tüm kritik binalara Yapı Sağlığı İzleme Sistemi kurulmalıdır.”
Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine doğal güzelliklerinin yanında ülkemizin bir deprem ülkesi olduğuna dikkat çeken Dr. Ceyhun Eren, “Bu nedenle deprem risk azaltma faaliyetlerimizi yürütürken geçmiş depremleri de düşündüğümüzde Bingöl’den Erzincan’a, Kütahya’dan Bursa Gemlik’e kadar yüksek deprem tehlikesi altındaki tüm şehirlerimizi hesaba katmalıyız” şeklinde konuştu.