Cyborg olmaya hazır mısınız?
Akıllı telefonlar, elektrikli arabalar, sürücüsüz taşıtlar, akıllı şehirler, elektrik üreten yollar… Evet, artık elektrikli arabaların şarj sorunu da çözülüyor ve araçların seyir halinde şarj olabilecekleri yollar kullanıma sokuluyor.
Ama bahsedeceğim teknolojik devrim bunlarla değil, direkt insanla ilgili.
Geçtiğimiz hafta uluslararası iş analitiği yazılım şirketi SAS’ın düzenlediği konferansta dünyanın ilk cyborg sanatçısı Neil Harbisson’u izleme fırsatı buldum. Tepesinden alnına doğru kıvrılan bir antenle dolaşan biri Harbisson. “Bu anten benim uzvum” diyor. Daha önce uçağa binmeden önce akli dengesi yerinde olmayabileceği düşüncesiyle doktor kontrolüne sokulmuş. Neyse ki doktor Harbisson’un gayet sağlıklı olduğunu tespit etmiş ve o da uçağa binebilmiş. Harbisson’a göre o anten vücuduna takılı bir anten değil, onun burun gibi, kulak gibi bir uzvu ve gelecekte insan bu tip uzuvlara sahip bir varlık olacak.
Peki Neil Harbisson bu antene neden ihtiyaç duymuş?
Çünkü o renkleri göremiyor. 33 bin kişiden birinde rastlanan bir hastalığı var: Akromatopsi. Onun için tüm renkler griymiş, ta ki başına yerleştirilen antene kadar… 13 yıldır renkleri duyuyor Harbisson. Evet, görmüyor ama duyuyor. Renkler, o anten sayesinde beynine nota olarak gidiyor. Her rengin ayrı bir notası var. “Bir süper marketin meyve sebze reyonunda gece kulübüne girmiş gibi oluyorum” diyor Neil Harbisson.
O, teknoloji kullanan ya da teknolojiyi giyen biri olarak tanımlamıyor kendini. “Ben teknolojinin kendisiyim, bir Cyborgum” diyor. Pasaportundaki fotoğrafı da antenli bu arada. Yani, kafatasına monte edilen anten hakikaten göz ya da kulak gibi onun ayrılmaz bir parçası.
Harbisson bu alanda yalnız değil, vücutlarına yerleştirilen sensörler sayesinde hava basıncını öngören ya da binlerce kilometre ötede olacak depremi hisseden cyborglar da var. Ona göre ileride böyle olmayı tercih edecek insanların sayısı artacak. “Hatta çevreyi koruma açısından artmalı da” diyor Harbisson. Bence konuşmasının en önemli kısmı burasıydı. Çünkü bulunduğumuz ortamı kışın ısıtmak, yazınsa soğutmak için çok fazla enerji harcıyoruz. Bunun için ormanlar yok oluyor, su kaynakları kuruyor, atmosfer zarar görüyor. Halbuki Neil Harbisson’a göre, vücutlarımıza yerleştirilecek çipler sayesinde vücut sıcaklığımız ayarlanabilir. Böylece oda, ev, apartman, işyeri, plaza, fabrika gibi koskoca alanları ısıtmaya çalışmak yerine sadece vücudumu ısıtabiliriz. Ya da tam tersi, yazın sıcak günlerde bulunduğumuz alanı klimayla soğutmak yerine, bireysel olarak serinleyebiliriz.
Bence hayali bile güzel…