Biyoçeşitlilik kaybına karşı sigorta çözümleri

Biyoçeşitlilik kaybına karşı sigorta çözümleri

İklim değişikliği ile mücadelede hazırladığı raporlar ve gelecek modellemeleri yol gösterici olan sigorta sektörü, biyoçeşitlilik kaybının önüne geçecek paydaşlardan biri olmaya hazırlanıyor. Yeni risk tanımları, yeni pazarlar sigorta sektörünü bekliyor.

Son yıllarda çevreyle, doğal hayatla ilgili problemlerde bir kırılıma gidilmeye başlandı. Uzun süre bir arada değerlendirilen iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı, artık farklı kategoriler olarak değerlendiriliyor. Evet, fosil enerjiler iklim krizi ve küresel ısınma yaratıyor. Gerekli önlemler alınır, Paris Antlaşması’nın yükümlülükleri yerine getirilirse sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulması mümkün. Ancak yine de plastik gibi petrokimya ürünleri kaynaklı biyoçeşitlilik kaybının önüne geçmek için başka düzenlemelere ihtiyaç var. Dünyanın önde gelen birçok sigorta şirketinin riske dair raporlarında artık biyoçeşitliliğe sayfalarca yer ayrılıyor. Bugüne kadar Marsh&McLennan ile Zurich Insurance Group’un ortaklaşa hazırladığını Küresel Risk Raporu’nda da, Allianz’ın Risk Barometresi’nde de, Swiss Re’nin Sonar’ında da biyoçeşitlilik kaybında uzun uzun bahsediliyor. Çünkü biyoçeşitlilik kaybını geri döndürmek mümkün değil.

Peki neden biyoçeşitlilik insan ve gezegenin hayatı için bu kadar önemli? Sağlıklı toprakların oluşmasını, bitkilerin tozlaşmasını, suyun arındırılmasını sağlayan biyoçeşitlilik, aşırı hava olaylarına karşı da direnç sağlıyor. Aynı zamanda biyoçeşitlilik kaybı, yeni ilaç araştırmalarını, yeni tedavi yöntemlerinin keşfini de zorlaştırıyor. Özetle biyolojik çeşitlilik insan ve gezegen sağlığı, ekonomik refah, gıda güvenliği ve güvencesi açısından büyük öneme sahip.

GEZEGEN KRİZİ

Alfred Wegener Kutup ve Deniz Araştırmaları Enstitüsü ile Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) ortaklığında hazırlanan rapor da biyoçeşitliliğin kaybına yol açan mikroplastik kirliliğe odaklanıyor. “Denizlerdeki Plastik Kirliliğinin Denizel Türler, Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistemler Üzerindeki Etkileri” isimli rapor, mikroplastik kirliliğinin yaratacağı ekolojik riskleri ortaya koyuyor.

Rapora göre, plastik kirliliği katlanarak artan bir hızla dünya genelinde tüm denizlere yayıldı. Mevcut kurumsal ve kamusal sözler yerine getirilse bile plastik kirliliğinin katbekat artacağı öngörülüyor. Birleşmiş Milletler bu duruma ‘gezegen krizi’ diyor. WWF tarafından hazırlanan rapor, plastik kirliliğinin denizler ve ekosistemler üzerine somut etkilerini ortaya koyan en kapsamlı raporlardan biri. Rapor bazı bulguları gözler önüne seriyor. Özetle; bugüne kadar deniz ve okyanuslardaki bütün türler, plastik kirliliğine maruz kaldı. Neredeyse %90’ında olumsuz etkiler gözlemlendi. Besin zincirinin en tepesindeki yırtıcılardan başlayarak planktonlara kadar her türlü deniz canlısı plastik yutuyor. Akdeniz, Doğu Çin Denizi ve Sarı Deniz’in de aralarında olduğu dünyanın kritik önemdeki birçok denizinde, plastik kirliliğinin miktarı canlı yaşamı için tehlikeli olabilecek eşik değeri aştı. Plastik kirliliği kaynakları bir şekilde durdurulsa bile, denizlerdeki mikroplastik seviyesi 2050’ye kadar artmaya devam edecek. Hatta bazı modellemelere göre, 2100’e kadar %50 kat artış görülecek.

Hepsi olmasa da plastik atık kaynakların çoğu biliniyor. Tek kullanımlık plastik ürünler ve ambalaj atıkları, 2018 yılındaki tahminlere göre denizlerdeki plastik kirliliğinin %60 ila %95’ini oluşturuyor. Kıyı şeridi ve daha iç kesimlerde ise nehir kenarları denizlerdeki plastik kirliliğini en çok artıran olan alanlar. Bununla birlikte balıkçılık faaliyetlerinde de plastik kirliliği gerçekleşiyor. Karayolları da kopan lastik parçaları sebebiyle plastik kirliliği için kaynak olarak gösteriliyor. WWF’nin raporu denizlere akan plastiğin temizlenmesinin imkansız olduğunu, kirlilik kaynaklarını kurutmak gerektiğini belirtiyor

BİYOÇEŞİTLİLİK KAYBINA YOL AÇAN ETKENLER

Araştırmalarda plastik atıklar denizdeki canlıları yaralanma, ölüm, hareketlerin kısıtlanması, besin alımındaki değişiklikler, büyüme, bağışıklık sistemi, üreme ve hücre fonksiyonu açılardan negatif yönde etkiliyor.

DOLANMA: Denizlerde kaybolan balık ağları, terk edilen balık yakalama tuzakları ve plastik misinalar denizlerdeki canlılara dolanarak boğulmalarına, yaralanmalarına, hareketlerinin engellenmesine ve hatta ölümlere neden olabiliyor. Kuşlar için başka bir tehlike mevcut. Yuva yaparken kullandıkları plastikler, hem kendileri hem yavruları içim ölümcül olabiliyor. Hawai’deki mercan kolonilerinin %80’i terk edilen balık ağları sebebiyle yok oldu.

YUTMA: Planktonlara kadar tüm canlılar plastik yutuyor. Plastik parçaları sindirim sistemlerinde bir doyma hissi yaratarak beslenmenin önüne geçiyor. Midede yaralanmalara sebep oluyor. Aynı zamanda yiyeceklerine yüksek miktarda mikroplastik parçacık bulaşan balıklarda büyüme azalıyor. Bununla birlikte tek bir plastik pipetin bir balina köpekbalığının ölümüne yol açtığı gözlemlendi. Karaya vuran balina ve yunusların karkaslarının çoğunda plastik parçaları bulunuyor. Bu da plastik atıkları muhtemel şüpheli yapıyor. Bütün bunlarla beraber, plastik yutulması bu canlıların bağışıklı sistemin kötü çalışmasına, doğurganlığın azalmasına, hücre fonksiyonlarının değişmesine yol açıyor.

BOĞULMA: Plastik atıklar, mercan ve süngerlerin üstünü örterek deniz tabanında yaşayan canlıların ışık, besin ve oksijen erişimini engelleyip ortamdaki organizmaların azalmasına yol açıyor. Bu durum ekosistemlerde zararlı patojenlerin çoğalması için ortam yaratıyor.

KİMYASAL KİRLİLİK: Plastiklerde tüm bileşenler zararlı olmasa da zararlı olanlar çözünüp denize karışıyor. En küçük plastik parçalar çözünerek balıkların hücrelerine, beyinlerine bulaşabiliyor.

ENDOKRİN BOZUCULAR: Plastik atıkların içinde hormanları etkileyerek üreme, gelişme ve davranış bozukluklarına sebep olacak bileşenler bulunuyor. Tarımda kullanılan ve gıda güvenliğini tehdit etmediği belirtilen plastik maddeler, deniz canlılarını insanlar için zehirli hale getirebiliyor.

KALICI ORGANİK KİRLETİCİLER:

Uzun ömürlü maddeler, organizmaları ve çevre sağlığını olumsuz etkiliyor. Bozulmadıkları için, rüzgâr ve su yoluyla uzun mesafelere taşınıyor, çıkış noktalarından çok uzakta bile uzun süreli etkiler bırakıyor.

Sigorta sektörü, biyoçeşitlilik kaybını engellemek için analitik çözümler sunuyor. Risk analizi bunlardan biri. Potansiyel riskler neler? Gerçekleşmemesi için hangi önlemler alınmalı? Gerçekleşmesi durumunda çevreyi eski haline getirmek için neler yapmalı? “Proaktif sigortacılık” küresel sektöre egemen olmaya başladı. Riski üstlenmek kadar hasarın meydana gelmemesi için gerekli önlemlerin alınması da sigortacıların işinin bir parçası.

Özellikle doğal afetler, ekolojik hasarlar, kritik altyapının zarar görmesi gibi durumlarda geri dönüşü çok maliyetli olan, hatta kimi zaman imkansız olan kayıplar yaşanıyor. Proaktif sigortacılık bu kayıpların yaşanmasını engelleme hedefiyle hareket ediyor. Bu kapsamda hem dünya hem geleceğimiz için önemli ürünlerden bir tanesi de çevre kirliliği sigortası.

Çevre kirliliği sigortası genel olarak, beklenmedik anda çevreyi kirleten durumlarda, ortaya çıkan bedensel yaralanma, mal hasarı, temizlik masrafları ve iş kesintisi gibi hasar taleplerini kapsıyor.

Şu an için bozulmuş gıda ürünlerindeki küf, kurşun içeren boyalar, işyeri ve belediye su şebekelerinde gözüken lejyonella bakteri kaynaklı hastalıklar, mekan içi kötü hava kalitesi, terk edilmiş inşaat alanlarında çokça bulunan asbest de çevre kirliliği sigortası kapsamında.

Bununla birlikte plastik tüketim mallarında bulunan perfloroalkil ve polifloroalkil gibi maddelerin yeraltı sularına karışması, insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Bunu da sigorta kapsamına alma çalışmaları devam ediyor.

Madencilik, petrol ve doğal gaz operasyonları, kimyasal üretimi, tüm bunların nakliyesi ve depolanması gibi yüksek riskli sanayilerin çevresel saha sorumluluk sigortasına ihtiyacı artıyor.

Çevre kirliliği sigortasında hem teminatların genişlemesi hem de zorunlu hale gelmesi için çözüm arayışları düşünülüyor.

PAZARI BÜYÜYOR

Risk yönetim danışmanlığı hizmeti veren Aon’un raporuna göre, 2019 yılında çevre kirliliği sigortası pazarı çift haneli büyüdü. Bu yıl da %30’luk bir artış bekleniyor. Yıllık primin 3 milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor. Rapora göre, çevre kirliliği sigortasının pazarının potansiyeli yüksek ancak henüz beklentileri karşılamıyor.

Acenteler bu sigorta ürünlerine hakim değil. Bu sebeple satışından imtina ediyorlar. Dünya genelinde bu böyle. Çevre kirliliği sigortalarında sorumluluğun kimi kapsadığı tam olarak anlaşılmadı. Dava oranı çok yüksek. Satışların düşük olmasının bir diğer sebebi de bu. Ayrıca yeni ürünlerin gelişmesi ve hasarı azaltmak için büyük verinin kullanılması gerekiyor. Henüz dijital dönüşüm tam olarak yaşanmadı. Dijital dönüşüm prim fiyatlarını aşağı çekecektir.

Ayrıca Aon raporuna göre, çevre kirliliği sigortası fiyat dengesi için teminatların kısıtlanması, poliçe süresinin kısalması gibi beklentiler mevcut. Ancak yerel sigortacılar hala kısıtlı koşullarda ve yüksek primlerde sigorta sunmaya devam ediyor. Daha kişiselleştirilmiş ürünler satışı artıracaktır.

Potansiyelin büyüklüğüne bir de şu açıdan bakalım. Ticari sigorta satın alan müşterilerin %20’sinden daha azı çevre kirliliğine karşı işletmesini koruyor. Sadece beşte biri kendisini bu risklere karşı koruyor diyebiliriz. Çevre konusunda farkındalık arttıkça bu işletmeler de kendilerini artan oranda sigortalatmaya başlayacak. Hatta devreye alınan yasal düzenlemelerle birlikte sigortalamak zorunda kalacak.