“Sigortacılıktan kopmam mümkün değil”
Ailesinden, doğadan ve hayvanlardan sonra sigortacılığı ilk sıraya koyan Merih Hamarat, “Aklımın erdiği, bedenimin izin verdiği sürece sigortacılıktan kopmam mümkün değil” diyor.
Sigortacı Gazetesi’nin “Duayenlerle Dünden Bugüne” söyleşi dizisinin bu ayki konuğu Merih Hamarat oldu. Sigorta sektörüne Aksigorta’da başlayarak adım atan Hamarat, sektör için en büyük adımın serbest tarifeye geçiş olduğunu düşünüyor. “Aklımın ve bedenimin el verdiği sürece sigortacılıktan kopmam mümkün değil” diyen Hamarat için sigortacılık; her yerde, herkesle konuşulabilecek ender ve özel mesleklerden biri. Doğayı ve hayvanları çok seven Hamarat, boş vakitlerinde el işi tasarımlar yapmaktan da oldukça keyif alıyor. Duayenlerle Dünden Bugüne söyleşimizin bu ayki konuğu Merih Hamarat ile çocukluk yıllarını, üniversite anılarını, sektöre nasıl adım attığı ve vaktini nasıl değerlendirdiğiyle ilgili detayları konuştuk.
Öncelikle neler yaptığınızı sormak istiyorum. Vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim hiç boş zamanım yok. İnsanlar nasıl boş zaman bulurlar onu hiçbir zaman öğrenemedim. Uzanırken bile mesajları takip ederim, tekrar haberleri izlerim. Evim şirkete uzak olduğu için vaktimin çoğunluğunu yollarda geçiriyorum. Telefon konuşmalarını genelde yolda yapıyorum. Hem yolun nasıl geçtiğini anlamamaya çalışıyorum hem de özel konuşmaları iş yerinde yapmaktan hiç hoşlanan bir insan değilim. Şirkette çalışma arkadaşlarımla aynı odayı paylaşıyorum. İşi takip etmekte sıkıntı yaşamayalım diye böyle bir sistem seçtik. Eve gittiğim zaman klasik ev işleri dışında mutlaka yapacak bir işim vardır. Ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum hiçbir zaman. Bulamadığım için de mutlaka ellerimi oyalamam lazım. Bu yüzden de dikiş dikiyorum. 4-5 senedir makromeden, çeşitli iplerden el işi çanta yapıyorum. 2 sene önce de yazın tatildeyken bir bileklik gördüm. Çok küçük yaşlarda kasnakta bileklik yapıyordum, onu hatırladım ve hemen yapmaya başladım. İşi biraz daha büyütüp yarı değerli taşlardan takılar yapmaya başladım. Evin salonunu atölye yaptım. Takılarımı yapıp, örgülerimi örüyorum. Haber seyrediyorum ve futbol takip etmeye çalışıyorum. Ertesi gün de gelip mesai arkadaşlarım gündemden bir şey atlamasınlar diye izlediklerimi onlara anlatıyorum. Günlerim böyle geçiyor.
‘HERKESLE KONUŞULABİLECEK ÖZEL MESLEKLERDEN’
Sigortanın hayatınızda nasıl bir yeri var, sigortacılık sizin için ne anlam ifade ediyor?
Ailemi, dostlarımı, doğayı ve hayvanları bir yana bırakıyorum. Bunlar çünkü benimle bütünleşmiş kavramlar. Onlardan sonra ilk sırada sigortacılık geliyor. Ne olursa olsun aklımın erdiği, bedenimin izin verdiği sürece bu meslekten kopmam mümkün değil. İlla ofis ortamında olması şart değil. Sigortacılığı da her yerde, herkesle konuşulabilecek ender ve özel mesleklerden biri olarak görüyorum ve gerçek anlamda bir sorumluluk projesi olduğunu düşünerek hareket ediyorum. Çalışma arkadaşlarıma da bunu bu şekilde empoze ediyorum. Buraya gelene kadar sektörde masanın farklı bir yanındaydım. Türkiye’nin her yerinde acentem vardı. Çok güzel dostlarım var. Hala onlarla görüşmelerim devam ediyor. Kimi ana der, kimi anne der, kimi abla der. Anneler gününü hiçbirisi unutmaz. Hepsi benim için çok değerli insanlar. Yıllardır biriktirmiş olduğum böyle bir mirasım varken başka ne diyebilirim ki bu meslek için. Çok değerli insanlarla tanıştım. Çok değerli insanları öbür tarafa yolcu ettik. Yakın zamanda yaşsız olan birisi gitti. Her ne kadar takvim yaşı 99 da olsa o genç bir delikanlı gibiydi adeta. Bizi terk etti.
‘OKUL YOLUNDA ÖRGÜ ÖRÜYORDUM’
Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Bölümü mezunusunuz. Üniversite hayatında yaşadığınız sizin için önemli bir anınızı anlatır mısınız?
Sorduğunuz zaman hemen aklıma gelen okulda yaşadığım bir anı değil ama okul giriş çıkışlarında yaşadığım bir olay oldu. Ben bu ülkenin en şanslı insanlarından biriyim öncelikle onu söylemek isterim. Marmara Üniversitesi’ne ilk girenlerdenim ve o sene bize hem bölüm hem de bölüm içerisinde tekrar bölüm seçme hakkı tanıdılar. ‘İşletme’ ve ‘Ekonomi’ bölümlerini seçenek olarak sundular. Herkes ekonomiyi seçerken adı bana güzel geldiği için ben işletmeyi tercih ettim. Ondan sonra da işletme içerisinde pazarlama ve muhasebe olmak üzere iki farklı tercih hakkı verdiler. Yine herkes muhasebeyi seçerken ben pazarlamayı seçtim. Şimdi de pazarlamayla haşır neşirim. İstanbul’da okudum ama ikametgâhım Yalova’daydı. Öğrenci olaylarının yoğun olduğu bir dönemdi. Babam da bir Karadeniz erkeği olarak ne yurtta kalmama izin verdi ne de bir arkadaşla ev tutmama. Yalova-İstanbul arasına her gün vapurla gidip geliyordum. Şimdi size bunu söyleyince ne olacak 45 dakika gidip gelir diyebilirsiniz ancak öyle değil. Biz o tarihi vapurlarda Paşabahçe, Dolmabahçe, Fenerbahçe vapurlarında gittik, geldik. Keşke şimdiki insanların da öyle anıları olabilse o vapurlarda, lüküs kamaralarda. Anı dediğiniz zaman da günde 5 saat vapurda gidip geldiğim için vakit geçirmek gerekiyordu. Herkes ders çalışırken ben örgü örerdim. Fakat öğrenci olayları ve sıkıyönetim olduğu için kapılarda askerler olurdu. Örgü şişleriyle içeri girebilmemiz mümkün değildi. Biz askerlerle kanka olmuştuk. Askerler ben derse girerken örgülerimi ve şişlerimi muhafaza ederlerdi. Dersten çıktığımda da bana geri verirlerdi.
‘SEKTÖRE GEÇİŞİM TESADÜF OLDU’
Üniversiteden mezun olduktan sonra sigortacılığa geçişiniz nasıl oldu?
Üniversiteden mezun olduğum zaman çalışmadım. ‘Kariyer de yaparım, çocuk da yaparım’ gibi olmadı. Önce üniversiteyi bitirdim, evlendim, çocuk yaptım. Sonra boşandım ve ondan sonra çalışmaya başladım. Sigortacılık tamamen tesadüf oldu. Ayrıldıktan sonra iş arıyordum. Birçok insan da, yakın dostumuz da işe girmem için destek oldu fakat şans benden yana olmadı. Bir komşumuz vardı, annemin arkadaşı. Annem Cumhuriyet Gazetesi alıyordu, arkadaşı da Hürriyet Gazetesi alıyordu. Gazetelerini okurlar sonrasında da gazeteleri değiştirirlerdi. Onun aldığı gazetede bulmacanın yanında Aksigorta’nın sigorta uzmanı yetiştirmek üzere bir iş ilanı vardı. Ben de o ilana müracaat ettim ve işe alındım. 1 sene kadar Aksigorta’da çalıştım sonra bana sigortacılık uzak geldi, bankaya geçtim. Bankadayken Ali Erül ile birlikte çalıştık. O zaten aileden sigortacıydı ve bankacılığı bırakıp sigortacılığa geçti. Ben de tekrar sektöre döndüm. İyi ki de dönmüşüm, iyi ki de başlamışım. O günden sonra bir an dahi pişmanlık duymadım. Hep çok şanslıydım. Hem arkadaşlarım hem elemanlarım hem acentelerim, her biri çok değerliydi ve çok değerli üstatların elinde yetiştik. Keşke onlar şu an da sektöre baksalar hepimiz çok farklı yerlerde oluruz. El vermelerini çok arzu ederim.
‘İNSAN FAKTÖRÜ ÇOK ÖNEMLİ’
Sigorta sektörüne Aksigorta’da çalışmaya başlayarak adım atıyorsunuz. Sizce o zamandan bu yana sektörde ne gibi değişimler oldu?
En önemlisi ben girdikten birkaç sene sonra serbest tarifeye geçildi. O gerçekten çok büyük bir adımdı. Ben sektörde o günkü atılan adımdan daha büyük bir adımla karşılaşmadım. Sektörde biz girdiğimiz zaman geleceğin mesleği olarak turizm ve sigortacılık mesleğini söylüyorlardı. Bugün oğlum 38 yaşında ve 11-12 senelik sigortacı. Bana göre geleceğin mesleği gelemedi hala. Serbest tarifeye geçiş hakikaten sektör için büyük bir adımdı ama ne yazık ki sektör onu sadece fiyatlarda rekabete yansıttı. Oturup da bunu bir istatistik, veri üzerinden değil, komşuya göre fiyatlandırdı. Bunları konuşmazsak gençlere bu mesleği rafine bir meslek olarak teslim edemeyiz. Dijitalleşme birtakım poliçelerde olabilir ancak bir sınai riziko yapılmaz. Bizim mesleğimizde insan faktörü çok önemli. Tabii ki teknolojinin nimetlerinden faydalanacağız. Ama insan faktörü unutulmamalı.
‘OĞLUMUN GENLERİNE DE SİGORTACILIĞI İŞLEDİM’
Mesleğe yeni başlayacak gençlere sigortacılığı önerir misiniz?
Kesinlikle öneririm. Ne kadar çok sevmişim ki oğlum orman mühendisi olduğu halde sigortacılığı meslek olarak kendisi seçti. Onun genlerine işletmişim ben bu mesleği. Çok severek yapıyorum yoksa yoksa yaş olarak 64’ü doldurmuşum, 36 senedir bu işin içindeyim. Günde en az 3 saat eve gidiş gelişim sürüyor. Bu sevmeden yapılacak bir şey değil.
Emek, İsviçre, Şeker Sigorta’da da görev yaptınız, bu süreçleri de bizimle paylaşır mısınız?
Emek Sigorta’da yaklaşık 10 sene bulundum. Muhteşem insanlarla çalıştım. Bilgilerimin ve tecrübemin %70’i oradan geliyor. O 10 seneyi siz en az 3 ile çarpın. Yani 30 sene diyelim biz ona. Ne yazık ki şirket olmaması gereken yere geldi ve ben İsviçre Sigorta’ya geçtim. Hem patron şirketiydi hem de iyi bir sigortacının sahip olduğu bir şirketti. Çalışmadan önce de çok isterdim o şirkette çalışmayı. Niye diye sorarsanız, İsviçre Sigorta’nın hangi acentesine gitsem acentelik veremezdim. Çünkü şirketin patronu değerli büyüğümüz Okan Balcı’ydı. Hepsi Okan Bey’i çok severdi ve onu üzmemek adına acentelik almıyorlardı. Bunun sonucunda “Bari ben gidip Okan Bey’le görüşeyim, Okan Bey beni alsın” dedim ve açıkça da bunu söyledim. “Kızım hadi başla bizimle” dedi. 3 sene kadar çalıştım. Sonra Şeker Sigorta bir üst terfi önerdi. Orada da genel müdür yardımcısı olarak görev yaptım.
‘ANAÇ OLMAYI GEREKTİREN BİR MESLEK’
Sektörde çok az kadın yönetici bulunuyor. Sizce sektörde kadın olmak nasıl?
Kadınlara çok yakışan bir meslek bu meslek. Anaç olmayı gerektiren bir meslek. Bana göre doktorluk, öğretmenlik, sigortacılık insanlarla daha çok haşır neşir olmayı gerektiren, sabır isteyen ve insanı yöneten bir meslek olduğu için kadınlara bu meslekleri çok yakıştırıyorum.
‘KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞINI İLKOKULDAYKEN KAZANDIM’
Nasıl bir çocukluk geçirdiğinizi sormak istiyorum. Çocukluğunuzda neler yapmaktan hoşlanırdınız?
Ankara’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise hayatım Ankara’da geçti. Babam bana şiir ve kitap alışkanlığı kazandırdı. 3’üncü sınıftayken Sait Faik serisini almıştı. Okul tatil olsun da hemen okumaya başlayayım hevesi içerisindeydim. Bugün değerleri bilinen birçok şairi ilkokul zamanında tanımıştım. Çocukluğumda annem çalışıp babaannem bana baktığı için kısmen biraz anneden uzak kaldım. Babaannemler yazları Trabzon’a giderlerdi. Orada anne ve babamdan uzak kalmak ileriki yıllarda yaşadığım yaralarımın sebebidir. Yine de ailemden uzak kalmak dışında köyde çok keyifliydim. Yazları fındık ağaçlarının içerisinde bir çocukluk geçirdim.
‘BÜYÜK DEDEM ERZURUM KONGRESİ’NDE DELEGEYDİ’
Son olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Babaannemin babası Erzurum Kongresi’ne Trabzon Delegesi olarak katıldı. 2 sene önce büyük dedem ve Atatürk’ün yan yana resimlerini buldum. Nüfus soy ağacımızda yer alıyor. Bu benim için çok mutluluk veren bir duygu ancak acı olan da babamın bunu görmemesi. Bu olay benim için çok önemli, tek isteğim babamın da görmesi olurdu.
Yağmur Ceren KURAL
yagmur@sigortacigazetesi.com.tr