
“Sigorta hayatımın bir parçası oldu”
Babasının desteği ile seçtiği sigortacılık alanında mutlu bir yürüyüşe başlayan Hülya Püdün, 40 yıl boyunca büyük zevkle yaptığı sigortacılığı, “Yine sorsalar yine tercihim olur” diye aktarıyor. Sektöre reasürans alanı ile başlayan Püdün için sigorta, artık hayatının bir parçası.
Sigorta sektörünün duayen isimlerinden Hülya Püdün’ün 40 sene süren çalışma hayatında yaptıklarıyla Türk sigortacılığının günümüzde geldiği noktaya ulaşmasında etkisi büyük. Babasının desteği ile seçtiği sigortacılık alanında kariyer basamaklarını hızla tırmanan Hülya Püdün, 40 yıl boyunca büyük zevkle yaptığı sigortacılık için, “yine sorsalar yine tercihim olur” diyor.
Assist Line, Adison ve Turkland Sigorta’da genel müdürlük yapan Püdün, sektörde az sayıda bulunan kadın yöneticiler arasında. Bugün sektörde yöneticilik yapan birçok kişiyle de birlikte çalışan Püdün, her şirketin farklı bir kültüre sahip olduğunu ve kişilere kattığı birtakım değerlerin bulunduğunu söylüyor.
Seyahatlerine daha çok vakit ayırmak için emekliliğe ayrılan Püdün, gününü yürüyüş yaparak, kitap okuyarak ve torunu Ela ile vakit geçirerek değerlendiriyor.
“Duayenlerle Dünden Bugüne” söyleşi dizimizin bu ayki konuğu Hülya Püdün ile çocukluk yıllarını, üniversite dönemini, sektöre giriş sürecini ve emeklilik hayatıyla ilgili detayları konuştuk.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz, neler yapmaktan hoşlanırdınız?
Güzel bir aile ile mutlu bir çocukluk geçirdim. Tanıdık ailelerle, dar bir çevrede, teknoloji olmadan, sokakta seksek, saklambaç, körebe, misket oynayarak, bisiklete binerek geçen bir çocukluktu.
YİNE SORSALAR YİNE SİGORTACILIK YAPARIM’
Lise yıllarınızdan bahseder misiniz, sigortacılık hedefleriniz arasında var mıydı?
Ortaokul ve lise yıllarımda sorunsuz bir öğrenci oldum. Çalışkan bir öğrenciydim. Liseyi birincilikle bitirdim. Bir gazetenin düzenlediği liselerarası bilgi yarışmasında lisemizi temsil eden üç kişiden biri oldum ve yarışmada 3’üncü olduk. Gerçek dostlukların, samimi ortamların olduğu yıllardır lise yılları. En büyük değişimi geçirdiğiniz, zorlu, bir o kadar da eğlenceli yıllar. O dönemlerde sporla ilgilendim. Uzun atlamada başarılı olduğumu söyleyen öğretmenlerim beni birkaç lisenin organize ettiği turnuvaya götürdüler. Orada ortaokul öğrencisi olmama rağmen liseli kızlarla yarışmıştım ve 3’üncülük elde ettiğimi hatırlıyorum. Yine o yıllarda klasik gitar dersi almaya başladım. Kamuran Akkor’un hit şarkısı ‘Dağlar Kızı Reyhan’ı öğrenmiş, sürekli onu çalıyordum. Lise yıllarımda yabancı dile ilgim vardı. Sigortacılık ise hedeflerim arasında yoktu. Sigortacılığı yalnız babamdan duyduğum kadarı ile biliyordum. Okulu bitirdikten sonra ilk iş müracaatımı İstanbul Reklam’a yaptım ve 300 kişi arasından tercih edildim ve işe başladım. Ancak babam o sıralarda Şeker Fabrikaları’nda çalıştığı için kardeş kuruluş Şeker Sigorta’ya da müracaatım olmuştu. Kabul gelince tercihim Şeker Sigorta oldu. Yeni açılmış olan reasürans departmanında çalışmaya başladım. Reasüransla tanışmam orada oldu ve çok severek yaptığım bu alan sigortacılık hayatımda çok önemli bir yer tuttu her zaman. Sigorta, çalışmayı çok severek yaptığım bir alan, hayatımın bir parçası oldu. Sigortacılığı 40 yıl boyunca büyük bir zevkle yaptım, yine sorsalar yine tercihim olur.
‘ÜNİVERSİTEYE GİTMEK CESARET İSTİYORDU’
İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi bölümünden mezunsunuz. Üniversite yıllarınızdan da bize biraz bahseder misiniz?
70’li yıllar üniversitelerde sağ sol olaylarının, işgal ve boykot eylemlerinin çok yaşandığı zamanlardı. Bazı günler üniversiteye gitmek cesaret istiyordu. Tüm bunlara rağmen yabancı dil eğitimi almamız nedeniyle devam mecburiyeti vardı. Ancak çoğu zaman okul kapısından geri dönerdik. Bazen de okulun kapalı oluşunu fırsata çevirir; topluca boğaz gezisi, kapalı çarşı gezisi, taksim gezisi yapılırdı. Fransız edebiyatının başlangıç eserlerinden çağdaş eserlerine kadar birçok eseri okudum. Yıllar sonra bazı sınıf arkadaşlarımla hala görüşüyorum.
‘FRANSIZCA ŞİİR GİBİ GELİYORDU’
Bu bölümü tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?
Özellikle istediğim bir bölümdü. Babam da Fransızca bilirdi. Ortaokula başlarken özellikle babamdan Fransızcayı çok dinledim. Çok hoşuma gidiyordu, şiir gibi geliyordu. Fransızca hep kazanmak istediğim branşlardan biri olarak kenarda duruyordu. Yabancı dil puanımın oldukça yüksek olduğunu gördüm ve Fransız filolojisini hiç düşünmeden seçtim.
‘ŞEKER SİGORTA İKİNCİ OKULUM OLDU’
Sektöre ilk girişiniz 1980 yılında Şeker Sigorta ile başlıyor, sigortacılığa nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?
Üniversite bitince artık hayatın giriş kapısından geçiş vizesi alınmıştır. Ben de babamın da desteği ile seçtiğim sigortacılık alanında mutlu bir yürüyüşe başladım. Sigortacılıkta severek, mutlu olarak geçen bir 40 yıl geçirdim. Babamla birlikte Şeker Sigorta’da o sırada genel müdür olan rahmetli Hanefi Ulutekin Bey’e gittik. Benim için en uygun bölümün yeni açılan reasürans servisi olduğuna karar verildi. Kısa süre sonra işe başladım. Şeker Sigorta’nın meslek hayatımdaki önemi büyüktür. İlk yurt dışı SAFR, GERLING reasürans eğitimlerine o şirkette gittim. İlk müdürlük ünvanını orada aldım. Milli Reasürans Eğitim Enstitüsü’nün kurslarına katılarak yangın branşından mezun oldum. İlk reasürans toplantılarına orada katıldım. Şeker Sigorta benim için ikinci okul oldu.
Assist Line, Adison ve Turkland Sigorta’da genel müdürlük yaptınız.
40 yıla baktığınızda az bir zaman değil, çeşitli şirketlerde çalıştım. Her bir şirketin farklı bir kültürü var ve kişilere kattığı birtakım değerler olduğuna inanıyorum. Bugün sektördeki şirketlerde çalışan, birçok yönetici pozisyonunda çalışan kişilerle birlikte çalıştım.
‘KADIN OLARAK ÇALIŞMAK BENİM İÇİN PRESTİJ OLDU’
Sigorta sektöründe çok az sayıda kadın yönetici bulunuyor. Sektörde kadın olmayı sizden dinleyebilir miyiz?
Kadınların iş hayatında karşılaştığı oldukça fazla sorun var. Fırsat eşitliğine sahip olamamak, iş ve özel yaşam dengesini kurma zorunluluğu, çocuğu olduğunda kreş problemi yaşaması, duygusallıklarının ön plana çıkarılması gibi sorunlar. Sektörümüzde çalışan kadın sayısı bildiğim kadarı ile oldukça fazla. Toplam insan kaynağının %60’a yakınını kadınlar oluşturuyor ancak tepe yöneticisi sayısı benim çalıştığım dönemde de şimdi de maalesef çok az. Sigorta sektöründe kadın olmayla başka sektörlerde kadın olarak çalışmanın birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum. Sigorta sektöründe çalışanların büyük bir çoğunluğu eğitimli ve aile yapıları olarak birbirlerine çok yakın kişiler arasında oluşuyor. Dolayısıyla onların arasında bir kadın olarak çalışmak her zaman benim için bir prestij olarak geldi karşıma. Hiçbir zaman zorlanmadım, tam tersi ilişkiler, dostluklar açısından önemli oldu. Sigorta sektöründe çalıştığım uzun yıllar boyunca saydığım zorlukların büyük bir bölümüyle karşılaşmadım. Kızım doğduğunda da annemin büyük desteği oldu. Evdeki düzenin sağlıklı ve iyi olması, sizi destekleyen bir eşinizin olması çok önemli. Çalışma yaşamı kadının üretkenliğini, toplumsal saygınlığını, özgüvenini artırırken, ekonomik özgürlüğünü de sağlamaktadır. İş hayatında yönetici olunduktan sonra, kadın olsun erkek olsun birtakım özelliklere sahip olmak gerekir. İnsanları dinleyip onlara güven vermek gerekir. Yönetici çalışkan olmalı, ekibiyle birlikte bir şeyler başarmalı ve onların yanında olmalıdır. Kısacası delegasyonu başarabilmelidir.
Artık emekliye ayrıldınız, emeklilik hayatınız nasıl geçiyor?
Özellikle kızımın bebeği olacağı için emekli olmayı istedim. Bence emeklilik aktif çalışma hayatının durum değiştirmesidir. Belli bir günlük programa bağlı kalmadan da insan aktif olur ve kendini iyi hissedebilir. Torunum olduğu için çok sevindim ve ona daha fazla zaman ayırmak istedim. Çocuğu köklü bir ağaca, torunu da o ağacın çiçeklerine benzetiyorum. Koklamaya doymuyorsunuz. Onun büyüdüğünü izlemek, değişimleri görmek çok güzel. Bunun dışında seyahat etmeyi seviyoruz. Çalışırken kısa kısa yaptığımız seyahatlerimizi daha uzun tutarız diye düşünmüştük. Ancak 2020 yılı başlarında başlayan pandemi, bu isteğimizi o sıralarda gerçekleştirememize neden oldu. Onun yerine yazları Bodrum’a giderek ailece daha uzun kalmaya başladık. Açık havada daha hür yaşama şansımız oldu ve orada pandemiyi çok hissetmedik. Bunun dışında çalışırken çok vakit ayıramadığım yemek yapmaya özellikle de değişik dünya mutfağından denemelere başladım. Yemek yapma işi tam bir konsantrasyon gerektiriyor ve bir çeşit meditasyon. Egzersiz yapmak, yürüyüşe çıkmak gibi insanı rahatlatıp iyi hissettiriyor. Büyük kulüp üyesiyiz özellikle son zamanlarda kapanmalar kalkınca kulüpteki tüm aktiviteleri takip etmeye başladık. Konserler, söyleşiler daha önce çok takip edemediğim şeylerdi. Bağdat caddesinde uzun yürüyüşler yapmak, evde ise kitap okumak, eşimin piyanosunu dinlemek de ayrıca zamanımızı güzel geçirmemize neden oluyor.
‘BAŞKA BİR YEDEK HAYATIMIZ YOK’
Emekliliğe ayrılma nedeniniz biraz da seyahatlere gitmek, kendinize vakit ayırmak.
Evet çünkü insanın başka bir yedek hayatı daha yok. Belli bir yaştan sonra biraz daha hür olmak istiyorsunuz, biraz daha seyahate gitmek istiyorsunuz, daha doğrusu limitsiz yaşamak istiyorsunuz.
En son yurt dışı seyahatiniz nereye oldu?
Eşimle birlikte 2019’un Aralık ayında Londra’ya gittik. Ondan sonra Ocak ayında da kızımla 2 günlüğüne bir kez daha Londra’ya gittik. Bebeği olduğu için kısa bir seyahatti. Mart ayı itibarıyla pandemi geldiği için son seyahatimiz oldu.
‘BATI MÜZİĞİNİ DİNLEMEYİ ÇOK SEVİYORUM’
Gitar çaldığınızdan bahsetmiştiniz, hangi tarz müzikleri çalmaktan hoşlanırsınız ve dinlersiniz?
Batı müziğini dinlemeyi çok seviyorum. Eşimi de o yüzden dinlemeyi çok severim. Eşim çok güzel piyano ve org çalar. Evimizde piyanomuz var. Ağırlıklı olarak batı müziğini seviyoruz.
Hülya Püdün ile çocukluk yıllarını, sektöre giriş sürecini ve emeklilik hayatıyla ilgili detayları konuştuğumuz röportajın videosuna buradan ulaşabilirsiniz.