Mardin – Midyat
TURUN sonuna geldik. Mardin’deyiz.
Mezopotamya Ovasına tepeden bakan Mardin ve çevresi, bir inanç ve sanat merkezi.
Camileri, kiliseleri, manastırları ve türbeleri ve taşın oya gibi işlendiği mimarisiyle yörenin yıldızı haline gelen Mardin’i önemli kılan özelliklerden biri de halkının misafirperverliği.
Görkemli bir dağın yamacında kurulan Mardin’in zirvesinde yer alan kale, birçok medeniyet tarafından kullanılmış önemli bir kale. Persler ve Romalılardan başlayıp, Osmanlılar dönemine kadar birçok ulusun önemli bir kalesi olma özelliğini sürdüren kale ‘Kartal Yuvası’olarak biliniyor. Mardin, inanılmaz kültürel zenginliği olan bir şehir. Biz Mardin’i tanımaya Kasımiye Medresesi’nden başlayalım. Dış ve iç mimarisi ile 700 yıldan bu yana görkemini ve ihtişamını koruyarak günümüze kadar gelmiş olan Kasımiye Medresesi, bilim ve din öğreten bir medrese olarak yapılmış. Tıp eğitiminin de verildiği medresenin hikâyesi uzun; biz bahçesinde bulunan ‘Hayat Havuzu’nun hikayesini öğrenerek çok etkilendik.
Mardin ve çevresinde gezilecek ve görülecek o kadar çok yer var ki, bakalım buraya ayırdığımız 2 gün, her yeri görmemize yetecek mi? Biz en yoğun şekilde yöreyi yaşamaya çalıştık ama gezdiğimiz her yeri en incesine kadar sizlere aktaracak yerim yok. Zaten son 6 yazım bu gezi üzerine oldu, bu nedenle gördüğümüz yerleri ismen anıp bu gezi anılarımızı burada sonlandıracağım.
Kasımiye Medresesi’nden sonra gezip gördüğümüz yerler özetle şöyle:
Deyrulzafaran Manastırı: Adını, inşa edilirken harçlara renk versin diye kullanılan safran çiçeğinden alan manastır Mardin’e 5 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Süryani toplumunu temsil eden en eski yapı olarak bilinen yapı güneş tapınağı olarak inşa edilmiş; halen Süryaniler tarafından dini merkez ve okul olarak kullanılıyor.
Ulu Camii: Cami-i Kebir olarak da bilinen kubbesi ve minaresiyle göz kamaştıran Ulu Camii Artuklu döneminde yapılmış. Mardin’in simgesi olarak biliniyor.
Dara Antik Kenti: Mezopoyamya’nın Efes’i olarak bilinen kent, M.S. 6. yüzyılın başında Roma İmparatoru Anastasius tarafından doğu sınırını korumak için garnizon şehir olarak kurulmuş. Büyük bir su sistemine sahip olan kentte olağanüstü bir güzelliğe sahip olan su sarnıcı muhakkak görülmeli. Kent Mardin’e 30 km uzaklıkta.
Gezimizi Midyat’la bitireceğim. Midyat, Süryanilerin yaşam merkezi. Taş ve gümüş işçiliğinin doruk noktasına ulaştığı Midyat’ta o kadar çok görülecek yer var ki. Ben sadece Mor Gabriel Manastırı, Meryem Ana Kilisesi’ni anlatmakla yetineceğim.
Mor Gabriel Manastırı (Deyrulumur): Mor Gabriel Manastırı (Deyrulumur), Mor Şmuel ve öğrencisi Mor Şemun tarafından 397 yılında inşa edilmiş. Süryani Kilisesi tarafından “İkinci Kudüs”olarak ilan edilen manastır, mimari açıdan son derece zengin bir değere sahip.
Meryem Ana Kilisesi: İlçe merkezine bağlı Anıtlı Köyünde bulunan kilise 1860 yılında Patrik Antuan Semheri tarafından yaptırılan Kilise 21 sütun üzerine oturtulmuş. Mimari özellikleri bakımından dünyada eşine az rastlanan bir yapı olan kilise görülmeye değer.
Son söz: Dinlerin ve medeniyetlerin birlikte yaşandığı bu masalsı yerleri görmeden ve illaki mutfağını tatmadan bu dünyadan göçmemeli…