Kuşku ve Merak

GEÇEN gün yemekte karşımda oturan arkadaşım mesaj grubundaki yazışmalarda paylaştığım bilgiler için teşekkür etti bana.

Teşekkür almak ve övülmek güzel gerçekten ama böyle bir geri bildirim için uğraşmıyorum inanın.

Orta okulda Fransızca öğrenmeye başladığımda akşamları aile ortamında etimolojik sohbetler yapardık.

Tek “frankofon” olarak diğer önde gelen dillerde ileri seviyede bilgili aile üyeleriyle o gün öğrendiğim bir kelimenin diğer dillerdeki karşılığı, kökünün nereden geldiği konuşulur, sözlükler ve ansiklopediler ortaya çıkarılırdı gerektiğinde.

Aynı çaba olaylar, kavramlar ve kişiler ekseninde de devam etti sürekli. Fikir ayrılığı ya da uzlaşmazlık durumunda somut bir doğru bulunana kadar da o araştırmalar süre gitti. O ortam beni yıllar içinde verilere ve belgelere dayalı ifade alışkanlığına, sade ve doğru dil aracılığı ile doğrudan iletişime yönlendirdi.

Bu yüzden de çoğu zaman “gereksiz fazla bilgi”, “detaycı ifade şekli” gibi eleştirel geri bildirimler de aldım. Tabii şunu da unutmayalım. Kuşkucu ve meraklı olmaya yönelirken ne bilgisayar, ne cep telefonu, ne de internet desteği alma şansım olmadı. Ama sonsuz bilgiye erişme ortamı belirince işler çok daha kolaylaştı doğal olarak. Kuşku evden çıkarken açık kapı ve pencere var mı kontrolü gibi. Aklınız geride kalmadan çıkmak yani, nasıl tüm bunların kapalı olduğunu görünce rahatlıyorsanız tam emin ya da ikna olamadığınız bir konuda da açık düşünceleri kapatmak benzer bir rahatlık.

Merak ise tam tersine kapalı pencereleri ve kapıları açmak bir yerde. Çünkü bunları açmadan yeni görüntüleri ve olguları tanımak olası değil.

Bu kapama ve açma süreci de kalıcı ve sağlam bir bilgi ve sağduyu, hatta belki vicdan ve doğruculuk halinin yapı taşları. Zaman tüm bunların hem ateşleyicisi, hem de azılı düşmanı. Zamana yayarak bilgi sahibi olmak ne kadar rahatlatıcı ise zamana karşı bilgi aramak o kadar riskli.

Kuşkucu olmak demek olumsuz olmak değil. Bazen bir kelime, bazen bir ifade ya da hareket, bazen de fazla iyi bir önerme kuşku kanallarını açar. Sonrası da merak edip doğrusu ne diye araştırmaya geçmek.

Kuşkucu olmak önce dinlemek demek. Dinlemek de anlamanın başlangıcı. Verimli bir dinleme sonrası kapsamlı bir anlama ise gerek iletişim gerek her türlü bireysel ilişkinin olmazsa olmazı. Merak için karşı taraf olması da şart değil. İnsan kendi kendine de merak etmeli. Aslında merak etmek var oluşun çok önemli bir belirtisi Einstein’ın dediği gibi.

Kuşku çoğu zaman çok taraflı olsa da tek taraflı da olabilen bir şey. Sabah sokağa çıktın, uzunca bir süre hiçbir canlı ile karşılaşmıyorsun ve bileğini çevirip saatine bakıyorsun çok mu erken kalktım da, ya da o gün tatil de ben farkında değilim diye. Yani aslında birbirine bağlı bir gözlem ve eylem süreci. Gözlem için duyu, eylem için de güç ve zaman gerekli. Bazen boşuna olsa da çoğu zaman yararlı sonuçları olan bir süreç bu. Hiçbir somut bulguya rastlanmasa bile kişinin kendine saygısı, öz güveni açısından da önemli bence.

Bunun için de aile ortamından başlayarak tüm eğitim sistemini bu kuşku ve merak üzerine inşa etmek, yetmez tüm kurum ve kuruluşlarda da bunu bir olmazsa olmaz haline getirmek gerekir. Merak eden insan bilgiye ulaşır. Doğru bilgi ile kalıp bilgi arasındaki farkı yakalar. Kuşkulanan insan çok boyutlu görmeyi ve düşünmeyi öğrenir.

Kuşku ve merak işimizin de önemli unsurları. İşimi bunca yıldır severek yapmamın en önemli nedenlerinden biri de bunlar zaten. Hiçbir maddi ya da kariyer getirisi olmasa bile o kadar çok şey öğreniliyor ki bir iş merak edilerek yapılırken, başka türlü fırsat veya zaman bulup da öğrenemeyeceğin bir bilgi dağarcığı, katma getiri diyeyim ben bunun adına…

Görüşmek üzere,

İlginizi Çekebilir