
Deprem sonrası 75 binden fazla bina kullanılamaz halde
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ), Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin ardından hazırladığı ‘6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Ön İnceleme Raporu’nda, incelenen binaların yaklaşık %16’sının yani 75 binden fazla konutun depremler sonrasında kullanılmasının imkânsız hale geldiği belirtiliyor.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin ardından depremden etkilenen bölgelere bilimsel ve teknik destek sağlaması amacıyla akademisyenlerini gönderdi. Bölgeye giderek incelemelerde bulunan İTÜ akademisyenlerinin gözlem sonuçları üzerinden durum tespiti yapan “6 Şubat 2023 Kahramanmaraş (Pazarcık, Türkoğlu,Elbistan/Nurhak-Çardak) ve Hatay (Kırıkhan) Depremleri Ön İnceleme Raporu” hazırlandı. Akademisyenlerin gözlemleri ve durum tespitine dayanan daha detaylı bir raporun ise önümüzdeki haftalarda hazırlanarak kamuoyu ile paylaşılacağı belirtildi. Hazırlanan ön rapor, şu 5 bölümden oluşuyor: 1. Depreme dair jeolojik, jeofizik, jeodezi ve jeomorfolojik ön tespitler 2. Kuvvetli yer hareketlerinin değerlendirilmesi 3..Yapısal hasarların değerlendirilmesi 4. Geleceğe dönük çıkarımların kent planlama ve hızlı konut ihtiyacının karşılanması için kullanılabilecek inşaat tekniklerinin değerlendirilmesi 5. Çevresel altyapı ve deprem atıkları yönetimi açısından değerlendirme
YÜZEY KIRIKLARI YEPYENİ BİLGİLER İÇERİYOR
Saat 04:17’de ve 13:24’te merkez üssü Pazarcık ve Elbistan olan depremler sonucu çok geniş bir alanda yüzey kırığı haritalandığı belirtilen raporda arazi izleri ve yüzey kırık haritasının yepyeni bilgiler içerdiği ifade ediliyor. Rapor, bölgede aynı anda Amanos Segmenti’nin 2, Çardak Fayı’nın 2, Pazarcık Segmenti’nin 1 ve Gölbaşı Segmenti’nin 1 bağımsız depremle aynı anda kırıldığının düşünüldüğünü aktarıyor. Raporun dikkat çektiği önemli bir unsur ise Türkiye’deki aktif fay haritası ile yüzey kırıklarının birbirlerini üzerlemediği ve farklı alanlardan geçtiği. Deprem aktif fay haritası ve yüzey kırığı arasında 120 metre ila 3 km kadar farklar bulunduğunu ortaya koyan raporda, saha çalışmalarından elde edilen gözlem ve değerlendirmelere göre Amanos Segmenti üzerinde 4,7 metre, Pazarcık Segmenti’nde 3,2 metre, Çardak Fayı’nda ise 8 metreyi aşan yüzey kırığı bulunuyor.
KULLANILMASI İMKÂNSIZ BİNA ORANI
%16 Doğu Anadolu Fay Hattı üzerindeki 11 ildeki çok sayıda betonarme binanın yıkılarak enkaz haline geldiği belirtilen raporda, yıkılan binaların enkaz haline gelmesine neden olan parametreler şöyle sıralanıyor:
• Binaların yaşı
• Temellerin oturduğu zeminlerin taşıma kapasitelerinin düşük olması
• İnşaatlarda kullanılan malzeme kalitesinin, kolonlar ve kirişlerin en kesit boyutlarının ve donatı miktarlarının yetersizliği
• İnşa edildiği yıllarda yürürlükte olan yönetmeliklere uygun olarak taşıyıcı sistem elemanlarının inşa edilmemiş olmaları
• Bitişik nizamda inşa edilen binaların kat seviyelerinin farklı olmaları
• Diğer yapım kusurları
Raporda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 16 Şubat 2023 tarihli depremden etkilenen bölgelerde yürütülen hasar tespit çalışmaları kapsamındaki 481 bin 865 binada ön hasar tespitlerinin tamamlandığı; bu binaların 61 bin 722 adedi göçmüş; ağır hasarlı ya da stabilite sorunu olan ve acilen kontrollü yıkımı gerektiren binalar olduğu bildirildiği aktarılıyor. Rapor, incelenen binaların yaklaşık %16’sının depremler sonrasında kullanılmasının imkânsız hale geldiğini vurguluyor. Bu oran da 75 bin konuttan fazlasına denk geliyor.
70 YILDA 500 BİN KONUT ETKİLENDİ
Türkiye’de son 70 yıldır doğal afetler nedeniyle hasar gören konut sayısının 600 bin ve çeşitli şekillerde depremden etkilenen konut sayısı ise 500 bin civarında olduğu belirtilen raporda son yıllarda depremlerin daha çok kent merkezlerinde hasarlar meydanagetirdiği belirtiliyor. Türkiye’de şehirlerin depreme bağlı olarak yüksek riske sahip olmasının başlıca nedenleri ise şöyle sıralanıyor:
• Mevcut yerleşim alanlarının yer seçimi kararları
• Hızlı şehirleşme sürecinin beraberinde getirdiği imar ve yapı uygulamaları,
• İmar planlarının hazırlanması ve onaylanması süreçlerindeki yetki ve sorumluluklar
• İmar aflarının ve beraberindeki yüksek riskli yapı stoku
• Mevcut yapı denetim problemleri
ESKİ VE ZAYIF YAPILAR YENİLENMELİ
Ülkemizin büyük bir bölümü deprem kuşağı üzerinde yer alıyor. AFAD’ın yayınlamış olduğu son deprem tehlike haritasına göre Türkiye yüzölçümünün %18’i birinci derece deprem bölgesinde bulunmakta ve nüfusun %27’si bu bölgede yaşamakta. Yine AFAD’ın hazırlamış olduğu İl Afet Azaltma Planlarında 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketinin etkilediği bölgeye yönelik yapılan tespit ve öngörülerde kentlerin büyük bir kısmının gelişmeye elverişli olmayan zeminlerde olduğu ve bu alanlardaki eski ve zayıf yapı stoğunun yenilenmesi gerekliliğinin altı çizilmiş.
DEPREM ATIĞI 110 MİLYON TONA ULAŞABİLİR
Depremlerin üstyapıların yanı sıra özellikle şebeke ve kanalizasyon gibi altyapılara da zarar verdiğine dikkat çeken rapor, su temini ve atık suların uzaklaştırılamaması nedeniyle oluşabilecek salgın hastalık riskine karşı güvenli su teminiyle ilgili teknik önlemlerin hızlıca alınması gerektiğini vurguluyor. Deprem bölgesinde altyapı hizmetlerinin yürütülmesinde görev alacak personel, araç, malzeme ve ekipman bileşenlerinin koordinasyonunun oldukça önemli olduğunu aktaran rapor, altyapı sorunlarının yeniden işler hale gelmesi için gerekli çözümlerin kısa, orta ve uzun vadede olacak şekilde sınıflandırılarak planlanması ve uygulanması gerektiğini işaret ediyor. Raporda vurgulanan bir diğer konu ise ciddi miktar ve hacimde afet atığı oluşmuş olması. Ön hesaplamalara göre toplam deprem atığı miktarı 50 milyon ton ile 110 milyon ton arasında olacağı öngörülüyor. Deprem atığının en fazla oluşması beklenen iller ise depremden en çok etkilenen Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep ve Adıyaman olarak sıralanıyor. Raporun kamu politikaları ve mevzuat boyutu, mekânsal planlama boyutu, yönetişim ve katılım boyutu ile sosyo-demografik yapı ve kültürel boyut olmak üzere dört ana konuda değerlendirmeleri ise şu şekilde:
• Kentlerin imar planları bilimsel temellere dayanan; yerel yönetimleri, üniversiteleri ve STK’ları dâhil eden süreçler içinde yeniden ele alınmalıdır.
• Ülkemizde 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan deprem felaketi ile dezavantajlı kişilerin sayısı geçmiş yıllara göre hızla artmış, konut ve donatı alanlarının zarar görmesi ile dezavantajlı grupların toplumdaki diğer bireylere göre konuta erişim konusunda ekonomik durumları daha da hassaslaşmıştır. Toplumsal bir gerçek olan dezavantajlılık ile ilgili yerel ve ulusal düzeyde kamu politikaları geliştirilmelidir.
•.Şubat 2023 depremlerinde etkilenen bölgelerde kentin yeniden yapılanması sürecini de içerecek şekilde “afet sonrası iyileştirme ve kalkınma planı” hayata geçirilmeli, yeniden yapılanma süreci başlatılmalıdır.
• Kentleri, sadece yeni ve depreme dayanıklı geçici ve kalıcı deprem konutlarının inşasından öte düşünmeli, altyapı ve tüm işlev alanları ile birlikte sürdürülebilir ve dayanıklı yaşam alanları planlanmalıdır.
• Yeni yerleşim alanları yer seçimi ve inşa sürecinde sosyo-kültürel, mekânsal ve ekonomik ilişkisi göz ardı edilmemelidir.
• Yeniden yapılanma sürecinde, tek tip yapılar yerine depremden zarar gören illerin sosyal ve kültürel yapısının yansıması olan geleneksel kent dokusunun değerlerini referans alan çağdaş mimari tasarımlar önerilmelidir.
• Depremden etkilenen bölgelerde, kültür varlıklarının ve tarihi dokunun depreme karşı dirençliliğini artırmaya dönük müdahaleler hızla hayata geçirilmelidir.
• Afet risklerin azaltılmasını amaçlayan ve bütüncül risk değerlendirme yöntemini dikkate alan afete duyarlı planlama yaklaşımı benimsenmelidir.
• Deprem bölgesindeki illerde yapılanma sürecinde iklime duyarlı tasarım ve enerji verimliliği gibi kriterler gözetilmelidir.
• Yeniden yapılanma sürecinde iklim değişikliği ve doğal afetlerin olası etkilerinin üstyapı ve altyapı üzerindeki olası zararları en aza indirgemek hedeflenmelidir.
• Gerek deprem bölgesindeki illerde gerekse ülke genelinde riskli alanlarda, yapıların yenilenmesi yanında, güçlendirme çalışmalarına da kaynak sağlanmalıdır.
• Kritik tesislerin (hastane, okul, emniyet yapıları, itfaiye, resmi kurum yapıları vb.) bir an önce deprem güvenliği sağlanmalıdır.
•. Sürdürülebilir ve dayanıklı yaşam alanlarının planlanmasında mevcut bilgi birikiminden ve farklı disiplinlerin katkısından yararlanmak üzere etkin bir yönetişim süreci yürütülmelidir.
• Afet sonrası yardım ve iyileşme süreçleri geniş çaplı aktör ve pratikleri içermekle birlikte, bu süreçlerin yönetişimi güçlü şekilde tesis edilmelidir. Aktörler arasında bilgi ve veri akışının ve koordinasyonun sağlanması, afet sonrası toparlanmanın hızlı gerçekleşmesi için önemlidir. Bu doğrultuda merkezi yönetimlerin taşra teşkilatları, yerel yönetimler, AFAD, Kızılay, afet yardım kuruluşları ve STK’lar arasında da sıkı bir iş birliği kurulmalıdır.
• Bölgenin özgün ve çok katmanlı demografik, toplumsal ve kültürel yapısının korunabilmesinin yolları deprem sonrası yeniden yapılanma sürecinde dikkate alınmalıdır.