Acentenin sigorta alacağı takibine engel

Acenteler müşteriler için sigorta alacaklarının takibi ve tahsilinde yardımcı olabiliyor. Ancak Sigortacılık Kanunu’na 7251 sayılı kanunla eklenen, sadece görevlendirilen avukat ve sigortalının birinci dereceden yakınların tazminat devri, takibi ve tahsili yapmasını şart koşan “ek madde 6” ile acentenin bu fonksiyonlarını sürdürmeleri engelleniyor.  

Sigortacılık Kanunu’na yakın zaman önce 22.07.2020 gün ve 7251 sayılı kanunla eklenen ek madde 6 aşağıdaki gibidir.  

(1) Bu kanun uyarınca sigortacılık yapan kurum veya kuruluşlardan ya da Hesap’tan talep edilecek tazminat alacağı ancak;

a) Alacaklı tarafından bizzat,

b) Alacaklının kanuni temsilcisi veya kanuni temsilcinin bizzat vekâlet verdiği avukat vasıtasıyla,

c) Alacaklının bizzat vekâlet verdiği eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşleri veya avukatı vasıtasıyla

takip edilebilir. Takip yetkisi, sigortacılık yapan kurum veya kuruluşlar ya da Hesap nezdinde yapılacak işlemleri kapsar.

(2) Tazminat alacağı, sadece hak sahibine veya avukatına ödenir ve birinci fıkrada belirtilen kişiler de dâhil olmak üzere hiç kimseye devredilemez.

(3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar sigortacılık ve özel emeklilik düzenleme ve denetleme kurumunca belirlenir.

Bu maddenin ilk iki fıkrası, yol açacakları sorunlar düşünülmeden, yalnızca tek bir amacın gerçekleşmesi uğruna yasalaştırılmıştır. Aşağıda açıklamaya çalışacağımız gibi, düzenleme kanımızca sağlayacağı yarardan çok daha fazla ölçüde sıkıntıya neden olacaktır. Kaldı ki temel hukuk kurallarına da (en azından büyük kısmı itibarıyla) aykırı bulunmaktadır.

Yukarıdaki yasa metnini uygulamak zorunda kalan sigortacılara ve diğer ilgililere “sed lex dura lex” (“kanun kanundur; katı da olabilir ve uygulanmasından kaçınılamaz)” denecektir. Fakat, bu yeterli ve ikna edici bir açıklama olmayacaktır.  

YENİ DÜZENLEMENİN AMACI

Yasal düzenlemeye ilişkin kanun teklifinde Sigortacılık Kanunu’na 7251 sayılı yasanın 57’nci maddesi ile eklenen Ek Madde 6’nın gerekçesi şu şekilde kaleme alınmıştır:

“Uygulamada sigortacılık yapan kurum veya kuruluşlardan ya da Güvence Hesabı’ndan talep edilecek tazminat alacağı kapsamında hak sahibi olanlardan veya bunların mirasçılarından alınan vekaletname, temsil yetkisi veya alacağın temlikiyle, tazminat alacağıyla ilgili işlemler yapılmaktadır. Bu işlemlerin çoğu zaman ehil olmayan kişiler vasıtasıyla yapılması neticesinde hak sahipleri tazminat alacaklarına tam olarak kavuşamamakta ve buna bağlı olarak hak kayıpları meydana gelebilmektedir. Hükümle, hukuki işlem güvenliği sağlanarak hak sahiplerinin korunması amaçlanmakta ve tazminat alacaklarının takibini yapabilecek kişiler belirlenmektedir. Buna göre tazminat alacağı; alacaklı tarafından bizzat, alacaklının kanuni temsilcisi veya kanuni temsilcinin bizzat vekalet verdiği avukatı ya da alacaklının bizzat vekalet verdiği eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşleri veya avukatı vasıtasıyla takip edilebilecektir. Bu takip yetkisi, sadece sigortacılık yapan kurum veya kuruluşlar ya da Güvence Hesabı nezdinde yapılacak işlemleri kapsamaktadır. Tazminat sahibi sadece hak sahibine veya avukatına ödenebilecektir. Ayrıca tazminat alacağı birinci fıkrada belirtilen kişiler dahil olmak üzere hiç kimseye devredilemeyecektir”.  

Bu gerekçeden anlaşıldığına göre yeni düzenlemenin tek sebebi şudur: “İşlemlerin çoğu zaman ehil olmayan kişiler aracılığıyla yapılması sonucunda hak sahiplerinin tazminat alacaklarına tam olarak kavuşamamaları.” 

TAKİP, TAHSİL VE DEVRİ DÜZENLİYOR

Yeni düzenleme üç değişik hususa ilişkin bulunmaktadır: Sigorta tazminatı alacağının takibi, sigorta tazminatı alacağının tahsili ve sigorta tazminatı alacağının devri. 

Sigortacılık yapan kurum veya kuruluşlardan ya da Güvence Hesabı’ndan istenebilecek tazminat alacağının takibi bizzat alacaklı; alacaklının kanuni temsilcisi veya kanuni temsilcinin bizzat vekâlet verdiği avukat vasıtasıyla veya alacaklının bizzat vekâlet verdiği eşi, çocukları, annesi, babası, kardeşleri veya avukatı vasıtasıyla gerçekleştirilebilecektir. Takipten maksat, sayılan kurum veya kuruluşlar yahut Güvence Hesabı nezdinde yapılacak işlemlerdir. Böylece hak sahibinin alacağını takip etme bakımından başkaları ile iş görme (vekalet) sözleşmesi kurma ve bununla birlikte temsil yetkisi verme olanakları sınırlandırılmış olmaktadır. 

Tazminat alacağı, sadece hak sahibine veya avukatına ödenebilecektir. Böylece hak sahibinin sonuçlanmış dosyada lehine belirlenmiş olan tazminat alacağını tahsil etme konusunda başkasını yetkilendirme hakkı da (bu amaçla avukatını görevlendirmesi olasılığı dışında) elinden alınmış bulunmaktadır.    

Tazminat alacağı, bu alacağı takip konusunda kendilerine yetki verilmesi mümkün kişiler de dahil hiç kimseye devredilemeyecektir. Yukarıda belirttiklerimize ek olarak, hak sahibinin alacak hakkı üzerinde harcama işlemlerinde bulunmasına da kısıtlama getirilmiştir. Kanunun sözü dikkate alınırsa karşılık alınarak yapılan devirler; teminat amaçlı olarak yapılan devirler, riziko öncesinde gerçekleşen alacak devirleri de kısıtlama kapsamındadır. 

Buna karşılık sigorta alacağı üzerinde rehin kurulmasına ilişkin hukuksal işlemler hakkında bir sınırlama getirilmemiştir. Öte yandan, sigorta konusu mal (otomobil, ev) üzerinde rehin varsa, rehin alacaklısının sigorta tazminatı üzerindeki öncelikli hakkı yeni düzenleme sonrasında da aynen sürecektir. 

Sigorta tazminatı alacağının takibi, tahsili ve devrine ilişkin kısıtlamalar, gerekçede açıklandığı gibi bu işlemlerin çoğu zaman ehil olmayan kişiler aracılığıyla yapılması ve bunun da hak sahiplerinin zarar görmesine yol açması nedeniyle öngörülmüştür. Bu gerekçenin kanımızca değeri yoktur. “Okulları kapatarak ülke eğitimini yönetmek” neyse, hak sahiplerinin kendi rızalarıyla yetki verdiği veya alacak devrettiği kişilerin hak sahiplerini mağdur ettiklerini ileri sürüp yetkilendirmeyi ve devri yasaklamak da aynıdır. 

Hak sahiplerinin haklarına kavuşabilmek için başkalarına yetki vermeleri zorunlu değildir. Kaldı ki, güvenip yetki verdikleri kişiler, “ehil” değillerse ve onları zarara uğratmakta iseler, zararlarını onlardan hukuk kuralları içinde talep etmelerine de hiçbir engel yoktur. Yetki verilen kişiler yanıltılmış veya kendilerinden hile ile yetki alınmış ise, hukuk onları zaten korumaktadır.  Bazı hak sahipleri, hakkını gereği gibi arayamayacak ölçüde bilgi ve deneyimden yoksun iseler, onları koruma altına almak için bütün toplumu sınırlandırmanın makul bir çözüm olmadığı da açıktır. Yapılması gereken, onları istismar edenlerin bunu yapmalarını önleyici ve cezalandırıcı çözümler getirmektir.        

ANAYASA GÜVENCESİNDE SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ 

Önce şu hususu saptayalım: Sözleşme özgürlüğü T.C. Anayasası ile güvence altına alınmış bulunan temel özgürlüklerden biridir (Anayasa m.48). Bu özgürlük yasayla sınırlanırken “özüne dokunulmaması” ve “ölçülülük ilkesine uyulması” zorunludur (Anayasa m. 13). 

Yeni yasal düzenlemenin bu temel kuralları dikkate almadığı ise açıktır. 

Sigorta alacağının tahsili için yalnız avukata yetki verilebilecek (böylece yetki verene ücret ödeme borcu da yüklenmiş olmaktadır); bu alacağın devri ise söz konusu olamayacaktır (alacağı başkasına devretme hakkı tümüyle yasaklanmış; bu hakkın özüne dokunmaktan çok daha ileriye gidilerek kökü kurutulmuştur). 

Takip yetkisi verilmesindeki sınırlamalarda ise ölçü kaçırılmış ve en yakın aile bireylerine (eş, altsoy, üstsoy, kardeşler) veya bir avukata “bizzat” yetki vermiş olma koşulu getirilmiştir (yetkilendirilen kişiye başkasını vekil etme yetkisinin verilmesi olanağı bulunmamaktadır). Yeğen veya yakın bir arkadaş takip yetkisi ile donatılamayacaktır. 

SORUNLARA YOL AÇABİLİR 

Yeni düzenlemenin sebep olduğu sorunlarından yalnızca bazılarına aşağıda kısaca değineceğiz.  

Sigorta aracıları yasa gereği sigorta tazminatının ödenmesinde görevlidirler. Sigortacılık Kanunu m.2(1) bent d’de yer alan “broker” tanımının ilgili bölümü şöyledir: “Broker, sigorta sözleşmesi yaptırmak isteyenleri temsil ederek ……… ve gerektiğinde ……..tazminatın tahsilinde yardımcı olmayı meslek edinen kişiyi ….ifade eder”. Bu yasal tanımdan sigorta brokerlerinin kendilerini broker olarak atayan kişiler yararına, sigorta tazminatının takibi ile ilgili olarak görev yapacakları sonucu çıkmaktadır. Uygulamada da brokerler rizikonun gerçekleştiği hallerde, tam olarak bu işlevi yerine getirmektedirler.  Benzer bir durum sigorta acenteleri için de söz konusudur. Sigortacılık Kanunu m.2(1) bent m’deki acente tanımı “sigorta acentesinin, ………sözleşmenin uygulanması ile tazminatın ödenmesinde yardımcı olacağını” öngörmektedir. Ancak bu yardımı sigortacı adına veya sigortacının kendisine verdiği yetki sınırları içinde onun çıkarlarını korumak için yapması gerekir. Çünkü acenteyi görevlendiren sigortacıdır ve acente yasa gereği ona karşı sadakat borcu altındadır. Bununla birlikte, acentenin portföyünde yer alan müşterisine sahip çıkarak onun haklarının korunması uğrunda çaba göstermesi de sık karşılaşılan bir haldir. Yeni yasal düzenleme sigorta aracılarının şimdiye kadar yapageldikleri sigorta alacağının takibi işini sürdürmelerini engellemektedir.

Araç sigortalarında birçok halde (özellikle anlaşmasız servis söz konusu olduğunda) aracın onarımını gerçekleştiren servis, araç sahibinin sigortacıdan olan tazminat alacağını devralmakta ve onarım bedelini bu şekilde tahsil etmektedir. Onarımın yapılmış olduğu hallerde bu uygulamanın hak sahibinin haklarını zedeleyen hiçbir yönü yoktur. Bu halde tazminat alacağının devrine izin vermek lazımdır. 

Bazı hallerde sigortacı ilgililerden birine ödeme yapmak için diğerlerinden “onay” almaktadır (mesela satıcının alıcı lehine yaptırdığı yük sigortasında, ödemenin satıcıya yapılması için alıcıdan onay istenmektedir). Yeni düzenleme çerçevesinde, kendisinden onay istenen ilgilinin gerçekten sigorta tazminatı alacağının sahibi olması durumunda, buna imkân olmayacaktır. Çünkü hak sahibinden başka birine ödeme yapılmasına muvafakat etme, kanımızca sigorta alacağının devri niteliğini taşır. Kaldı ki alacağın devredilmediği kabul edilse dahi, yeni yasal düzenleme ödemenin ancak hak sahibine veya avukatına yapılmasını emretmektedir. Kısaca yeni yasanın sözü hak sahibinden alınacak onay ile başkasına ödeme yapılmasına elverişli bulunmamaktadır. 

Birden fazla sigortalının söz konusu olması (mesela taşınmazın birden fazla kişiye ait olması ve sigortanın da bütün çıkar sahipleri için yapılmış bulunması) durumunda, bunlardan birine tüm tazminatın tahsili için yetki verilemeyecektir.  

Uygulamada sorumluluk sigortalarında (özellikle trafik sigortası bağlamında) düşük tutarlı hasarlar söz konusu ise, bazen sigorta ettirenler (başkası lehine sigortada sigortalılar) zarar görmesine yol açtıkları malın (mesela motorlu araç) onarılmasını sağlayarak onarım faturasını kendi adlarına düzenletmekte ve zarar gören kişiden de sigortacının yapacağı ödemeye onay yazısı alarak sigortacıya başvurmaktadırlar. Sigortacılar da hasar ödemesini sigortalıya ödeme yaparak gerçekleştirmektedir. Bu uygulama kanımızca yasaya uygundur. Sorumluluğu sigorta edilmiş olan kişi, zarar verdiği kişinin zararını kendisi karşılamış ise (bu işlemin sigortacıyı da bağlaması gereken hallerde) ödediği tutarı sorumluluk sigortacısından talep edebilir. Bu gibi bir durumda zarar görenden imzalı onay veya tahsil yetkisi veya alacak devri yazısı alınması şart değildir. Zararın karşılandığının geçerli şekilde kanıtlanması yeterlidir. Ancak sigortacılar, daha sonra sorun yaşamamak ve zarar görenlerden gelecek taleplerle karşılaşmamak için zarar görenden imzalı yazı istemektedirler. Sigorta ettiren, zarar görenin zararını karşılamış ve böyle yapılması da somut olayın koşullarına göre makul ise, sigortacının sigorta ettirene gerçekleştireceği ödeme ona karşı sigorta sözleşmesi uyarınca mevcut olan sigorta koruması sağlama borcunun yerine getirilmesidir. (Zarar gören ise zaten daha önce zararı karşılanmış olduğundan artık alacaklı değildir).

Yeni yasal düzenlemenin yürürlük tarihinden önce verilen yetkilere uygulanıp uygulanmayacağı hususu da bazı duraksamalara yol açmaktadır. Kanımızca şu ayrımları yapmak doğru olur: Sigorta tazminatı alacağının devri kanundan önce gerçekleşmişse, devir işlemi anında alacak devredenin malvarlığından çıkmış ve devralanın malvarlığına geçmiş olur. Bu sonuç sonradan çıkarılacak yasayla değişmez (yasanın geriye yürümemesi ilkesi).

Buna karşılık başkasına verilen takip yetkisi ile tahsil yetkisi bakımından durum farklıdır. Yetki henüz kullanılmamışsa bunun yasadan sonra hükümsüz hale gelmesi artık kullanılamaması gerekir. Buna karşılık verilen yetkiye dayanılarak (yasanın yürürlüğünden önce) tamamlanmış olan “takip” kapsamındaki işlemler geçerli sayılmalıdır. 

BAZI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yeni yasal düzenlemenin bilgi ve deneyim açısından yetersiz ve bu sebeple de zarar görmeye elverişli özellik taşıyan bazı “gerçek” kişileri, sigorta alacaklarının takip ve tahsili konusunda onları istismar edecek kişilerin kötü niyetli girişimlerinden korumak amacıyla herkese yasak getirmesi doğru çözüm değildir. Anayasa’ya da aykırı olduğunu düşündüğümüz bu düzenlemenin zaman yitirilmeden iptali (değiştirilmesi değil tümden iptali) lazımdır.

Ancak bunun hiç yapılmaması veya zaman alması olasılığında aşağıdaki yorumların benimsenmesinde yarar vardır:   

• Yasa “tazminat” alacaklarıyla ilgili düzenleme içermektedir. Bu nedenle sigortacı tarafından yapılan ödeme zarar giderimi (tazminat) niteliğini taşımamakta ise, bunların yeni düzenlemenin kapsamı dışında kalacağı kabul edilebilir. Böylece tutar (meblâğ) sigortası olan hayat, kaza ve hastalık sigortaları uyarınca yapılacak ödemeler yasadaki yeni sınırlamalara tabi olmayacaktır.

• Yasal düzenlemenin gerekçesi dikkate alındığında, getirilen kuralların yalnızca “gerçek kişileri” korumaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır (Mesela takip yetkisi altsoy, üstsoy, eş ve kardeşlere verilebilecektir. Bu sayılanlar ancak gerçek kişilerde söz konusu olur). Bu sebeple tüzel kişilerin de yeni yasa kuralının uygulama alanı dışında kaldığı kabul edilmelidir.

• Sigorta alacağının devrine ilişkin sınırlama, riziko gerçekleştikten sonraki devirlerle ilgili sayılmalı ve daha önce yapılmış olabilecek devirler geçerli tutulmalıdır. 

• Öte yandan, sigorta tazminatının tahsiline ilişkin olarak getirilen yeni düzenlemenin amacı, tahsil edilen tutarın hak sahibinin malvarlığına (kesintisiz şekilde) intikalini sağlamaktır. Bu açıdan, tahsilatı yapmak üzere bir avukata yetki verilmiş olsa dahi, para hak sahibinin banka hesabına aktarılmalı, avukata nakit olarak verilmemeli veya avukatın hesabına yollanmamalıdır. Çözümün bu doğrultuda oluşturulması lazımdır. Banka hesabı olmayan kişilere sigortacıların ortak bir örgütü ile paranın ulaştırılması veya bu kişilerin paranın bulunduğu bankaya ulaştırılmaları gibi uygulamalar düşünülebilir.