Etkin bir risk yönetimi işletmeleri koruyor

Etkin bir risk yönetimi işletmeleri koruyor

Sigorta sektöründe risk raporlarının önemi giderek artarken, birçok ticari ve sınai işletme hâlâ temel risk yönetimi adımlarını atlamaya devam ediyor. Poliçe öncesi alınması gereken önlemler, underwriting süreçlerinde belirleyiciyken eksiklikler kayıplara davetiye çıkarıyor. Ticari ve sınai işletmelerde en büyük risk ise yangın. Bu yıl yaşanan otel yangınları, risk yönetiminin neden hayati önem taşıdığını acı bir şekilde ortaya koydu.

Günümüz ekonomik dinamiklerinde, ticari ve sınai işletmeler için sürdürülebilirlik ve güvenli büyüme, ancak etkin bir risk yönetimiyle mümkün hale geliyor. Özellikle üretim yapan veya yüksek değerli varlıklara sahip işletmelerde risklerin doğru analiz edilmesi, sadece işletmenin devamlılığı için değil, sigorta süreçlerinin sağlıklı işlemesi için de kritik önem taşıyor.

RİSK YÖNETİMİ NASIL YAPILMALI?

Ticari ve sınai işletmelerde risk yönetimi, sadece olası tehlikeleri tespit etmekle sınırlı kalmamalı; bu risklerin etkilerini minimize edecek stratejik adımları da içermeli. Etkili bir risk yönetiminde iş güvenliği, yangın riski, doğal afetler, makinelerin arıza olasılığı ve tedarik zinciri kesintileri gibi çok çeşitli faktörlerin bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması gerekiyor.

  • Risk Analizi ile Başlamalı

Her işletmenin yapısal, operasyonel ve çevresel riskleri belirlenmeli. Bu analiz hem düzenli periyotlarla hem de tesislerdeki değişikliklerden sonra tekrarlanmalıdır. Risk haritaları oluşturulmalı.

  • Sistematik Denetim ve Periyodik Bakım

Yangın söndürme sistemleri, alarm panelleri, dedektörler ve tahliye yolları düzenli olarak test edilmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Özellikle sprinkler sistemleri için TS EN 12845 standardına uygunluk zorunludur.

  • Acil Durum Planları ve Tatbikatlar

Personel, acil durum prosedürleri konusunda eğitilmeli. Yılda en az bir kez yangın tatbikatı yapılmalı. Tahliye senaryoları farklı saat dilimlerinde uygulanarak gece vardiyasında çalışanların da hazır olması sağlanmalıdır.

  • Teknik Yatırımlar
    • Otomatik yangın algılama ve söndürme sistemleri
    • Duman tahliye sistemleri
    • Isıya ve aleve dayanıklı kaplama ve kapılar
    • Elektrik tesisatının periyodik ölçüm ve yenilenmesi
  • İletişim ve Koordinasyon

Olay anında güvenlik, yönetim, itfaiye ve sağlık ekiplerinin koordine çalışması için sistematik iletişim ağı kurulmalıdır.
Yangın planları hem dijital ortamda hem fiziksel olarak tesis içinde görünür yerlerde bulunmalıdır.

  • Sigorta ve Hukuki Yükümlülükler

İşletmeler, sadece yangın sonrası tazminat için değil, risk analizine dayalı sigorta poliçeleri ile olası felaketleri öngörmelidir. Ayrıca, mevzuata uygunluk (örneğin, Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik) düzenli olarak gözden geçirilmelidir.

RİSK RAPORLARININ ÖNEMİ KRİTİK

Sigorta şirketleri için risk yönetim raporları, underwriting süreçlerinde büyük rol oynuyor. Sigortalının riske karşı ne kadar hazırlıklı olduğunu ortaya koyan bu raporlar, prim hesaplamalarında, teminat kapsamlarının belirlenmesinde ve özel şartların oluşturulmasında belirleyici oluyor. Riskin doğru raporlanmadığı veya tarifelenmediği durumlarda, hem sigorta şirketi hem de sigortalı işletme için olumsuz sonuçlar doğabiliyor. Bu nedenle sektörde, nitelikli risk mühendisliği hizmetlerine olan talep gün geçtikçe artıyor.

PLANLAR TEORİDE KALIYOR

Ticari ve sınai işletmelerde en sık karşılaşılan risk yönetimi eksikliklerinin başında, planların teoride kalması geliyor. Risk analizleri yapılsa dahi, alınması gereken önlemler zamanında hayata geçirilmiyor ya da düzenli olarak güncellenmiyor. Ayrıca birçok işletmede, risk yönetimi süreçleri sadece yönetime bırakılıyor; çalışan katılımı yeterince sağlanmadığı için olası tehditler sahada fark edilemiyor. Oysa etkili bir risk yönetimi, tüm çalışanların sürece dâhil olduğu bir kültürle mümkün.

PROAKTİF YAKLAŞIM ŞART

Sigorta sektörü temsilcileri, işletmeleri sadece poliçe satın almanın ötesine geçmeye ve risklerini proaktif biçimde yönetmeye çağırıyor. Çünkü unutulmamalı ki; iyi yönetilen bir risk, hem işletmenin sürdürülebilirliğini artırır hem de sigorta sisteminin sağlıklı işlemesine katkı sağlar.

BOLU GRAND KARTAL OTEL YANGINI

Ciddi can ve mal kayıplarına yol açan yangınlar işletmeler için ciddi bir risk. Ülkemizde son dönemde çıkan yangınlar, yangın güvenliği ve risk yönetiminin ne denli önemli olduğunu ortaya koyan olaylar oldu. Bunlardan en acısı ise Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde bulunan 12 katlı Grand Kartal Otel’de çıkan yangındı. 78 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 51 vatandaşımızın da yaralandığı yangın felaketi, otelin 4’üncü katındaki restoran bölümünde başlayıp hızla üst katlara yayılmıştı. Olayla ilgili TMMOB Elektrik, İnşaat, Makina Mühendisleri Odaları ve Mimarlar Odası’nın Grand Kartal Otel Yangını Raporu’nda otelde pek çok eksikliğin olduğu belirtiliyor. Oteldeki eksikliklerden önce otellerde çıkan yangınların sebeplerine bakalım.

ABD İtfaiye İdaresi’nin güncel raporunda otel ve motellerde çıkan yangınların %55’i pişirme kaynaklı. Bu veriyi %8.4 ile cihazlar, %7.3 ile ısıtma, %5.4 ile elektrik arızası ve %4 ile kasıtlı yangınlar oluşturuyor.

Otel ve motellerde yayılmayan ve bulunduğu yerde sonlanan yangınların oranı %55.5, yayılan ve büyüme eğilimi gösteren yangınların oranı ise %44.49 olarak belirtilmiş.

Yayılma ve büyüme eğilimi gösteren yangınları kendi içinde açan raporda, şöyle bir nokta göze çarpıyor. Yayılmayan ve bulunduğu yerde sonlanan yangınlarda başı çeken pişirme yangınları oranı, burada sadece %6.6’lık bir orana sahip. Yayılan ve büyüme eğilimi gösteren yangınlarda %20’lik payla önde gelen sebep cihazlar. Cihazları %13 ile elektrik arızası ve %9’luk oranları ile ısıtma, kasıtsız/dikkatsiz eylemler ve kasıtlı eylemler izliyor. Tüm bu verilere baktığımızda yangınların pek çok sebepten çıkabileceğini görüyoruz. Yangınlara yönelik hem işletme binasında alınacak tedbirlerin, yapılacak bakımların ve gerçekleştirilecek etkin risk yönetiminin hem de personel tarafında verilecek eğitimlerin yangınların trajik sonuçlarını ortadan kaldırmaya ciddi bir şekilde katkıda bulunacağı açık.

Bolu Grand Kartal Otel yangınına dönecek olursak TMMOB Elektrik, İnşaat, Makina Mühendisleri Odaları ve Mimarlar Odası’nın hazırladığı rapor bir hayli üzücü. Yangının başladığı yer otelin 4’üncü katında bulunan restoran kısmındaki “showroom” diye tabir edilen kısım. Burada yer alan grill plate cihazının termostatı çalışmadığı için aşırı ısınma meydana geliyor. Cihazın toplama kabında bulunan yağ bu sebeple aşırı ısınıyor ve buharlaşmaya başlıyor. Yağ haznesindeki parlama çöp bidonuna sıçrıyor, bidondaki alevler LPG fleksi hortumu eritiyor ve buradan çıkan gazın alevlenmesiyle yangın kontrol edilemez noktaya ulaşıyor. Raporda, mutfakta otomatik yangın söndürme sistemi, gaz kesme ve uyarı sistemlerinin bulunmadığı belirtilmiş. Yangın, daha sonra merdiven boşluklarının baca görevi görmesi sebebiyle önce üst katlara sonra da dış kaplamaya sıçrayarak büyüyor. Raporda “Bina dış cephe kaplamasının ahşap yalı baskısı olduğu, dış cephe kaplaması ile duvar arasında ısı yalıtımının da yanıcı XPS malzemesinden yapıldığı belirlenmiştir. Çoğu mahallin tavanının lambri ahşap olduğu görülmektedir. Bu malzemelerin kullanılmasının yangının büyümesine katkı koyduğu ve yangının diğer katlara sirayetini hızlandırdığı düşünülmektedir” deniyor. Burada hazırlanan bilirkişi raporuna da değinmek gerekiyor. İlgili bilirkişi raporunda şu ifadelere yer veriliyor: “Yangını mutfak çalışanlarının kişisel çabalarıyla müdahale edilemez zaman fark etmeleri, LPG vanasının pratik olarak kullanılamaz ve müdahale edilemez konumda oluşu, resepsiyon görevlisinin yangını öğrenmesiyle insanları tahliye edilmesi için uyarılmasında gecikmesi, yangın uyarı sistemlerinin çalışmaması veya yetersiz olması, çalışanların otopark ve lobi giriş kapılarını açarak ateşin ve dumanın otel içinde hızla yayılmasına sebep olması, personelin yangına müdahale konusunda bilinçsiz olması, merdiven ve asansörler otelde sonradan yapılan tadilat esnasında çatıdan doğal atmosfere çıkışları kapatılarak 11’inci ve 12’nci kat yerleşim yeri olarak düzenlendiğinden yangın gazları merdivenleri baca olarak kullanmış ancak dış atmosfere tahliye edilemedikleri için kısa sürede tüm oda katlarının (koridorlar ve odalar dahil) süratle zehirli ve yanma gücü yüksek gazlarla dolması, binanın yapısı ve iç mekanlarda aşırı ahşap dekorasyon malzemesi kullanılması, binanın arka cephesindeki yanıcı yalıtım malzemesinin yanıcı olması…” Tekrar rapora dönecek olursak, kaçış yolları ve yangın merdiveninde de ciddi sıkıntılar bulunuyor. Çünkü 2 adet olması gereken yangın merdiveni sadece 1 adetti. Yangın merdiveni önünde olması gereken yangın güvenlik holü olmadığı gibi 90 dakika boyunca yangına dayanması gereken yangın merdiven kapıları ahşap ve duman sızdırmazlık özelliği yoktu. Ek olarak kaçış merdivenlerine kaçışı engelleyecek şekilde baz istasyonu ve elektrik şaftı konulmuştu. Rapor, otel içerisindeki asansörlerin de baca görevi gördüğünü aktarıyor. Asansörler yangın algılama sistemine entegre olmadığı için asansör ekipmanları yangından tahrip olana kadar çalışmaya devam etmiş. Elektrik tesisatı ise yangına dayanıklı olmayan kablolar ve güzergâhlara yapılmış.

Diğer eksiklikleri ise şöyle sıralayabiliriz:

  • Sprinkler sistemi zorunlu olmasına rağmen otelde yoktu.
  • Yüksek katlı binalarda ve kapalı kullanım alanı büyük olan binaların yangın merdivenlerinde olması gereken itfaiyenin suyu üst katlara iletmesi için gerekli olan sabit boru tesisatının bulunmadığı, her katta 2 adet bulunan yangın dolaplarına su sağlayan depoda ise suyun bulunmadığı belirtilmiş.
  • Yangının çıkış noktası olan mutfak/ restoran kısmındaki otomatik söndürme, gaz kesme ve uyarı sistemiyle ilgili raporda şu ifadeye yer verilmiş: “Basına yansıyan görgü tanığı ifadelerinde; LPG gazı kullanılan mutfak ve restoran bölümündeki ızgara ve kuzine ocaklarda davlumbaz otomatik yangın söndürme sistemi tesis edilmediği belirtilmiştir. Dolayısıyla davlumbaz söndürmeye bağlı gaz algılama, gaz kesme ve uyarı sistemi de kurulmadığı açıktır.”
  • Yangın uyarı butonları, otomatik yangın algılama ve uyarı sistemleri ise binanın tamamına kurulu olmamasının yanında kurulu sistemler de yangın anında çalışmamış.

Bilirkişi raporunda olayın öngörülebilir, basit önlemlerle engellenebilir ve sonuçları yok edilebilir bir yangın olduğu, belirtilen ihmaller zincirinin olayın gerçekleşmesi, engellenememesi, yayılması ve çok fazla kişinin hayatını kaybetmesiyle doğrudan ilişkili ve illiyet bağının birçok noktadan birden fazla kere kurulduğu belirtiliyor.


CORPUS SİGORTA TEKNİKTEN SORUMLU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI SERDAR KARAYEL:

Risk yönetimi işletmenin röntgenini çeken bir sistem olarak görülmeli

“Risk yönetimi, işletmenin röntgenini çeken bir sistem olarak görülmeli. Bu raporlar işletmenin yeterlilik açısından kondisyonunu da göstermektedir. Risk yönetim raporları, sigortalanacak riskin doğru değerlendirilmesi ve uygun primlerin belirlenmesi açısından kritik bir rol oynuyor.”

Sürdürülebilirlik açısından işletmelerdeki risk yönetiminin çok önemli olduğunu ifade eden Corpus Sigorta Teknikten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Serdar Karayel, “Risk yönetimi, işletmenin karşılaşabileceği potansiyel risklerin sistematik bir şekilde belirlenmesi, değerlendirilmesi ve bu risklere karşı uygun stratejilerin geliştirilmesini içeren bir süreç. Etkili bir risk yönetimi için işletmenin faaliyet gösterdiği sektöre özgü finansal ve operasyonel risklerin yanı sıra dış çevre faktörleri gibi tüm potansiyel risklerin tespit edilmesi gerekiyor. Ardından belirlenen risklerin olasılıkları ve işletme üzerindeki potansiyel etkileri analiz edilerek önceliklendirilmesi şart. Bu değerlendirme, risklerin işletmenin hedeflerine ulaşmasındaki etkisini anlamak için kritik bir öneme sahip. Daha sonra söz konusu riskin etkisini azaltacak veya ortadan kaldıracak stratejiler ve kontrol mekanizmaları oluşturulmalı. Uygulanan stratejilerin etkinliği düzenli olarak izlenmeli ve gerekli durumlarda revize edilmeli. Bu süreç, risk yönetiminin dinamik ve sürekli bir faaliyet olduğunu gösteriyor. Çalışanların risk yönetimi konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi, risklerin erken tespiti ve etkin yönetimi açısından çok önemli. Türkiye’de ve dünyada başarılı işletmeler, bu unsurları dikkate alarak risk yönetimi süreçlerini entegre edip sürdürülebilir başarı elde ediyorlar. Biz de önleyici sigortacılığı odağına almış bir sigorta şirketi olarak tüm mekanizmalarımızı en iyi risk yönetimi ve denetimi üzerine yoğunlaştırmış durumdayız” diye konuştu.

‘YERLEŞİK BİR RİSK YÖNETİMİ KÜLTÜRÜ YOK’

“Ticari ve sınai işletmelerde sıkça karşılaşılan risk yönetimi eksikliklerinden ilki, risk yönetimi kültürünün yeterince yerleşmemiş olması” diyen Karayel, “Bazı işletmelerde risk yönetimi, sadece belirli departmanların sorumluluğunda görülmekte ve tüm organizasyona yayılmıyor. Bu durum, risklerin bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını engelliyor. Bir diğer yaygın eksiklik ise risk değerlendirmelerinde yeterli ve kaliteli verinin kullanılmaması diyebiliriz. Bu eksiklik, analizlerin doğruluğunu ve güvenilirliğini azaltıyor, dolayısıyla yanlış kararların alınmasına yol açabiliyor. Risk yönetimi süreçlerinde modern yazılım ve teknolojilerin kullanılmaması da önemli bir eksiklik. Hatta bu durum, süreçlerin etkinliğini düşürüp manuel hatalara açık hale getiriyor. Çalışanların risk yönetimi konusunda yeterince eğitilmemesi, risklerin zamanında ve doğru bir şekilde tespit edilmesini zorlaştıran bir diğer faktör. Öte yandan risk yönetimi planlarının oluşturulduktan sonra düzenli olarak gözden geçirilmemesi ve güncellenmemesi, değişen koşullara uyum sağlamayı da engelliyor” şeklinde konuştu.

‘RİSK YÖNETİM RAPORLARI ÖNEMLİ BİRER KAYNAK’

Underwriting sürecinde risk yönetiminin işin kabulü, kısmi kabulü veya reddi fiyatlaması yönündeki kararlara direkt etki ettiğinin altını çizen Karayel, “Risk yönetimi, işletmenin röntgenini çeken bir sistem olarak görülmeli. Bu raporlar işletmenin yeterlilik açısından kondisyonunu da göstermektedir. Risk yönetim raporları, sigortalanacak riskin doğru değerlendirilmesi ve uygun primlerin belirlenmesi açısından kritik bir rol oynuyor. Çünkü risk yönetim raporları, sigortalanacak işletmenin mevcut risk profili hakkında detaylı bilgi veren önemli kaynaklar. Bu bilgiler, sigorta şirketinin riskin büyüklüğünü ve olasılığını doğru bir şekilde değerlendirmesine yardımcı oluyor. Doğru ve kapsamlı risk yönetim raporları, sigorta şirketinin uygun prim seviyelerini ve teminat şartlarını belirlemesine de olanak tanıyor. Bu durum hem sigorta şirketinin kârlılığı hem de sigortalının ihtiyaçlarının karşılanması açısından önemli. Risk yönetim raporları, işletmenin mevcut risklerini azaltmak için alabileceği önlemleri de içeriyor. Sigorta şirketleri, bu öneriler doğrultusunda sigortalılara risk azaltma stratejileri sunarak gelecekteki hasar olasılıklarını düşürebilirler. Ayrıca belirtmek gerekir ki sigorta şirketleri, düzenleyici kurumların belirlediği risk yönetimi standartlarına uymak zorunda ve risk yönetim raporları bu uyumluluğun sağlanmasında önemli bir araç” ifadelerini kullandı.


TOBB SİGORTA EKSPERLERİ İCRA KOMİTESİ (SEİK) BAŞKANI AHMET NEDİM ERDEM:

Risk yönetimi bir işletmenin sigortası, itibarı ve yaşam garantisidir

“Risk yönetimini bir “maliyet unsuru” değil; aslında bir işletmenin sigortası, itibarı ve “yaşam garantisi” olarak görmeliyiz. Hem kurumun fiziksel varlığı hem de itibar sermayesi için bu böyle tanımlanmalıdır.”

Risk yönetiminin bir ticari veya sınai işletmenin stratejik hedeflerine ulaşmasını etkileyebilecek potansiyel tehlikeleri ve fırsatları tanımlamak ve bunlara etkin şekilde yanıt vermek üzerine kurulu metodolojik bir süreç olmasının yanı sıra şirketin risk toleransının ve kurumsal reflekslerinin bir ifadesi olduğunu belirten TOBB SEİK Başkanı Ahmet Nedim Erdem, “Bunu oluştururken işletmelerin; tehlike riskleri, fiziksel-çevresel riskler, insan kaynaklı riskler, operasyonel-teknolojik riskler, stratejik ve finansal riskler gibi tüm boyutları dikkate alması gerekir. Bunları yaparken şirketler kendi iç kaynaklarının yanında, sigorta eksperlerinden ya da dış uzmanlardan profesyonel destek almalıdır” dedi. Erdem, ticari ve sınai işletmelerde en çok görülen risk yönetimi eksiklerini şöyle sıraladı: “Ticari ve sınai işletmelerde en çok gördüğümüz riskler nelerdir dersek;

  • Çevresel Riskler: Tesisin konumundan kaynaklanan risklerdir. Örneğin, çevresinde tehlikeli kimyasal tesislerin olması, dere yataklarına yakınlık ya da hırsızlığa açık alanlarda kurulmuş olması gibi.
  • Faaliyet Riskleri: İşletmenin yaptığı işe özgü risklerdir. Örneğin, bir boya tesisinde solvent kaynaklı yangın riski ya da bir AVM’de kontrolsüz alanlarda yaşanabilecek güvenlik riskleri gibi.
  • Tedarik ve Makine Riskleri: Üretim alanlarında hammadde temininde yurt dışına bağlılık, arızalı parçalarda makinelerin üretici firmalarının doğru seçilmemesi nedeniyle oluşan sorunlar da bu gruptadır. Örneğin, Çin menşeili üreticilerden alınan makinelerde tekrar ulaşma ve parça temini mümkün olmaması ve buna bağlı üretimin durması ile oluşan finansal zararları söyleyebiliriz.
  • Prosesle ilgili tehlikeler: Tesislerde kullanılan yanıcı ve parlayıcı tehlikeli maddeler. Örneğin, ısınmada dökme LPG kullanımı bir risk kaynağıdır.
  • Depolama ile ilgili riskler: Yanıcı veya patlayıcı ürünlerin elektrik tesisatı, panosu ve kaynak alanları gibi alanlara yakın, yoğun ve kontrolsüz istifleme yapılması gibi durumları kapsamaktadır.
  • Bina yapı tarzındaki riskler: Ahşap yapılar, ahşap çatılar, sandviç panel kaplı çatı ve duvarlara uygun olmayan elektrik tesisatlarının yapılmasını sayabiliriz. Yani binanın yapısal özellikleriyle doğrudan ilişkili tehlikeler diyebiliriz.”

‘RİSK RAPORLARI SADECE POLİÇE İÇİN DEĞİLDİR’

Sigorta şirketleri açısından risk yönetimi raporlarının çok kritik bir referans niteliği taşıdığını söyleyen Erdem, şöyle devam etti: “Bu raporlar olmadan doğru fiyatlama yapılamaz, doğru teminat setleri belirlenemez. Bu nedenle sigorta şirketleri, işletmelere “Bu riskleri alırım ama bu şartlarda alırım” demektedir. Örneğin, yangın sistemi olmayan bir depoya ya yüksek muafiyetli poliçe çıkar ya da bazı teminatlar hariç bırakılır. Bu durum da işletmeyi, dolaylı yoldan daha güvenli hale gelmeye teşvik ederek güvenliği daha yüksek (önemleri artırılmış) olan işletmelerin sayısının artmasına yardımcı olmaktadır. Bu raporlar, sigorta şirketleri için karar alma sürecinin temelidir. Bir işletmenin risk haritası yoksa ne teminat verileceği ya da ne fiyat belirleneceği sağlıklı şekilde tayin edilemez. Burada şunu açıkça ifade etmek gerekir: Risk raporları, sadece poliçe için değil, aynı zamanda bir piyasa disiplininin oluşması için önemlidir. Eksik önlemler varsa ya muafiyet artırılır ya da teminat dışı bırakılır. Önlem alan işletmeler ise düşük prim ve kapsamlı teminatlarla ödüllendirilir. Bu da sektörün kendi içinde bir denge ve kalite standardı oluşturmasına katkı sağlar.”

Erdem, “Risk yönetimini bir “maliyet unsuru” değil; aslında bir işletmenin sigortası, itibarı ve “yaşam garantisi” olarak görmeliyiz. Hem kurumun fiziksel varlığı hem de itibar sermayesi için bu böyle tanımlanmalıdır. Bizler sigorta eksperleri olarak sadece hasar sonrası değil, hasar öncesi de sahada olmalıyız. İşletmelere rehberlik etmeli, onları riskleri daha azaltılmış güvenlikli bir hale getirmeliyiz. Bu sorumluluk sadece eksperin değil; yöneticinin, yatırımcının ve tüm paydaşların ortak sorumluluğudur. Kamuya açık alanlar ile orta ve büyük ölçekli tesislerin sigortalanma sürecinde risk değerlendirmesinin sigorta eksperleri eliyle mutlaka yaptırılması gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü bir işletmenin fotoğrafını en sağlıklı çekebilecek kişi, sahayı tanıyan ve riski okuyabilen uzmandır. Bu süreci birlikte yürütürsek, hem sigorta sektörü güçlenir, hem işletmeler güvenli hale gelir, hem de ülke ekonomisi direnç kazanır” diyerek sözlerini noktaladı.


NEOVA SİGORTA TEKNİK VE REASÜRANS GENEL MÜDÜR YARDIMCISI CEM SALİH ÇELEN:

Sigorta risk yönetiminin önemli bir parçası

“Risk yönetimi sürecinin önemli bir parçası olan sigorta, riski tamamen ortadan kaldırmasa da finansal etkilerini azaltmak için güçlü bir aktarma aracıdır. Ancak sigortanın etkili olabilmesi için doğru teminat kapsamı, güncel poliçeler ve işletmeye özel risk analizine dayalı seçimler yapılmalıdır.”

Ticari ve sınai işletmelerde risk yönetiminin işletmenin karşı karşıya kalabileceği tehditleri sistematik şekilde belirleyip analiz ederek, bunlara karşı önleyici ve azaltıcı stratejiler geliştirme süreci olduğunu ifade eden Neova Sigorta Teknik ve Reasürans Genel Müdür Yardımcısı Cem Salih Çelen, “Bu sürecin önemli bir parçası olan sigorta, riski tamamen ortadan kaldırmasa da finansal etkilerini azaltmak için güçlü bir aktarma aracıdır. Ancak sigortanın etkili olabilmesi için doğru teminat kapsamı, güncel poliçeler ve işletmeye özel risk analizine dayalı seçimler yapılmalıdır.

‘RİSKLERİ ÖNLEME ODAKLI OLUNMALI’

Yangın, doğal afet ve sorumluluk gibi büyük zararlara yol açabilecek risklerde, yalnızca sigortaya güvenmek yeterli değildir. Bu risklerin gerçekleşmesini önlemek adına aktif önlemler alınmalıdır. Risklere karşı sadece tazminat odaklı değil, önleme odaklı bir bakış açısıyla hareket edilmeli, zarar oluşmadan müdahale etmeye yönelik sistemler kurulmalıdır. İşletmeler, bu yaklaşımı kurumsal kültüre entegre ederek uzun vadeli sürdürülebilirliklerini güvence altına alabilirler” dedi. Türkiye’deki ticari ve sınai işletmelerde mal ve sorumluluk sigortalarına konu olan risklerde operasyonel risk yönetimi eksikliklerinin sıkça görüldüğünü belirten Çelen, “En belirgin eksiklik, yangın, sel, patlama gibi fiziksel risklerin analizinin yüzeysel yapılması ve bu riskleri azaltacak önlemlerin yetersiz kalmasıdır. Sigorta sadece finansal güvence olarak görülürken, riskin gerçekleşmesini önlemeye yönelik yatırımlar ihmal edilir. Sorumluluk sigortalarına konu olan iş kazaları veya üçüncü şahıs zararlarında ise çalışan eğitimi, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları genellikle kâğıt üzerinde kalır. Risk değerlendirme raporları standart formlarla geçiştirilir, dinamik analiz yapılmaz. Sigorta poliçeleri hazırlanırken güncel envanter, bina değeri veya makine parkı eksik ya da hatalı bildirilir, bu da hasar anında tazminat sorunlarına yol açar. İşletmelerin çoğu zaman teminat kapsamını ve muafiyetleri detaylı incelemeden poliçe satın aldığını da gözlemliyoruz. Ayrıca hasar sonrası süreçler için planlama yapılmaz, kriz anında doğru reaksiyon verilemez. Bu nedenlerle sigorta poliçeleri ve süreçleri, etkili bir risk yönetimi kültürüyle desteklenmediği sürece eksik kalmaktadır” diye konuştu.

‘RİSK ALGISINI YÖNETİR’

Çelen, sigorta şirketlerinin underwriting (UW) süreçlerinde risk yönetim raporlarının önemiyle ilgili şunları söyledi: “Risk teftiş raporları, underwriting sürecinin en önemli araçlarından biridir. Bu raporlar, sigortalanacak işletmenin risklerini yerinde inceleyerek yangın güvenliği, iş sağlığı ve güvenliği, bina altyapısı, üretim süreçleri gibi alanlardaki mevcut durumu ve eksiklikleri ortaya koyar. Teftiş raporu sayesinde sigorta şirketi, riskin büyüklüğünü, kontrol düzeyini ve hasar olasılığını somut verilere dayanarak değerlendirir. Bu bilgiler teminat kapsamının belirlenmesi, özel şartların eklenmesi ve prim seviyesinin oluşturulmasında doğrudan kullanılır. Eksik önlemler görüldüğünde risk reddedilebilir ya da koşullu teminat sunulabilirken, iyi yönetilen riskler daha uygun şartlarla sigortalanabilir. Raporda yer alan öneriler, sigortalıya risklerini azaltma fırsatı sunarak hasar sıklığını düşürmeyi hedefler. UW sürecinde bu raporlar sadece karar aracı değil, aynı zamanda riskin kabul sonrası takibi açısından da önemlidir. Ayrıca, büyük risklerin reasürans desteğiyle teminat altına alınmasında da kritik rol oynar. Reasürörler, riski kabul etmeden önce teftiş raporlarına bakarak değerlendirme yapar ve şartlarını buna göre belirler. Bu nedenle güçlü ve güvenilir bir risk teftiş raporu, hem sigorta şirketinin hem reasürörün kararlarını doğrudan etkiler.”


EY TÜRKİYE FİNANSAL RİSK HİZMETLERİ ŞİRKET ORTAĞI EZGİ İVECAN:

Risk yönetim raporları sigorta şirketlerine vazgeçilmez bir rehberlik sunuyor

“Sigorta sektöründe underwriting süreçleri, şirketlerin kârlılık ve sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda attıkları en kritik adımlardan biridir. Bu süreçlerin temel taşlarından biri olan risk yönetim raporları, risk seçimi, fiyatlandırma ve portföy yönetimi gibi kritik fonksiyonlarda sigorta şirketlerine vazgeçilmez bir rehberlik sunar.”

Ticari ve sınai işletmelerde risk yönetiminin bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini belirten EY Türkiye Finansal Risk Hizmetleri Şirket Ortağı Ezgi İvecan, “Bu bağlamda kurumsal risk yönetimi çerçevesinde işletmeler, riskleri tanımlayıp analiz etmeli, bu riskleri önceliklendirmeli ve uygun stratejilerle yönetmelidir. Şirketlerin kurumsal risk yönetimi çerçevelerine baktığımızda, ülkemizde özellikle çevresel riskler ve itibar risklerinin minimum inceleme ve uygulamaya tabi olduğunu görüyoruz. Risk yönetimi alanında en önemli risk olarak tanımlayabileceğimiz finansal riskler özelinde ise döviz kuru, faiz, likidite ve kredi riskleri işletmenin kârlılığı ve nakit akışı açısından kritik öneme sahiptir. İşletmeler için hayati önem taşıyan likidite yönetiminde, günlük nakit akışı takibi, kredi limitlerinin doğru yönetimi ve senaryo analizleri kullanılmalıdır. Tahsilat riski ise müşteri kredi analizleri ve gerekirse ticari alacak sigortalarıyla kontrol altına alınmalıdır. Ayrıca sigortalama, riski transfer etmenin önemli bir yolu olup, yalnızca yasal zorunluluklar değil işletmenin gerçek ihtiyaçlarına göre tasarlanmalıdır”

‘RİSKLER STRATEJİK BİRER AVANTAJA ÇEVRİLMELİ’

İvecan, ticari ve sınai işletmelerde en çok görülen risk yönetimi eksiklikleri ile ilgili şunları söyledi: “Genellikle birçok işletmede risk yönetimi, kurumsal bir yapıya kavuşmadan, gerekli çerçeve ve politika adımları oluşturulmadan yalnızca iç kontrol veya denetim fonksiyonlarına indirgendi. Ancak bu tür yaklaşım, riskin şirket genelinde sahiplenilmesini engeller ve risklerin zamanında fark edilmesini zorlaştırır. Ayrıca finansal risklerde, döviz, faiz ve tahsilat gibi alanlarda etkin korunma stratejilerinin bulunmaması işletmeleri dışsal şoklara, piyasa krizlerine ve makroekonomik anomalilere karşı kırılgan hâle getirir. Bununla birlikte şirketler çoğu zaman riskin yalnızca bir tehdit olduğunu düşünerek, onu stratejik bir avantaj alanı olarak görmez. Bu da risk yönetimini pasif veya dezavantajlı bir sürece dönüştürür. Bu yaklaşımın değişmesi, yani risklerin stratejik birer avantaja çevrilmesi büyük bir eksiklikken aynı zamanda firmalar için bir fırsat olabilir. Buna ek olarak, sigorta kullanımı çoğunlukla yetersizdir; risk transferi için gerekli poliçeler ya hiç yapılmaz ya da kapsamları işletme ihtiyaçlarını karşılamaz. Tüm bu eksiklikler, risklerin entegre biçimde ele alınmadığını ve risk yönetiminin kurumsal karar alma süreçlerine yeterince entegre edilmediğini gösterir.”

‘RİSK YÖNETİM RAPORLARI GÜÇLÜ KURGULANMALI’

“Sigorta sektöründe underwriting süreçleri, şirketlerin kârlılık ve sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda attıkları en kritik adımlardan biridir. Bu süreçlerin temel taşlarından biri olan risk yönetim raporları, risk seçimi, fiyatlandırma ve portföy yönetimi gibi kritik fonksiyonlarda sigorta şirketlerine vazgeçilmez bir rehberlik sunar” diyen İvecan, sigorta şirketlerinin underwriting süreçlerinde risk yönetim raporlarının önemini şöyle açıkladı: “Risk yönetim raporları; yalnızca mevcut risk düzeylerini analiz etmekle kalmaz, aynı zamanda potansiyel riskleri, bu risklerin gerçekleşme olasılıklarını ve muhtemel finansal etkilerini de derinlemesine ele alır. Böylece, risklerin daha doğru ve detaylı bir şekilde modellenmesi sağlanarak underwriting kararları daha veri odaklı, risk bilincine dayalı bir zemine oturtulur. Bu süreçte aktüeryal modellerin ve stres testlerinin kullanımı, poliçe fiyatlandırmasında ve risk analizinde kritik bir rol üstlenir. Özellikle portföy çeşitlendirmesi ve sermaye yönetimi açısından risk yönetim raporları, sigorta şirketlerinin stratejik planlamasında büyük önem taşır. Farklı risk havuzlarını ve sınıflarını etkin biçimde yönetebilmek adına, bu raporlar aracılığıyla hangi risklerin daha fazla teminat gerektirdiği, hangilerinin ise şirketin risk iştahı dahilinde karşılanabileceği belirlenebilir. Doğal afetler veya sağlık sigortası gibi yüksek riskli alanlarda, bu raporlar üzerinden yapılan stres testleri ve kayıp simülasyonları, söz konusu risklerin yönetilebilirliğini ortaya koyar. Böylece, şirketin riske karşı duyarlılığına göre prim düzeyleri ve teminat limitleri daha net biçimde belirlenebilir. Teknik olarak, risk yönetim raporları; riskin türü (içsel, dışsal, operasyonel vb.), oluşma olasılığı ve muhtemel maliyeti gibi unsurları detaylı biçimde analiz eder. Bu kapsamlı değerlendirmeler, sadece mevcut riskleri değil, aynı zamanda uzun vadeli sistemik riskleri de gözler önüne serer.”

Yorum yazın