Üçüncü kişinin çıkarını koruyan sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya ait

 Üçüncü kişinin çıkarını koruyan sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya ait

Sigorta ettiren kendi sigortalanabilir çıkarını korumak amacıyla ya da üçüncü bir kişinin çıkarının korunması amacıyla sigorta sözleşmesi yapabilir. TTK 1454’te sigorta ettirenin üçüncü bir kişinin menfaatini, onun adını belirterek veya belirtmeyerek sigorta ettirebileceği ve sigorta sözleşmesinden doğan hakların sigortalıya ait olduğu belirtilmektedir. Ancak sigortalının bu hakları kullanması sözleşme ile sınırlanabilecektir.

Sigorta sözleşmesi sigorta ettirenin kendi sigortalanabilir çıkarını korumak amacına yönelik olabileceği gibi, üçüncü bir kişinin çıkarını korumayı da hedefleyebilir. Zarar sigortalarında sigorta ettiren üçüncü bir kişinin çıkarı için sigorta sözleşmesi yapmış olduğunda riziko nedeniyle zarara uğrayacak (çıkarı zedelenecek) olan kişi “sigortalı” deyimiyle tanımladığımız üçüncü kişidir. Sözleşmeler hukuku, başkasına hak kazandıracak şekilde sözleşme yapılmasına izin vermektedir. Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.129 aşağıdaki gibidir:

  1. Üçüncü kişi yararına sözleşme
  2. Genel olarak

MADDE 129- Kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir.

Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da, tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez.

Bu düzenlemeye göre, borçlunun sözleşmeyle üstlendiği edimin üçüncü kişiye karşı yerine getirilmesini istemek hakkı kural olarak başkası lehine sözleşme yapmış olan kişiye (sözleşmenin tarafına) aittir. Ancak, lehine sözleşme yapılan üçüncü kişi de TBK’da öngörülen koşulların varlığı halinde (tarafların amacına veya örf ve adete uygun düştüğü takdirde) borçludan istemde bulunabilmektedir. Bu hakka sahip olan üçüncü kişi borçludan istemde bulunma hakkını kullandığını borçluya bildirdikten sonra, üçüncü kişi yararına sözleşme yapmış olan kişinin yetkileri sınırlanmakta ve artık borcu sona erdirme veya nitelik ve kapsamını değiştirme gibi hakları kullanma olanağını yitirmektedir.

Sigorta hukukunda ise kısmen farklı çözümler söz konusudur. Her şeyden önce belirtmek gerekir ki can sigortalarının “tutar sigortası” niteliğini taşıyan türlerinde (hayat sigortası, kaza sigortası ve hastalık sigortası) “lehtar belirleme (veya atama)” olarak adlandırdığımız özel bir düzenleme mevcuttur. Aşağıda (ayrı bir çalışmada ayrıntılarıyla ele alınmasının daha yararlı olacağı düşüncesiyle) tutar sigortası olarak yaptırılan can sigortalarını değil, yalnızca zarar sigortalarını inceleyeceğiz. Zarar sigortalarında geçerli olan yasa hükmü şu şekildedir:

  1. Başkası lehine sigorta

MADDE 1454- (1) Sigorta ettiren, üçüncü bir kişinin menfaatini, onun adını belirterek veya belirtmeyerek, sigorta ettirebilir. Sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir. Sigortalı, aksine sözleşme yoksa sigorta tazminatının ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir.

(2) Üçüncü kişinin adının belirtildiği durumlarda, tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin, üçüncü kişinin temsilcisi olarak değil, kendi adına fakat üçüncü kişi lehine hareket ettiği kabul edilir.

(3) Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık da bırakılabilir. “Kimin olacaksa onun lehine” yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.

Önceki yasada (1956 tarihli TTK) başkası lehine sigorta kara sigortaları bakımından hiç düzenlenmemişti. Buna karşılık deniz sigortaları bakımından Alman hukukuna göre şekillenmiş kurallar mevcuttu (ve bunların kara sigortaları hakkında da boşluğu doldurmak üzere uygulanacağı kabul ediliyordu). Önceki yasanın deniz sigortalarına ilişkin düzenlemesi özetle aşağıdaki gibiydi:

  • Başkası lehine (hesabına) sigortadan doğan haklar sigortalıya aitti.
  • Fakat lehine sigorta yapılan kişi, ancak poliçe elinde olduğu takdirde bu hakları kullanabilmekte idi.
  • Sigorta poliçesini sigortacıdan talep edip almak hakkı ise sigorta ettirenin elinde bulunmaktaydı.
  • Sigorta ettiren, poliçe kendi alinde olduğu takdirde, “sigortalıya ait haklar üzerinde tasarruf etme” yetkisiyle (yasa gereği) donatılmış idi.

Bu çerçeve içinde başkası lehine yapılan bir sigortada sigortacıya karşı sigorta sözleşmesinden doğan hakları (en başta riziko gerçekleştiğinde sigorta tazminatını talep ve tahsil etme hakkını) kullanma olanağının kime ait bulunduğu “sigorta poliçesinin kimin elinde olduğuna bakılarak” saptanmakta idi.

2011 tarihli TTK, bu çözümü benimsememiş ve değiştirmiştir. Yukarıda metnini verdiğimiz TTK 1454 ilk fıkrasında açık bir biçimde hakların sigortalıya ait olduğunu hükme bağlamıştır. Ancak sigortalının bu hakları kullanması sözleşme ile sınırlanabilecektir. Sözleşme aksini öngördüğü takdirde, sigortalı sigorta sözleşmesinden lehine doğan hakları talep ve dava edemeyecektir. Sigorta sözleşmesinin sigortalının talep ve dava hakkını kısıtlamış olduğu durumlarda bu hakların kim tarafından kullanılabileceği ise kanunda belirtilmemiştir. Sigortalı aleyhine sözleşmesel bir kısıtlama söz konusu olduğu zaman, hakların kullanılması konusunda sigorta ettirenin yetkili olduğunu benimsemek uygun düşer. Bu noktada kuşkusuz şunu da eklemek lâzımdır. Sigorta ettiren kural olarak sigortalının hesabına hareket etmeli ve sigortacıdan aldığı ödemeyi sigortalıya aktarmalıdır. Diğer bir anlatışla sigorta ettirenin sigorta tazminatını kendi malvarlığına katma veya elinde tutma hakkı ancak sigortalıyla arasındaki ilişki buna imkân tanımakta ise mümkün görülmelidir (mesela sigorta ettiren, sigortalının uğradığı zarar karşılığı olarak sigortacıdan tahsil ettiği sigorta tazminatını sigortalıdan olan bir alacağına mahsup edebilecek veya tazminat tutarı üzerinde -koşulları varsa- hapis hakkı kullanabilecektir).

TTK’nın netleştirmediği bir husus da şudur: Acaba başlangıçta sigortalının haklarını kısıtlamayan bir sigorta sözleşmesi yapılmış olmasına rağmen, sonradan bu sözleşmede değişikliğe gidilerek, böyle bir kısıtlama getirebilir mi? Kanımızca, doğru çözüm, sigorta sözleşmesinde aksine bir düzenleme olmadıkça riziko gerçekleşene kadar sigorta ettirenin tek taraflı olarak bu gibi bir kısıtlama getirme hakkının mevcut olmasıdır. Bu noktada TBK ile TTK arasında fark bulunduğu düşüncesindeyiz. TBK m.129 fk.2, lehine sözleşme yapılan kişi, sözleşmeden doğan hakları kendisinin kullanmak istediğini açıklayınca artık onun hak sahibi konumuna geleceğini ve sözleşme tarafının kısıtlama getiremeyeceğini hükme bağlamaktadır. Oysa sigorta sözleşmesinde riziko gerçekleşene (sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğü doğana) kadar sigorta ettirenin kısıtlama getirme hakkını elinde bulundurması daha doğru bir çözümdür. Bunun istisnası ise sözleşmede sigorta ettirenin kısıtlama getirme hakkının olmayacağının kararlaştırılmasıdır. Kısıtlama, sigortacıya yöneltilecek (varması gereken) bir beyanla getirilecektir. Sigortacının bu beyanı kabul etmesi ise gerekli sayılmamalıdır. Diğer bir anlatışla tek taraflı işlem yeterli olacaktır.

TTK 1454(1) uyarınca, başkası lehine sigortada sigortalının isminin sözleşmede belirtilmiş olması zorunlu değildir. Bununla birlikte ismin belirtilmemesi ile sigortalının kim olduğunun belirlenememesini birbirinden ayırmak lazımdır. Sigortalının isminin sözleşmede açıklanmadığı hallerde de onun kim olduğunu anlamaya yeterli bilgi sigorta sözleşmesinden anlaşılabilmelidir. Aksi halde sigorta sözleşmesini sağlıklı bir şekilde işletebilmek mümkün olmayabilir (meselâ sigorta konusu çıkarın kime ait olması gerektiği saptanamayabilir ki bu hal TTK 1408(1) uyarınca sözleşmenin mutlak biçimde geçersizliğine yol açacaktır).

SİGORTALININ BİLGİ VE DAVRANIŞI

Başkası lehine sigorta ile ilgili olarak incelenmesi gereken önemli konulardan biri de sigortalının bilgi ve davranışının sigorta sözleşmesinden kaynaklanan haklar üzerindeki etkisidir.

“Sigorta ettiren dışındakilerin bilgisi ve davranışı” başlıklı TTK 1412 aşağıdaki kuralı içermektedir:

MADDE 1412- (1) Kanunda sigorta ettirenin bilgisine ve davranışına hukuki sonuç bağlanan durumlarda, sigortadan haberi olması şartı ile sigortalının, temsilci söz konusu ise temsilcinin, can sigortalarında da lehtarın bilgisi ve davranışı da dikkate alınır.

 SİGORTALININ BİLGİSİ

Sigorta hukuku sigorta sözleşmesi kapsamında sigortacıyla (bilgi olarak) paylaşılması gereken birçok husus öngörmüştür. Mesela:

  • Sigorta sözleşmesi kurulmadan önceki safhada, sigortacıya ona devredilecek riziko hakkında tam ve doğru bilgi aktarılması (TTK 1435 vd.)
  • Sigorta sözleşmesi yapıldıktan sonraki süreçte (sigorta süresi içinde) riziko ağırlaşmasını (gerçekleşme olasılığının sözleşmenin kurulduğu ana kıyasla daha yüksek hale gelmiş olduğunu) sigortacıya bildirme (TTK 1444(2)).
  • Riziko gerçekleştiğinde bu gelişmenin sigortacıya en kısa zamanda haber verilmesi (TTK 1446(1)) ve riziko hakkında bilgi paylaşımı (TTK 1447(1)).

TTK bilgi paylaşımı görevini (kanunun deyimiyle “yükümlülüğünü”) en başta sigorta ettirene yüklemiştir. Bununla birlikte, TTK 1412 gereğince, lehine sigorta sözleşmesi yapılmış olan sigortalının “bilgi” ve “davranışı” da dikkate alınacaktır. Ancak sigortalının bilgi ve davranışının dikkate alınması, onun lehine sigorta yaptırılmış olduğunu “bilmesi” koşuluyla söz konusu olacaktır. Gerçekten sigortalının bu sıfatından haberinin olmadığı hallerde, önemli hususları bildirmesini beklemek anlamlı olmayacaktır. Mesela, bir işveren çalıştırdığı kişilerin sorumluluğu için sigorta yaptırmışsa, bu çalışanların adli sicillerinin temiz olmaması (bunların suça eğilimli olduklarını düşündüren hallerin varlığı) sigortacı açısından önemlidir. Bununla birlikte, çalışanlar işveren tarafından lehlerine yaptırılmış olan sigortayı bilmemekte iseler, sözleşme öncesinde ve sırasında olağan koşullarda bildirmeleri lazım gelen hususları beyan etme gereğini duymayacaklardır.

Sigortalının bilgi ve davranışının sigorta ettirenin bilgisi ve davranışı ile bir tutulması şu gereksinimden doğmuştur: Başkası lehine sigortada sigorta ettiren sigortalının bildiği sigortacı için (sözleşmeyi yapıp yapmama veya daha farklı koşullarla yapma konusundaki kararı açısından) önemli olan bazı hususlardan haberli olmayabilir. Sigorta ettirenin bilmediği hususları sigortacıya bildirmesi ise beklenemez. Öte yandan sigortalı sigorta sözleşmesine taraf olmadığı için sigortacıya karşı önemli hususları bildirme görevi altında da değildir. Bu sebeple yasada sigortalının bilgi ve davranışının tıpkı sigorta ettirenin bilgi ve davranışı gibi sonuç doğuracağı hükme bağlanmıştır. Böylece sigorta ettiren, sigortalı tarafından bilinen (önemli) hususları öğrenme ve sigortacıya aktarma konusunda özen göstermeye yöneltilmiş olacaktır. Sigortalının bazı hususları sigorta ettirene bildirmekten kaçınmış olması durumunda ise, bildirim görevleri aynı zamanda sigortalıya da yüklendiğinden, sigortacı bu görevlere aykırılık nedeniyle edim yükümlülüğünden kısmen veya tamamen kurtulduğunu sigortalıya karşı (da) ileri sürebilecektir.

Sigortalının bilgisi dahlinde olan ve bizzat kendisi sigorta ettiren olsa idi sigortacıya bildirmesi gereken (önemli) hususların sigorta ettiren tarafından bilinmemesi herhangi bir olumsuz sonuca yol açmayacak bulunsa idi, bu durum sigortacıların başkası lehine sigorta teminatı sağlamakta çekingen (gönülsüz) davranmalarına yol açabilirdi.

TTK 1435(1) sözleşme öncesi bildirim görevi ile ilgili olarak sigorta ettirenin hem bildiği hem de bilmesi gereken hususları sigortacıya aktarması gerektiğini öngörmüştür. Bu düzenleme sayesinde sigortacı (sözleşme öncesi bildirim görevi bakımından) bir ölçüde korunmuş olmaktadır. Ancak sigorta ettirenin kendisinden beklenen özeni göstermesine (mesela önemli olabilecek hususları açıkça sormuş hatta araştırmış olmasına) karşın sigortalının ona yeterli ölçüde bilgi aktarmaması durumunda, sigorta ettirene kusur yüklemek mümkün olmayacağı için TTK 1435(1) devre dışında kalacaktır. Bu da bize TTK 1412 hükmünün sigortacı açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

SİGORTALININ YASAL VEYA SÖZLEŞMESEL GÖREVLERE AYKIRI DAVRANIŞLARI

Bir sigorta sözleşmesinde birden fazla sigortalı bulunabilir. Acaba bunlardan biri yasa veya sözleşme uyarınca üzerine düşen görevleri ihlal ederse bütün diğer sigortalılar da bu durumdan olumsuz etkilenecek midir? Bu husus, daha geniş bir bağlamda da incelenebilir. Sigorta sözleşmesi uyarınca hak sahibi olması söz konusu olan kişilerden birinin veya birkaçının davranışı diğerlerinin sigortadan yararlanma haklarını ortadan kaldıracak mıdır? Sigorta ettirenin aynı zamanda hem kendi hesabına (kendi çıkarı için) hem de başkası hesabına (sigortalılar yararına) sigorta yaptırmış olması mümkündür. Mesela bir ticari işletmenin hem kendi “işletme sorumluluğu” için hem de çalışanlarının o “işletmenin işini gördükleri sırada başkalarına vereceği zararlardan dolayı sorumlu olmaları” hali için sigorta koruması öngören bir sigorta yaptırması olasılığında durum budur.

Sigorta ettirenin bu sıfatla (sözleşmenin tarafı sıfatıyla) üzerine düşen borçlara ve görevlere aykırı davranması halinde diğer sigortalılar olumsuz etkilenebilirler. Mesela sigorta ettiren prim ödemediği için sözleşme feshedilmişse veya sözleşme yapılırken bildirim görevini kasten ihlal etmişse sigortacı diğer sigortalılara karşı da edim yükümlülüğünden kurtulmuş olur. (Bununla birlikte TTK 1431(4) başkası lehine yapılan sigortalarda, prim borcu için sigorta ettirenin aleyhine yapılan takip semeresiz kalmış olduğu takdirde, sigortalının sözleşmeye -kanımızca kendi adına diğer bir deyişle sigorta ettiren sıfatını üzerine alarak- devam etmesine imkân tanımıştır. Bunun için sigortalının primi ödemeyi üstlenmiş olması gerekmektedir).

Buna karşılık sigorta ettirenin sigorta koruması altındaki diğer kişiler gibi yerine getirmesi gereken görevleri ihlâl etmesi durumunda (mesela rizikoyu ağırlaştırmama, rizikonun gerçekleştiğini bildirme) bu görevlere aykırı davranmış olmayan diğer sigortalıların sözleşmeden doğan hakları olumsuz etkilenmiş olmaz.

Aynı şekilde aynı sigorta sözleşmesinde birden fazla sigortalının söz konusu olduğu hallerde, bunlardan birinin görev ihlalinde bulunması kural olarak yalnızca kendi aleyhine sonuç meydana getirir. Diğer sigortalılar bundan olumsuz etkilenmez.

İlginizi Çekebilir