İşverenlerin ‘sorumluluk yerine kaza’ formülü

 İşverenlerin ‘sorumluluk yerine kaza’ formülü

İşverenler, bazı durumlarda sorumluluk sigortası yerine kaza sigortası yaptırmayı tercih edebiliyor. Sorumlu kişi, sorumluluğuna yol açan olgunun gerçekleşmesi halinde zarar görenin yararlanacağı grup kaza sigortası gibi bir sigorta yaptırmış ve bunun primlerini ödemişse, o sigorta uyarınca zarar görene yapılacak ödeme oranında sorumluluğunun son bulması gerekiyor.

Türkiye iş kazalarının ve buna bağlı ölüm ve sakatlıkların yüksek oranda gerçekleştiği bir ülkedir. Bu olgulara bağlı olarak da işverenler, zarar gören çalışanları veya yakınları tarafından bazı hallerde oldukça yüksek tutarlı tazminat istemleri ile karşılaşmaktadırlar.

Bu istemlere karşı sigorta koruması kural olarak ve kanımızca da gayet doğru biçimde “işveren sorumluluk sigortası” ile sağlanmaktadır.  

Ancak bazı işverenler, sorumluluk sigortası yerine çalışanların iş kazasında hayatını kaybetmesi veya sakat kalması olasılıkları için teminat sağlayan “grup kaza sigortası” yaptırmakta ve bu sigortadan kendilerine ödeme yapılmasını istemektedirler. Amaç, sigortadan tahsil edilecek tutarların iş kazasından kaynaklanan tazmin borcunun yerine getirilmesinde kullanılmasıdır.   

İşverenlerin sorumluluk sigortası yerine kaza sigortasını tercih etmeleri, ödeme sürecinin özellikle vefat halinde kısa sürmesi, primin daha düşük olabilmesi gibi sebeplerden ileri gelmektedir. 

“Sorumluluk yerine kaza” formülü sigortacılar tarafından da çoğu kere uygun görülmekte ve işverenlerin bu yöndeki istemleri doğrultusunda sözleşme düzenlenmektedir. 

Bununla birlikte, söz konusu formülün ortaya çıkardığı bazı tartışmalar ve hukuksal sakıncalar mevcuttur. Aşağıda bunlara değinecek ve çözüm yolları aramaya çalışacağız.

I. Grup kaza sigortasının niteliği

Uygulamada “grup ferdi kaza sigortası” deyiminin tercih edildiği görülmektedir. Kanımızca “çok yıldızlı gündüz” anlatımındaki çelişkiye düşmemek için yalnızca “grup kaza sigortası” demek uygun olur.   

Kaza sigortası bir “tutar” (eski deyimle “meblâğ”) sigortasıdır. Tutar sigortalarının temel özelliği bunların riziko sebebiyle meydana gelen zararın karşılanmasını hedef tutmamasıdır. Sigorta sözleşmesinde öngörülen riziko, bir zarara da yol açmış olabilir. Fakat sigortacının yapacağı ödeme, kaza sonucu ölüm veya sakat kalmaya bağlı zararların giderilmesine yönelik değildir. Sigortacı zararı karşılama (tazmin etme) amacıyla ödemede bulunmayacak; sigorta sözleşmesinde rizikonun gerçekleşmesi olasılığı için -zarar meydana gelip gelmediğine ve eğer bir zarar ortaya çıkmışsa bunun miktarına bakmaksızın- ödemeyi söz vermiş olduğu tutarı hak sahibine aktaracaktır.

Buna karşılık sorumluluk sigortası bir zarar sigortasıdır. Sorumluluk sigortasında sigortacının yapacağı ödeme sigortalının mal varlığında sorumluluk nedeniyle meydana gelen kötüleşmeyi ortadan kaldırma amacına yöneliktir (Bununla birlikte zorunlu sorumluluk sigortalarında zarar görenleri koruma amacı ön plana çıkmaktadır. Ancak, zarar görene, sorumluluk teminatı limitini aşmamak kaydıyla en fazla uğradığı zarara eşit ödeme yapılması söz konusudur).

Zarar sigortalarıyla tutar sigortaları “farklı” hukuksal kurallara tabidir.    

• Tutar sigortalarında “yalnızca zararın karşılanması” kuralı yoktur. Bu sebeple sigortacının bu sigortalar kapsamında yapacağı ödeme hak sahibinin malvarlığının riziko anına kıyasla artmasına neden olabilir. Bu durum, hukuka uygundur. 

• Ancak bu zenginleşme “sebepsiz” değildir. Sigortacı sigorta sözleşmesi ile üstlendiği borcu yerine getirmektedir. Sigortacıdan ödeme alan sigorta ettiren, kaza sonucunda zarara uğramışsa, sorumlu kişiden (işverenden) zararını isteme hakkına sahiptir. 

• Diğer bir anlatışla tutar sigortasından yapılan ödeme kural olarak kazaya uğramış olan sigorta ettirenin zarardan sorumlu üçüncü kişilere yönelik tazminat alacağını olumsuz etkilemez. Sigorta ettiren hem sorumlu kişiden tazminat alır hem de sigortacıdan sigorta bedelini tahsil edebilir. 

Bu açıklamalarımızdan çıkarılması gereken sonuç işverenin iş kazası sebebiyle sorumlu olması rizikosuna karşı sorumluluk sigortası yaptırması gerektiğidir. Ancak aşağıda açıklayacağımız gibi, iş kazasından doğan uyuşmazlıklara bakan Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, kaza sigortasının da belirli koşullarla işverenin tazminat yüküne karşı korunma ihtiyacını giderebileceğine karar vermektedir.

Bu noktada şu soruları ele almamız lazımdır: 

• Grup kaza sigortasının geçerlik koşulları nelerdir ve bu sigortası kapsamında sigortacının yapacağı ödemeler üzerinde acaba kim hangi koşullarla hak sahibidir?

• Grup kaza sigortası kapsamında kaza sebebiyle zarar görenlere yapılan ödeme işverenin sorumluluğunu azaltıcı etki yaratır mı? 

II. Grup kaza sigortasının geçerlik koşulları ve ödenecek sigorta parası üzerinde kimin hak sahibi olacağı 

1) Geçerlik 

Grup kaza sigortasının geçerliği için bireysel kaza sigortasından farklı kurallar öngörülmemiştir. Bu sebeple, bireysel kaza sigortaları için getirilen düzenleme grup kaza sigortaları hakkında da geçerli olacaktır. 

TTK 1510(1) uyarınca hayat sigortalarında sigortalıyı düzenleyen TTK 1490(2) ilâ (4), ölüm rizikosu için yapılan kaza sigortalarında da uygulama alanı bulacaktır. Bunun aksinin kararlaştırılması mümkün değildir (TTK 1520(2)). TTK 1490(2) cümle 2 uyarınca çalışanın ölümü rizikosuna karşı sigortanın geçerli olabilmesi için sigortalının “yazılı izni” gerekir. Ancak, yazılı izin koşulu sözleşme sırasında yerine gelmediği takdirde sigorta sözleşmesi kendiliğinden kesin şekilde geçersiz olmaz. TTK 1490(2) son cümle ölümü üzerine sigorta yaptırılan kişinin yazılı izni alınmadan bağıtlanan sözleşmenin sonradan da onaylanabileceğini hükme bağlamıştır. Buna karşılık sonradan onay verilmezse, sözleşme geçersiz kalacaktır.  

Onayın riziko gerçekleştikten sonra ölen çalışanın mirasçıları tarafından verilmesinin mümkün görülüp görülmeyeceği önemli bir yorum sorunudur. Bu sorun şu sebeple gündeme gelmektedir: Çoğu halde işverenler, çalışanlarına, onların ölümü veya sakat kalmaları olasılığı için sigorta yaptırmış oldukları bilgisini vermemekte, böyle bir sigortanın varlığı ölüme yol açan iş kazası sonrasında ortaya çıkmaktadır. Ölüm öncesinde bilgileri olsa idi çalışanların (belki de) olumlu görecekleri ve geride kalanların da çıkarlarına uygun düşen bir sigortayı mirasçılardan alınacak onay ile ayakta tutmak isteyecekleri düşünülebilir.   

Ölüm rizikosu bağlamında belirtilmesi gereken bir diğer geçerlik koşulu da TTK 1490(2) cümle 1’de öngörülen lehtarın, ölümü üzerine sigorta yapılan kişinin (çalışanın) hayatının sürmesinde çıkarının bulunmasıdır. Buna aykırı koşul içeren sözleşmeler bütünüyle geçersizdir (TTK 1520(1)). 

Çalışanın iş kazası sonucunda sakat kalması (veya iş göremez duruma düşmesi) olasılığında TTK 1507(1) cümle 2 son kısım uyarınca sigortacı tarafından ödenecek sigorta parasının sigortalı çalışana verilmesi gerekmektedir. TTK 1520(2), TTK 1507(1)’de yer alan düzenlemenin emredici olduğunu ve aksine sözleşme koşullarının geçersiz sayılacağını hükme bağlamaktadır. Burada aksine koşul içeren (mesela ödemenin işverene yapılacağı kaydını içeren) sözleşmenin tümüyle geçersizliği değil, yalnızca aksine koşulun hükümsüz sayılması söz konusudur. 

2) Ödenecek sigorta parası üzerinde kimin hak sahibi sayılacağı

a) Ölüm rizikosu 

Yazılı izin koşulunun yerine gelmiş olduğu hallerde grup sigortası kapsamında ödenecek para üzerinde sigorta ettiren işverenin hak sahibi olması mümkündür. Bunun için grup sigortası sözleşmesini sigorta ettiren sıfatıyla kuran işverenin “lehtar” olması ve kazaya uğrayan çalışanın “hayatının devamında çıkar sahibi bulunması” gereklidir. 

TTK 1510(2) gereğince kıyas yoluyla kaza sigortalarına da uygulanması söz konusu olan TTK 1494(2), ölüm olasılığına karşı yapılan sigortalarda lehtar atanmamış olduğu takdirde, sigorta sözleşmesinin sigortalının mirasçıları lehine yapılmış sayılacağını hükme bağlamaktadır (TTK 1494(2) yanlış olarak “sigorta ettirenin mirasçıları” demişse de bunu doğru biçimde “sigortalının mirasçıları” olarak anlamamız lazımdır. Çünkü ölümü olasılığı için sigorta yapılan ve rizikonun gerçekleşmesi sonucu hayattan ayrılacak olan kişi, başkasının hayatı üzerine yapılan sigortalarda sigorta ettiren değil, sigortalıdır. Kaldı ki sigorta ettirenin bir tüzel kişi olması durumunda onun mirasçılarından söz etmeye de imkan yoktur). Lehtarı belirleme hakkı “sigorta ettirene” aittir. 

Ancak grup sigortalarında bunun tersi geçerlidir. Aksi kararlaştırılmamışsa TTK 1496(3) uyarınca lehtarı atama hakkı grup üyesine (sigortalıya) ait bulunmaktadır. Grup sigortası sözleşmesinde lehtarı atama hakkının sigorta ettirende kalacağı öngörülmemişse, grup üyesi sigortalıların her biri kendileriyle ilgili olabilecek sigorta parası için lehtar belirleyebilecektir.    

Sigorta ettiren, lehtar atama hakkına sahip olduğunda, bizzat kendini de lehtar olarak belirtebilir. Sigorta ettiren lehtar atama hakkını kullanmayı ihmal ederse, ölüm rizikosu halinde TTK 1494(2) uyarınca sigortalının mirasçıları “lehtar” olarak kabul edilecektir.

İşverenin ölümleri olasılığı için üzerlerine grup sigortası yaptırdığı çalışanların hayatlarını sürdürmelerinde “çıkar sahibi” olması şartına gelince: 

• İşletme için çok önemli ve yeri doldurulamaz nitelikte olan “kilit adam” konumundaki bir çalışan için işverenin çıkar sahibi sayılması lazımdır.  

• Buna karşılık bu nitelikte olmayan çalışanlar için işverenin çıkar sahibi sayılıp sayılmayacağı; özellikle, “çalışanın ölümü hâlinde tazminatla yükümlü olabileceği” gerekçesiyle işverenin o çalışanın hayatını sürdürmesinde çıkarı olduğunun kabul edilmesi tartışmaya açık görünmekle birlikte, kanımızca çıkar koşulunun yerine gelmiş sayılacağı düşünülebilir. 

b) Sakatlık/iş göremezlik rizikosu

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, kaza sebebiyle sakat kalma veya iş göremez hale gelmiş bulunma halinde, grup kaza sigortası sözleşmesi uyarınca ödenecek olan sigorta parasını tahsil etme hakkı çalışana aittir (TTK 1507(1) cümle 2 son kısım). Bu emredici kural nedeniyle iş kazası sonucu sakatlık halinde işverenin sigortadan yararlanması hukuksal açıdan mümkün değildir.  

III. Grup kaza sigortası kapsamında kaza sebebiyle zarar görenlere yapılan ödeme işverenin sorumluluğunu azaltıcı etki yaratır mı? 

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, son zamanlarda verdiği bazı kararlarda, işveren tarafından çalışanlarının kaza sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları olasılığı için yaptırılan grup kaza sigortasının, işverenin sorumluluğunu azaltıcı/ortadan kaldırıcı işleve sahip olduğunu kabul etmiştir (Mesela 21. HD’nin 22.1.2018 gün ve E. 2016/10847 K. 2018/291; 12.6.2017 gün ve E. 2017/2399 K. 2017/5167 sayılı kararları)

Yüksek Mahkeme, söz konusu kararlarında aşağıdaki hususları belirtmektedir: 

• Uyuşmazlık işverenin yaptırmış olduğu grup ferdi kaza sigorta poliçesi sebebiyle ödenmiş olan tutarın iş kazası nedeniyle hesaplanan tazminat miktarlarından düşülüp düşülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

• Davanın yasal dayanağını Türk Borçlar Kanunu (TBK) oluşturmaktadır. 

• TBK m.55 uyarınca “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacı taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez”.

• Sigorta primlerinin işveren tarafından ödenmesi halinde, işveren, grup ferdi kaza sigortasını, iş kazaları nedeniyle ödemek zorunda kalabileceği maddi ve manevi tazminat tutarlarını teminat altına alma amacıyla yaptırmış sayılmalıdır. 

• Bu poliçe sebebiyle sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin de ifaya yönelik olduğu kabul edilmelidir.

Yargıtay’ın benimsediği sonuç kanımızca yerinde görülebilir. Fakat Yüksek Mahkeme’nin belirttiği gerekçeler için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Fikrimizce “grup kaza sigortasının sorumluluk sigortası gibi işlev göreceği” düşüncesi yerine, “bu sigortanın işverene düşen sorumluluğu ortadan kaldırıcı veya azaltıcı etkiye sahip çalışanlar lehine yapılmış bir kaza sigortası olduğunu” benimsemek lazımdır. Kaza sigortasını sorumluluk sigortasına dönüştürmek ve o sigortanın kurallarına tabi tutmak ise kanımızca doğru olmaz.

Yargıtay ise, grup kaza sigortasının işverenin iş kazası sebebiyle sorumlu olması olasılığı için yaptırıldığını kabul etmektedir. Bu değerlendirmeye şu nedenlerle katılmıyoruz:

• Primlerin işveren tarafından ödenmiş olması zaten yasa gereğidir. Bir sigorta sözleşmesinde prim borcu sigorta ettirene aittir (borçlu odur). Primi kimin ödediği değil, sigortanın kimin hesabına (lehine) yapıldığı önemli ve belirleyicidir. 

• Bir grup kaza sigortası, primini sigorta ettiren işveren ödediği için sorumluluk sigortasına dönüşmez ve sorumluluk sigortasına ilişkin kurallara tabi olmaz. 

• Grup kaza sigortası sorumluluk sigortası olarak işlev görürse, işverenin iş kazası nedeniyle sorumlu olmadığı veya zararın ancak bir kısmından sorumlu olduğu hallerde bu sigortadan hiçbir ödeme yapılmayacaktır. 

• Oysa bir tutar sigortası olan kaza sigortasında, sigortacı yalnızca rizikonun gerçekleşmesi üzerine ödeme yapmakla yükümlü hale gelir. Bir zararın meydana gelmesi, bundan birinin sorumlu olması gibi koşullar mevcut değildir.

• Yargıtay’ın “grup kaza sigortası kapsamında sigortacı tarafından ödenen tutarın ifa amaçlı olduğu” hususundaki görüşü de bazı açılardan duraksama uyandırmaktadır.  Burada öncelikle, sigortacı bakımından “ifa amaçlı ödeme” deyiminin anlamı olmadığını, sigortacının rizikonun gerçekleşmesi üzerine yaptığı ödemenin, sözleşmesel yükümlülüğünü yerine getirmeye dönük olması bakımından zorunlu şekilde “ifa amacı taşıdığını” hatırlatalım. TBK m.55 bakımından belirleyici olan ise, zarar görene yapılan ödemenin onun zararını kısmen veya tamamen gidermeye yönelik olup olmadığıdır. Bir tutar sigortası olan kaza sigortası uyarınca sigortacının gerçekleştirdiği ödeme zararın tazminini hedef tutmaz bu sebeple de kural olarak TBK m.55 uyarınca zarar hesabı yapılırken bu tutarın indirilmesi gerekmez. Hayat, kaza ve hastalık sigortası gibi tutar sigortalarında zenginleşme yasağı ve bunun yansıması niteliğindeki çifte sigorta yasağı ve zarar sigortalarında söz konusu olan çıkar değeri ve yasal haleflik hakkı söz konusu değildir. Tutar sigortalarında zararla bağlantı koparılmıştır. Bu sebeple tutar sigortaları uyarınca elde edilen girdiler, kural olarak “denkleştirme” konusu olmazlar. Zarar görenin uğradığı zarar sebebiyle hak kazandığı tazminat belirlenirken ona tutar sigortaları uyarınca yapılan ödemeler düşülmez. 

• Buna karşılık, bu kuralın da bazı ayrık halleri kuşkusuz olabilecektir. Zarar görenin bizzat kendisi veya onun yararına başkaları tarafından yaptırılan tutar sigortalarından alınan ödemelerin indirilmesi söz konusu olmazsa da zarardan sorumlu kişinin zarar gören yararına yaptırdığı ve primlerini de ödediği sigortalarda denkleştirmenin daha doğru bir çözüm olduğu benimsenebilir.    

Yüksek Mahkeme’nin yapması gereken yorum “kaza sigortasının sorumluluk rizikosunu temin etmek için yaptırıldığı” biçiminde değil, fakat “primlerini zarardan sorumlu sigorta ettirenin ödediği ve zarar görenin yararlandığı bir sigorta kapsamında eğer riziko sigorta ettirenin sorumluluğuna yol açacak biçimde gerçekleşmiş ise, o sigorta uyarınca zarar görenlere ödenen tutarların aynı oranda sigorta ettirenin sorumluluğunu ortadan kaldıracağı” biçiminde olmalıydı. 

IV. Çözüm önerisi 

Uzun zamandır önerdiğimiz çözüm şudur: Sorumlu kişi, sorumluluğuna yol açan olgunun gerçekleşmesi halinde zarar görenin yararlanacağı bir sigorta yaptırmış ve bunun primlerini ödemişse, o sigorta uyarınca zarar görene yapılacak ödeme oranında sorumluluğunun son bulması gerekir. 

Benzer bir düzenleme İsviçre Karayolları Trafik Kanunu’nda benimsenmiştir. LCR m. m.62(3) işletenin primini ödediği ve zarar görenlere yarar sağlayan sigortalardan kendisinin de fayda elde etmesini öngörmüştür. Söz konusu hükme göre “zarar görene, primlerini kısmen veya tamamen işletenin ödediği bir özel sigorta tarafından yerine getirilen edimler, sigorta sözleşmesi aksini öngörmedikçe, işletenin ödemekle yükümlü olduğu tazminattan, işletenin katılım payı oranında indirilir”. 

Bu hükmün genel bir sorumluluk hukuku kuralı haline getirilmesi gerektiği fikrindeyiz.

Hukukumuzda benzer bir çözüm Maden Çalışanları Grup Kaza Sigortası’nda yer almaktadır. Maden Çalışanları Grup Kaza Sigortası Genel Şartları (bu sigortayı zorunlu bir sigorta olarak düzenleyen Bakanlar Kurulu kararı paralelinde) sigortacının yapacağı ödemenin maden işleticisinin sorumluluğunu azaltacağını (çok net bir anlatımla olmasa da) öngörmüş bulunmaktadır. Maden Çalışanları Zorunlu (Grup) Kaza Sigortası” B.3 (ilk fıkra) uyarınca, Maden Çalışanları Zorunlu Grup Kaza Sigortası kapsamında ödenen tutar “hak sahiplerinin özel hukuk mevzuatı çerçevesinde sahip olduğu, zarara bağlı tazminat (alacağı) hesabından mahsup edilir”. (Bununla birlikte, Zorunlu Maden Çalışanları (Grup) Kaza Sigortası Genel Şartları, sigortacının sorumlu işverene rücu edebileceğini de hükme bağlamıştır. Bu rücu imkânı kanımızca söz konusu sigortayı yapan sigortacıyı işverenin kefili konumuna getirmekte ve zarar görenlerin zararlarına ek olarak lehlerine yaptırılan tutar sigortası uyarınca ödenecek sigorta parasını da tahsil edebilmeleri olanağını ortadan kaldırmış bulunmaktadır)

Son olarak, işverenin çalışanlara haber vermeksizin onların iş kazasında ölmeleri olasılığını da kapsayacak şekilde yaptırdığı grup kaza sigortasında, iş kazasında hayatını kaybeden çalışanın mirasçılarının  ölüm teminatı için sonradan onay vermelerine de olanak tanımanın uygulamada karşılaşılan sorunları aşmakta yardımcı olabileceğini tekrar belirtelim. 

İlginizi Çekebilir