Yaşlanmak mı, yaş almak mı?
BUYURUN size kimsenin kolaylıkla cevaplandıramayacağı bir soru.
Ama önce bu soruyu neden sordum diye sormalı. Cevap basit; çünkü yaşlanıyorum. Bunu durdurabilir miyim? Hayır. Bir zamanlar yaşımızı büyütmek için gösterdiğimiz çaba, acımasız bir şekilde semeresini vermiş durumda. İşte altmışlı yaşların ikinci yarısına geldik bile.
İnsanoğlu kabul etse de etmese de zamana karşı duramıyor ve biyolojik olarak yaşlanıyor. Yaşlılık, bedenen ve ruhen ortaya çıkıyor. Bana göre bedenen yaşlılık kaçınılmaz bir gerçek. Ruhen yaşlanmanın sonuçları ise daha ağır. Bu durumu da yaşlandığınıza değil de, yaş aldığınıza kendinizi ikna ederek atlatmanızın mümkün olacağı kanaatindeyim.
Biyolojik yaşlanmanın cinsiyet gözetmeksizin 60, 65 yaşlarında başladığını kabul edersek; bu yaştan sonra yaşam biçimimizi ve düşünce tarzımızı değiştirerek, durumu ‘yaş alma’ya çevirmek suretiyle hem kendimize hem de çevremizdekilere iyilik etmiş oluruz.
Yaşlılık herkes için başka şekillerde kendisini gösteriyor. En yaygın ortak belirtisi unutkanlık olarak ortaya çıkıyor. Yorgun beyinler yaşlılığa daha çabuk yenik düşüyor. Beyin yorgunluğunun en önemli, belki de tek nedeni stres. Stres bedenimizin dış etkenlere karşı vermiş olduğu içsel tepkiler, yaşamımızın doğal bir parçası ve ondan kaçış yok. Megakent hayatını yaşayan bizlerin stresten uzak durması mümkün değil. Yararları yok değil ama zararları yararlarından çok. Yeni duruma yoğunlaşmak, yeni hedeflere yönelmek ve başarıya odaklanmak gibi yararlarından bahsetmek mümkün ama bu yararların ileri yaşlarda çok ağır faturaların ödenmesine neden olacağını insanlar ancak yaşlandıklarında fark ediyorlar ve iş işten geçmiş oluyor. Stresli bir yaşamın ileri yaşlarda beyinlerde bıraktığı en büyük hasar, unutkanlık ve dikkat dağınıklığı. İleri hali alzheimer. Allah hepimizi korusun.
Unutkanlığı yönetebilmek çok zor hatta imkânsız gibi bir şey. Kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Örneğin ben neredeyse her sabah, akşam gözlüğü nerede çıkardım diye yarım saat arandıktan sonra gözlüğü alnımda asılı bulmak gibi bir sendrom yaşıyorum. İkincisi yine bir aletin aranması olarak yaşanıyor. Çoğunlukla sessiz konumda bıraktığım telefonu bulmak ayrı bir sorun olarak karşıma çıkıyor. Televizyonun, DVD oynatıcısının kumanda cihazları için de durum aynı. Arandıklarında bulunmaları uzun bir zaman kaybına ve seyretmek istediğim belgeselin kaçmasına neden oluyor. Son birkaç yıldır, evden çıkıp doğrudan gitmek istediğim yere gitmek gibi bir lüks yaşamadım. Çünkü ya cüzdanımı ya artık bana ücretsiz seyahat etme hakkını veren İstanbul Kartımı ya da bulmak için yarım saatimi harcadığım telefonumu unutmuş oluyorum. Otomobili kullanacaksam bir bakıyorum ki anahtarlar yok. Bu nedenle eve dönüp anahtarları almam gerekiyor. Kapıyı çalıyorum ve eşime çaktırmadan anahtarları alıyorum. Neyse hanım fazlaca işi büyütmüyor, anahtarı kapıp doğru otomobilin yanına gidiyorum. Hayda bu sefer de otomobilin anahtarı yerine evin anahtarını alıp çıkmışım. Çünkü ilk sefer evden çıkarken onu da almayı unutmuşum. Çaresiz tekrar eve dönüyorum ve eşimin müstehzi bakışları altında yorum yapmasına izin vermeksizin iki anahtarı da alarak aslanlar gibi çıkıp doğru otobüs durağına yöneliyorum. Yarı yolda durumun farkına varıp dönüyorum. Ben bugün otomobille gitmeyecek miydim?
Tabii hikâyeye biraz mizah katmıyor değilim, ama emin olun unutkanlık ve dikkat dağınıklığı gerçekten belli bir yaştan sonra başa bela. Bu nedenle hiç şemsiye kullanmam, çünkü evden şemsiyeyle çıkıp şemsiyeyle dönme başarısını bir defa olsun gösteremedim. Bizim şemsiye otobüste, vapurda veya bir alış veriş merkezinde kamu malına dönüşüyor. Eldivenler de öyle. Neyse ki onlar çift. Birini bir yerde unutsam veya kaybetsem bile öbür tekiyle idare ediyorum. Şapka için aynı şeyi söyleyemem. Artık şapka kullanmıyorum. Zaten hanım da şapkanın beni daha da yaşlı gösterdiğini söylüyor. Varsın şapkasız olsun.
İhtiyarlık kaçınılmaz, Tedavisi var mı? Tabii ki yok. Belki benim gibi biraz abartıp kendimizle dalga geçerek tedaviye biraz katkıda bulunabiliriz. Olgunluk gösterip kabullenmekten başka çare yok gibi. Buraya kadar ihtiyarlıktan bahsettik. Ben yaşlılık kelimesini tercih ediyorum. Unutmazsam, gelecek yazımda yaş almak konusu üzerinde duracağım.