Yangın Sigorta Vergisi’nde sular durulmuyor
Son dönemlerde yangınla bağlantısı olmayan sel, su baskını, kâr kaybı sigortası primleri gibi primlerin Yangın Sigorta Vergisi matrahına dahil edilmesinin istenmesinin tartışma konusu olduğunu söyleyen EY Türkiye Şirket Ortağı ve Finansal Hizmetler Sektör Lideri Levent Atakan, sigorta şirketlerinin bu konudaki itirazlarının ve hukuki süreçlerin devam ettiğini söyledi.
Yangın Sigortası Vergisi (YSV) ilk defa 1666 yılında meydana gelen Büyük Londra Yangını’nda yaşanan kayıplardan sonra ortaya çıkmış bir vergi türü. Yangın Sigorta Vergisi, halihazırda yürürlükte olan 25.05.1981 tarih ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun (BGK) 40 ile 44. maddeleri arasında düzenlenmiş durumda. Bu kanunun 40. maddesi uyarınca, “Belediye sınırları ve mücavir alanlar içindeki menkul ve gayrimenkul mallar için yapılan yangın sigortaları dolayısıyla alınan primler; Yangın Sigortası Vergisi’ne” tabi. Bu vergi ise belediyelerce tahsil ediliyor. Konuyla ilgili tartışmaların sektörde devam ettiğini belirten EY Türkiye Şirket Ortağı ve Finansal Hizmetler Sektör Lideri Levent Atakan, şunları söyledi:
HUKUKİ SÜREÇLER DEVAM EDİYOR
“BGK’nın 41. ve 43. maddeleri uyarınca, bu verginin nispeti %10, mükellefi ise sigorta şirketleridir. Anılan kanunun 42. madde hükmünde ise YSV’nin matrahının, yapılan yangın sigorta muameleleri dolayısıyla alınan primler olduğu belirtilmiştir. BGK’nın gerekçesine göre; mülga kanunda, yangından korunma masraflarını sigorta kumpanyalarının sigorta payı olarak tedvin eden mükellefiyet, bir vergi olarak yeniden düzenlenmiş ve sistematikleştirilmiştir.
Yangın sigortasının amaç ve içeriği son derece açıktır. Buna rağmen son dönemlerde bazı belediyeler tarafından yangınla bağlantısı ve ilgisi olmayan sel, su baskını, kâr kaybı sigortası primleri gibi primler YSV matrahına dahil edilmek istenmekte ve sigorta şirketleri aleyhine belediyelerce cezalı tarhiyatlar düzenlenmektedir. Şu an için belediyeler ve sigorta şirketleri arasında hukuki süreç devam etmektedir.
HANGİ PRİMLER DAHİL?
Bu sürece Gelir İdaresi Başkanlığı’nın da dahil olduğu anlaşılmaktadır. Bir belediyenin Gelir İdaresi Başkanlığı’na başvurusu üzerine, Gelir İdaremiz 11.01.2022 tarih ve 4895 sayılı yazısında T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından Mülga İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’ne iletilmiş olan 19.11.1990 tarih ve 110106 sayılı yazıya atıf yapmıştır. İlgili yazıda, “(…) yangın sigorta vergisine esas olacak matrah yalnızca yangın sigortalarından alınan primler olup, diğer hasar ve zararlar madde kapsamına alınmamıştır.” denmektedir, “Bu nedenle, yangın, deprem, sel, hırsızlık gibi ve benzeri zararları içeren toplu sigorta poliçelerinde yangın sigortasına ilişkin primlerin ayrıca gösterilerek bu prim tutarı üzerinden Yangın Sigorta Vergisi hesaplanması gerekmektedir” denmiş ve önceki görüş korunmuştur. Aslında Gelir İdaresi bizce YSV matrahı sadece yangın için alınan primler demektedir.
T.C. Sigortacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (“SEDDK”) tarafından 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’na dayanılarak düzenlenen Yangın Sigortası Genel Şartlarında yangın sigortasının kapsamı açıklanmıştır. “Bu sigorta ile yangının, yıldırımın, infilakın veya yangın ve infilak sonucu meydana gelen duman, buhar ve hararetin sigortalı mallarda doğrudan neden olacağı maddi zararlar, sigorta bedeline kadar temin olunmuştur.” Görüldüğü gibi, yangın sigortası ile hangi rizikolara karşı teminat verildiği açık şekilde belirtilmiştir.
Yine SEDDK, tarafından Türkiye Sigorta Birliği’ne iletilen 09.09.2021 tarih ve 538717 sayılı yazıda YSV’nin konusu ile ilgili olarak; “…sigortacılık tekniği çerçevesinde yalnızca doğrudan yangın riskine isabet eden ve bu kapsamda ana teminata ilişkin olarak alınan primler yangın sigortası primi olarak değerlendirilmektedir. Ek teminat olarak sunulan haller ise bu kapsam dışında kalmaktadır. Benzer şekilde farklı risklerle birlikte yanma riskine yönelik de teminat verilen diğer sigorta çeşitleri (kasko, hayat poliçeleri gibi) doğrudan Yangın Sigortası Genel Şartları’na tabi olmadığından yangın ana teminatı olarak değerlendirilmemesi gerekmektedir.” açıklamasında bulunulmuştur. Gelinen noktada aslında bir Gelir İdaresi Başkanlığı’mızın ve SEDDK’nın görüşleri dikkate alındığında uygulamanın netleştiği anlaşılmakla beraber, belediyelerin konuyu nasıl algıladıkları sürecin nasıl ilerleyeceği noktasında önemlidir.”