
Sevmek mi, yoksa sevilmek mi?
GÖRDÜM seni sevdim güzelim gonce-i tersin
Sevmek mi güzel yoksa sevilmek mi ne dersin?
Ben ağlıyorum sen de mi bîtab-ı kedersin?
Sevmek mi güzel, yoksa sevilmek mi ne dersin?
Güftesi Hüseyin Siret Özsever’e ait çok sevdiğim bu şarkı, İrfan Doğrusöz tarafından acemaşiran makamında bestelenmiş.
Şair, sevmenin mi yoksa sevilmenin mi daha güzel olduğu konusunda kararsız görünüyor. Haksız da değil.
Acaba hangisi güzel?
Şarkıdaki sevgi farklı cinsteki iki kişi arasındaki sevgiyi anlatıyor. Oysa sevgi ve sevmek kavramları çok geniş bir anlam taşıyor ve Allah sevgisi, doğa sevgisi, vatan sevgisi, ana baba sevgisi, evlat sevgisi, hayvan sevgisi, kişinin kendisini sevmesi, karşı cinse duyulan sevgi gibi soyut kavramlardan, para sevgisi, mal mülk sevgisi, makam sevgisi gibi daha materyalist kavramlara kadar uzayabiliyor.
Sevmek aktif bir iş, emek gerektiriyor. Sevilmek ise pasif bir durum ama sevilmek de kendiliğinden olmuyor; o da emek gerektiriyor.
Sevmek zor zenaat. Zor zenaat ama bir yerden başlamak lazım. Başlangıç noktası kişinin önce kendisini sevmesi olmalı. Kendisini sevmeyen kendisiyle barışık olmayan kişilerin başkalarını sevmesi çok kolay olmamalı… Burada sevgiyle paralellik gösteren bir kavram daha var, o da saygı. Saygı, sevginin ikiz kardeşi.
Başkasına karşı sevgi ve saygı önce kişinin kendisine karşı olan sevgi ve saygısından geçer. Kendisini sevmeyen başkasını sevmekte zorluk çekebilir. Ancak kişinin kendisine olan sevgisi de bir sınır içinde olmalıdır. Aksi durum marazi bir hal alır ki, buna narsizm denir.
Narsizm adını Yunan mitolojisindeki Narkissos’dan almış.
Narkissos çok yakışıklı bir avcıdır. Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanmakta olan Narkissos’u görür ve âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda ‘eko’ dediğimiz yankılara dönüşür.
Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir.
Narsizm, kişilik bozukluğu olup, kişinin kendisini sevmesinin zirve noktasına ulaşmış halidir. Narsistler kendilerini dev aynasında görmek, başkalarını düşünmemek, en ufak bir eleştiriyi onur konusu yapmak gibi ciddi kişilik bozuklukları gösterirler. Başkalarının düşüncelerine asla önem vermezler, pohpohlanmayla kendilerini mükemmel hissederler, gururlu, kibirli ve mağrur olurlar. Yaptıkları her işte insanların hayranlığını kazanmaya ve mükemmelliklerini ve üstünlüklerini ispatlamaya çalışırlar, kibirli olurlar, egoisttirler, özgüvenleri yoktur, kıskançtırlar, sabırsızdırlar, dikkatsizdirler. Böyle davranmakla kendi sonlarını hazırlarlar.
Maalesef etrafımıza baktığımızda bu özellikleri barındıran kişilerin hiç de az olmadığını görmekteyiz.
Önce kendimizi severek işe başlayalım dedik ama bu sevgi narsizme dönüşmesin. Aksi halde başka şeyleri sevmek fırsatını kaçırmış oluruz.
Dedim ya sevmek zor zenaat.
Bize sevmenin ve sevilmenin en basit, en saf hali lazım; saygıya dayalı olanı…