Serbestçe yazıyorum!..
“Herkesin aynı düşündüğü yerde hiç kimse fazla düşünmüyor demektir.” Walter Lippman
ŞU ana kadar sizlere ağırlıklı olarak belirli konuları ele aldığım ve analizlerle yorumlar katmaya çalıştığım yazılar yazdım. İstedim ki bu yazım da; ofis yaşamımızdan günlük kesitler üzerine yazdığım alıntılardan oluşsun.
Bizim ofisimiz, butik, kendine özgü önceden konut olarak kullanılan, sonradan ofis haline dönüştürdüğüm kendimce şirin bulduğum, herkesin sıcaklığını ortaya koyduğu ve de sağ olsunlar, sektörden dostlarımın ziyarete geldikleri, özellikle de arka balkonunda yazın bunaltıcı sıcaklığından uzaklaştıkları, kendilerini rahatlattıkları bir yer. Tabii ki ofisimizin en büyük özelliklerinden birisi, herkesin fikir kurtlarını rahatça ortaya döktükleri, hatta bazen bilimsel tartışmalara kadar uzanan düşünce arenası haline gelmesidir diyebilirim.
Son günlerde bu tartışmaları en yoğun yaşadığım kişilerin başında çok sevdiğim arkadaşlarımdan birisi olan Ömer Kara gelmektedir. Ömer kardeşim, önceden AvivaSA ve Aksigorta’da genel müdür yardımcılığı yapmış, şu anda da önemli bir proje üstünde birlikte çalıştığımız birisidir. Arkadaşımın en büyük özelliği araştırmacı olması ve aynı zamanda bunları tartışılabilir hale getirmesi. Burada en keyif aldığımız şey; bilgiyi paylaştığımız ve üstüne yeni bilgiyi koyduğumuz durumdur. Geçen aralık ayında Sevgili Ömer bana doğum günüm için, tam da ondan beklediğim şekilde “The Psychology of Persuasion-İknanın Psikolojisi” adında bir kitap hediye etti. Acaba arkadaşım bana özellikle bu kitabı niye hediye etti diye düşündüm. Çünkü o, altından bir şey çıkacak şekilde ara sıra da olsa muziplikler yapıyor. Hemen önsöze baktım ve tanıtım özetinde kitabın aşağıdaki şekilde özetlendiğini gördüm. “İknanın Psikolojisi, yaşamın her alanında ikna olma ve ikna etme sürecinin içyüzünü anlatan bir başvuru kitabı. Prof. Robert B. Cialdini’nin, laboratuvar deneyleri ve yaşam deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı kitap, tüm dünyada 250 bin okura ulaşmış. Cialdini bu kitabında; iş hayatında, ticarette, pazarlamada, günlük yaşamda ve aşkta ikna becerisine sahip olabilme yollarını anlaşılır bir dille anlatıyor.” Bunlardan birkaçı için bu kitabın çok faydalı olacağı konusunda merakım iyice arttı ve okumaya başladım. İkna etme konusunda alıntıladığım birkaç sonucu sizlerle paylaşmak istedim.
* Bir kişi ve bir şey ile tekrar tekrar irtibatta olmak suretiyle tanıdıklığı artırmak genelde sevgiyi oluşturan başka bir faktördür. Bu ilişki prensipte negatiften çok, pozitif ortamda gerçekleştiğinde daha doğrudur. Özellikle işe yarayan pozitif bir ortam ortak ve başarılı bir işbirliğidir. Satıcılar, reklamcılar ve politikacılar kendilerini veya ürünlerini pozitif şeylerle bağdaştırarak ilişkilendirme süreci ile bu pozitifliği paylaşma yolunu ararlar. Diğer kişiler de (Örneğin spor taraftarları) basit bağlantılarının etkisinin farkına varıp kendilerini olumlu olaylar ile ilişkilendirip olumsuz olaylardan uzak tutarlar.
* Bir otoriteye otomatik olarak tepki verirken, otoritenin özelliğinden çok sembollerine tepki verme eğilimi vardır. Araştırmacılar tarafından etkili olduğu gösterilen bu semboller, unvanlar, kıyafetler ve otomobillerdir. Bu sembollerin etkisini gösteren ayrı bir çalışmada, bunlardan bir veya ikisine sahip bireylerin karşılaştıkları kişiler tarafından daha fazla onaylandıkları anlaşılmıştır. Dahası, her bir durumda, itaat eden bireyler kendi davranışlarında otorite baskısının etkisini hafife almıştır.
* Sosyolog ve antropologlara göre insan kültürünün en yaygın ve basit normu karşılıkta bulunma kuralında yatmaktadır. Kurala göre bir kişi diğer kişinin yaptığını geri ödemeyi gerektirir. Alıcının karşılık vermesini zorunlu kılan bu kural bir kişinin diğerine kaybolmayacağından emin olarak bir şeyler verebilmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla toplum üyeleri çocukluklarından beri bu kurala uymak üzere eğitilirler yoksa ciddi sosyal dışlanmayla karşı karşıya kalırlar.