Sel-su hasarları kâbus olmasın

Sel-su hasarları dünya genelinde olduğu gibi Türkiye için de büyük bir tehdit oluşturuyor. Sektörde de doğal afetlere karşı önlem alma söz konusu olduğunda, en çok bahsi geçen konu deprem olarak beliriyor. Ülkemizde zorunlu deprem sigortası bulunmasına rağmen sel-su hasarlarına karşı alınmış ciddi önlemler bulunmuyor. Türkiye’deki sigorta şirketlerinin doğal afetler bazında korkulu rüyası deprem olsa da, sel-su hasarları kısa sürede daha büyük bir kâbus olarak sektörün karşısına çıkabilir.
Sel felaketi, tüm dünyada depremden sonra en fazla can ve mal kaybına yol açan doğal afet olarak kabul ediliyor. Ülkemizde, 7-9 Eylül 2009 tarihleri arasında Trakya’yı esir alan sel felaketinin sigorta sektörüne maliyeti yaklaşık 600 milyon lira oldu. Daha eskiye gittiğimizde 1987 yılında Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin taşması ile yaşanan sel nedeniyle Kağıthane çevresinde 600 civarında işyeri ve sanayi kuruluşunda zarar meydana geldi, sigorta kapsamına giren hasarların toplamı da yaklaşık 6 milyon doları buldu. 1995 yılında Ayamama Deresi’nin taşması sonucunda yine ciddi bir sel felaketi yaşandı ve sigorta şirketleri toplam 40 milyon dolar hasar ödedi.
Sigorta sektörü, 2000-2005 yılları arasında yaşanan sel felaketlerinden dolayı toplam 133.1 milyon lira hasar ödedi. Toplam hasarın 108.1 milyon lirasının yangın sigortalarından, 14.1 milyon lirasının kasko sigortalarından, 10.9 milyon lirasının da diğer branşlardan karşılandığı sonucu ortaya çıktı.

‘SİGORTA BİLİNCİ KÜÇÜK YAŞTA OLUŞTURULMALI’
Ülkemizde sigorta bilincinin gelişen ülkelerdeki kadar gelişmemiş olduğunu belirten TSB Genel Sekreter Yardımcısı Kerem Özdağ, genellikle yaşanan felaketler sonrasında deprem ve sel teminatlarının verildiği sigortalara talebin arttığını, ama belirli bir süre sonra yaptırılan poliçelerin yenilenmediklerini söyledi. Özdağ ayrıca toplum bilincinin artırılmasıyla ilgili olarak, “Zorunlu uygulamaların yanı sıra, gelir ve eğitim durumuna göre farklılık içerse bile toplumumuzun hemen her kesiminde sigorta bilincinin artırılmasına yönelik çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Sigorta bilincinin tabana yayılması ve geleceğin bugünden yapılandırılması için bu bilincin küçük yaşta oluşturulmasının önemli olduğu ve bu amaçla eğitim sisteminin içeriğine temel sigorta bilgilerinin eklenmesinin son derece faydalı olacağı düşünülmektedir” dedi.

BİLİNÇLENDİRME ÇALIŞMALARINA DEVAM
Özdağ sözlerine şöyle devam etti: “Bilindiği üzere sigorta sektörü, gerek Birliğimiz, gerek şirketlerimiz, gerekse DASK, TARSİM, SEGEM gibi kuruluşlarımız da dahil olmak üzere kamunun da desteğini alarak tüm bileşenleriyle yürüttüğü bilinçlendirme kampanyaları ve ulusal düzeyde yürütülen reklam kampanyaları ile sigorta konusundaki bilinci artırmaya çalışmaktadır. Toplumsal düzeyde sigorta konusundaki bilincimizin istenen seviyede olmadığı ve özellikle doğal afetler konusunda alınması gereken önlemlerin birçoğunun henüz hayata geçirilemediği bir gerçektir.”
Süresi sona eren poliçelerin yenilenmesinin sağlanması hususunda acentelerin daha aktif olması en azından var olan sigortalı portföyünün devamlılığının sağlanması açısından büyük önem taşıdığına dikkat çekti ve ekledi: “Yaşanan tecrübelerden ders çıkartılması ve önceden önlem alınması aşamasında hem halkımızın hem de yerel yönetimlerin üzerine çok önemli görevler düştüğü unutulmamalıdır.”

‘RİSKİ AZALTMAK İÇİN GEREKEN ÖNLEMLER ALINMALI’
Kerem Özdağ, sel riski özellikle yapılan meteorolojik uyarılar sayesinde önceden haber alınabildiğinden olası can ve mal kayıplarını azaltmak mümkün olduğunu söyledi. Özdağ konuşmasını şöyle sürdürdü: “Diğer taraftan yerel yönetimlerin dere yataklarına yerleşim yapılmaması konusunda titizlik göstermeleri, bu bölgelerde yerleşimin önlenmesi, yerleşim yerleri içinden geçen dere yatakları ve drenaj kanallarında, ayrıca dere ve nehirlerin denizle birleştiği noktalardaki kanallarda zamanla oluşabilecek tıkanmaların düzenli olarak temizlenmesi, yerleşim yerleri içinden geçen dere yataklarının ıslah edilmesi, yeşil alanların korunarak ve artırılarak erozyon ve selin önlenmesi hasarları en alt düzeyde tutmak için önemlidir.”
Özdağ, sigorta sektörünün de portföyünde bulunan sigortalıların risk seviyesinin düşmesine yönelik yaptığı teftişler ve bu teftişlere dayalı önerilerle sel hasarlarının önlenmesine ve milli servetin korunmasına ciddi katkı sağladığını dile getirdi. Arz eden bölgelerdeki riskler için gerekli hallerde detaylı risk teftişleri ve analizleri yapılmakta ve riskin sigortalanıp sigortalanamayacağına ya da hangi koşullarda sigortalanacağına da bu değerlendirmelere göre karar verilmekte olduğuna dikkat çeken Özdağ,  özellikle ticari ve sınai risklerde, şirketler tarafından gerçekleştirilen risk teftişleri ve analizleri paralelinde sigortalı adayından, tesiste tespit edilen eksikliklerin tamamlanması ve fiziki koşulların iyileştirilmesi istenmekte olduğunu belirtti. Özdağ, “Bu şekilde, sigortacılığın en önemli işlevlerinden biri yerine getirilmekte ve koşulların iyileştirilmesiyle risk seviyesi düşürülerek hem hasarlar önlenmekte hem de milli servet korunmaktadır” diye konuşmasını sonlandırdı.

ÜLKEMİZDEN ÖRNEKLER
* Sigorta sektörünün 2000-2005 yılları arasında yaşanan sel felaketlerinden dolayı toplam 133.1 milyon lira hasar ödediği, toplam hasarın 108.1 milyon lirasının yangın sigortalarından, 14.1 milyon lirasının kasko sigortalarından, 10.9 milyon lirasının da diğer branşlardan karşılandığı görüldü.
* 9 Eylül 2009’da sel felaketi yaşayan İstanbul’da felaketin bilançosu ağır oldu. Trakya’yı etkisi altına alan, İstanbul civarında birçok kişinin ölümüne neden olan şiddetli yağmurun oluşturduğu sel, evleri ve işyerlerini kullanılmaz hale getirirken, 200 milyon euro sigortalı hasara neden oldu. Tekirdağ, Silivri, Çatalca, İkitelli ve Büyükçekmece bölgelerini etkileyen sel felaketi, 32 kişinin ölümüne yol açtı.
* 2011 yılında ise sel felaketi, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerini vurdu. 2011 yılının eylül ayı içerisinde Rize’de son 72 yılın, Muğla’da 67 ve Antalya’da ise son 37 yılın yağış rekoru kırıldı. 24 Eylül 2011 tarihinde gerçekleşen Rize’deki yoğun yağışların ardından toplam hasarın 11 milyon lira civarında olduğu belirlendi.

‘SİGORTA SEKTÖRÜ ÜZERİNE DÜŞENİ YAPIYOR’
Kerem Özdağ, küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve bunların sebep oldukları doğal afetlerin sayısındaki artışın son dönemlerde diğer sektörlerde olduğu gibi sigorta sektöründe de oldukça sık tartışılan konuların başında geldiğini ifade etti. Yapılan araştırmalarda son on yıllık dönemde artan deniz suyu sıcaklıklarının fırtına ve kasırgaların frekansı ve şiddetindeki artışta önemli etkenlerden biri olduğu sonucu ortaya çıkıştığını vurguladı.
Sigorta bilincinin yaygınlaştırılmasında yaşanan felaketlerin önemli bir rol oynadığını vurgulayan Özdağ, şirketlerin sunduğu hizmetin kalitesi ve sigortalılarının yanında olduğunu gösteren uygulamaların sektörün devamlılığı için önemli etkenler arasında olduğunun altını çizdi. Özdağ, “Geçmiş yıllarda yaşanan sel felaketleri sonrasında Türk sigorta sektörü bu alanda üzerine düşeni yerine getirmiştir ve getirmeye devam edecektir” dedi.

DOĞAL AFET RİSKLERİNE DASK GÜVENCESİ
Yeni afet sigortaları kanunuyla birlikte zorunlu deprem sigortası daha sağlam bir yasal çerçeveye kavuşuyor. Böylece  DASK da  faaliyet alanını diğer doğal afetleri içerecek şekilde genişletmeye başlıyor. Adını (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) daha iyi yansıtacak bir kapsama kavuşan DASK, sigorta şirketlerince teminat verilemediği hallerde sel, yer kayması, fırtına ve benzeri diğer doğal afetler için teminat verebilecek. Bu teminat, duruma göre doğrudan sigorta teminatı veya sigorta şirketlerine reasürans teminatı şeklinde olacak. Doğal afet riskleri bakımından sigorta piyasasında yaşanabilecek boşlukları DASK’ın doldurması sağlanarak vatandaşların sigortasız kalmasının önüne geçilebilecek. Tabii bunun için öncelikle Bakanlar Kurulu kararı gerekli olacak. Bu aşamada, zorunlu deprem sigortası dışındaki diğer doğal afetler için henüz bir ürün çalışması bulunmuyor.

Yorum yazın