Seçim

HERHALDE iki aydan fazla bir süredir ülkemiz seçimle yattı, seçimle kalktı. Özel bestelerden oluşan müzik ve devamlı sloganlar nedeni ile kendini duyurmak için, bağırmak zorunda kalarak sesini kaybeden konuşmacıların meramını anlatamadığı mitingler. Mitinglere nazaran, daha derli toplu cereyan eden kapalı alan toplantıları. Ardından bu toplantılara katılım tahmin ve tahlilleri. Görüntülerin photoshop’larla abartılıp abartılmadığı tartışmaları. Yollara, meydanlara asılan yüz milyonlarca flamalar, bayraklar. Çeşitli vasıtaların, monte edilmiş yüksek verici güçlü hoparlörlerinden, yeri göğü inleten müzik yayınları ile caddelerde gövde gösterisi yaparak dolaşmaları. Gündüz yapılan bu çok görkemli propagandaların, akşam TV’lerde, dizi yayınlarından zaman artarsa, haberci, muhabir ve özel mi özel yorumcuların yüksek yardımları ile didik didik irdelenmesi ile geçti günlerimiz ve gecelerimiz..

“ÇOK KONUŞARAK BİR ŞEY OLUNSAYDI, ORMANIN KRALI ASLAN DEĞİL, PAPAĞAN OLURDU” demiş, bir düşünür.

Oysa, Suriye’den kapıyı açık bulup, kayıt altına alınıp, kamp yerlerinde konaklatılamadan tüm yurda dağılan aşısız, sağlık kontrolsüz, düşkün ve perişan yüz binlerce insanın ne olacağını; deniz aşırı komşumuz Kırım’daki Türk asıllı kardeşlerimizin gelişmelerden nasıl etkileneceğini; kurak geçen kış nedeniyle birçok tarım ürününün düşük kapasitelerde olacağı varsayımına göre ne tedbirler alınacağını düşünmeye, konuşmaya imkân bulamadık.

Değerli yazılı basınımızın, değerli köşe yazarları da yerel yönetim seçimlerinden başka konu aramadılar. Varsa yoksa belediyeler. Tiryakisi olduğum sevgili kardeşlerim Kanat Atkaya ve Ayşe Arman bile yoldan çıkıp yerel seçime daldılar. Tavsiye ederim, internette bulup, mart ayı içinde, o özel üslupları ile yazdıkları seçim yazılarını okuyunuz.

Hal böyle olunca ben de köşe yazarı olarak, seçim yazısı yazmak istemez miyim ? Elbette isterim de, benim “fincancı katırlarım” var…

Adamın biri vatandaşlık görevi olan oy verme işini ciddi olarak ele alıp önce kendisini eğitmiş. Bütün detayları ile konuyu inceleyip, sorup soruşturup gereken bilgileri almış. Sıra eşine gelmiş, kendi halinde bir ev hanımı olan kadıncağız parti seçiminden, oy pusulalarının ayrımlarına kadar hiç ilgisi olmayan bu konuları güçlükle de olsa öğrenmek için elinden geleni yapmış. Erkek seçimden bir gün önce hanımı sıkı bir denetime sokarak, kontrollerini yapmış, her şey tamam. Ertesi gün sandık başına gidip, vatandaşlık görevini yerine getirip evlerine dönmüşler. Hanım hemen güzel bir çay demlemiş. Eşine çayı ikram ederken, adamın gözü kadının avuç içine takılmış ki, biraz dağınık şekilde “EVET” yazıyor. “Hanım bu ne iştir” diye yerinden fırlamış, kadıncağız bütün saflığı ile “ne yapayım üç defa vurunca biraz karıştı” demiş.

Bana anlatan arkadaş, ters tutulan mührün azizliği vak’asının, şehir efsanelerinden olmadığını, şahısları tanıdığını ifade etti, onun yalancısıyım..

7 Nisan 2014 tarihli Hürriyet Gazetesi sayfa: 4

AHMET HAKAN’dan bir alıntı ile seçim yazısı takıntımı noktalamak istiyorum:

MEMUR TEOMAN KAZANIR MIYDI?

Bir memur Teoman vardı…

Hani tapeleri, ifade tutanaklarının, 17 Aralık sürecinin içinden fırlayıp hepimizin içini ısıtmıştı.

Nuh deyip peygamber demeyen, her türlü rüşvet teklifini elinin tersi ile itiveren, “Bize para işlemez koçum” diyerek aksileşen memur Teoman…

Siyah-beyaz günlerimizin Münir Özkul’u gibi bir tip. Bal tutup parmağını yalamayan biri…

Kurallardan zırnık sapmayan, etrafa para saçanlara gönlünü zerre indirmeyen, iş bilmez bir memur…

Elinizi vicdanınıza koyup da söyleyin:

Memur Teoman bizim memlekette herhangi bir seçim kazanabilir mi?

Buna muhtarlık da dahil.

Nurlar içinde yatsın sevgili AYTEN ALPMAN, ne güzel söylerdi: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM!..

 

Yorum yazın