Koalisyon
KELİME Fransızca, kökü de Latince “coalitus”; coalitus’un “dostluk”, “arkadaşlık”, “samimiyet” gibi kullanımları var. 1610 yıllarından itibaren Fransızca’da ortakların, paydaşların birlikte gelişmesi anlamında kullanılıyor. Politik jargonda ilk kullanımı da 1700’lerin başları…
Herkes koalisyon yapabilir, kişiler, kurumlar, hatta şirketler ve doğal olarak politik aktörler. Peki her koalisyon sonuç verir mi; ya da her ortak çıkarı olan koalisyon yapmalı mı?
Aslında bu coğrafya “paydaşların birlikte gelişmesi” kavramına hiç de yabancı değil. “İmece” en eski, en geleneksel koalisyon örneklerinden biri değil mi? Çoğumuzun geçmişinde yer alan konut kooperatifleri, ya da hanımların altın günleri? Çoğu sivil toplum kuruluşunun türlü konulardaki imza kampanyaları da koalisyonun değişik örnekleri değil mi?
Uzatmayayım. İsteyince yapıyoruz. Zaten yapmaya da alışığız. Yaptığımızda sonuç aldığımızı da biliyoruz. Ee, o zaman neden korkuyoruz? Neden özellikle uzlaşmamak üzerine koşullar üretiyoruz? Neden olası koalisyonları güç gösterisi haline dönüştürüyoruz?
Çünkü toplum önünde söylediklerimizle kapalı kapılar arkasında konuştuklarımız farklı; çünkü hala vicdanımız, beynimiz ve ağzımızı senkronize edemiyoruz; çünkü hala öznel ve nesnel doğruları sonsuzda birleştirebilecek sağduyumuz ve öngörümüz yok.
Koalisyon mutlaka olmalı mı ya da hiç olmamalı mı benim konum değil. Aynı şekilde işlerin tek elden yürütülmesi konusunda da olumlu ya da olumsuz bir önyargım yok. Her iki seçenek de durumsal benim için. O an için ne gerekiyorsa o olmalı. Hedef ve yöntemler doğru, hesap verilebilir ve denetlenebilir olduğu sürece aslında önemi de yok işlerin tek başına ya da birlikte yapılıp yapılmadığının.
Çok iyi yapılanmış bir kurumda her bir sorumluluk ayrı kişilere verilip, süreçler makine düzeninde yürütülüp inanılmaz iş sonuçları alınabilir; benzer başka bir yapıda kurumun batışının nedeni de olabilir bu görev dağılımları. Ne aile şirketleri var ki her şeye tek kişi karar vermesine rağmen yüzyılı aşan ömürleri ile marka olurlar; onlarla aynı zamanda kurulan bazı diğerleri o tek kişinin yanlış kararları, işletme körlüğü yüzünden çoktan tarihin sayfalarına gömülmüşlerdir.
Peki neden koalisyon kötü bir şeymiş gibi sunuluyor çokça? Çünkü çıkarların uyumlu hale getirilmesi, ortak çıkarlar üretilmesi, herkesin kendi için bir değer görebilmesi, karşılıklı saygı ve anlayış zor, ödün verebilme inceliği ve ortaklık duygusu yok genelde taraflarda; onlarda olsa bile onları destekleyenlerde yok.
Bu yüzden zordur Türkiye’de şirket birleşmeleri veya satın almalar. Bir sürü aile şirketi, KOBİ’ler, aslanlar, kaplanlar vardır ama kimse ile ortaklığa giremezler. Ne ellerini kasadan çekmek isterler, ne de imzalarını bir başkası ile paylaşmak.
Bu yüzden kentin her mahallesi Anadolu’nun farklı diyarlarının adları ile anılır. Şehrin her yerinde aynı coğrafyadan gelenlerin birlikte yaşadığı sokaklar olur, başka yerlerden gelenlere yaşama fırsatı verilmeyen.
Bu yüzden spordan çok sporcuları konuşuruz günlerce. Sporun birleştiriciliği, takımların performansı, gelişimi kimseyi ilgilendirmez, yıldız oyuncunun eşi ya da arabasıdır gündemi meşgul eden.
Yukarıda değindiğim “herkes için bir değer”, “karşılıklı saygı ve anlayış”, “ödün verebilme” ve ortaklık duygusu” kavramlarını yaşamın dilediğiniz alanına koyun ve sonra kendi puanlarınızı verin o alandaki davranış biçimlerimize; aklıma ilk gelenler Trafik, Eğitim, Vatandaş-Devlet veya Vatandaş-Toplum ilişkileri, Komşuluk, Çalışma Arkadaşlığı vs.vs. Puanlamanızı bitirdikten sonra da şu soruyu sorun kendinize: “Sorun koalisyonun kendisinde mi yoksa o koalisyonu oluşturanlarda mı?”
Bir görüşe göre mutlu bir toplum yönetimlerin sonudur, toplum mutlu ve huzurlu bir yaşama kavuştuğunda kendisini yönetecek bir hükümet gereksinimi kalmaz anlamını da çıkarabiliriz bu görüşten. Belki de birileri kendilerine olan gereksinim sürsün diye başkaları ile uzlaşmaktan, sorumluluk paylaşmaktan, birlikte çalışmaktan uzak duruyorlar.
Görüşmek üzere.