İsviçre çakısı
EVDE küçük bir elektrik sıkıntısı var. Henüz nereden kaynaklandığı bulunamayan kaçak nedeniyle giyinme odasının sigortası atıyor, devreye alındığında da evin tüm elektriği ana şalterden gidiyor.
Odayı kullanmamak olmaz, hele de evden çıkış ve giriş saatlerinin karanlık saatler olduğu bu kış günlerinde renk ve uyum konusunda ciddi riskler var.
Ama eloğlu imdada yetişiyor hemen. Telefonumdaki fener ışığını çalıştırıyorum, düzüyorum kıyafetlerimi.
Sadece fener mi? Yolunu mu kaybettin, başlat harita uygulamanı; randevularını mı unuttun, haydi takvime, güzel bir manzara mı hemen fotoğraf makinesi, hesap makinesi, tüm sosyal siteler, elektronik posta, kısa mesaj, hava ve yol durumu, sözlük, hangi filme gideyim, yolculuğum için otel & uçak rezervasyonlarım, haa biraz da alışveriş yapayım, sonra da biraz müzik dinlerim bu arada…
Bu “İsviçre çakısı” benzeri becerikli aletler işe yarıyor gerçekten. Öte yandan bir süredir trafikte ellerindeki cihazlar ile boğuşurken araç sürmeye çalışanlar ile sorunum var. Öndeki aracın dikiz aynasına bakıyorsun, aynada kafası öne eğik, ne yolla, ne etrafı ile ilgili insanlar. Ne kendi canı, ne de etrafındaki umurunda!
Bu “çok görevli” yaşamlarda bireylerin etkin zekasının 10 puan kadar düştüğü bilimsel olarak kanıtlanmış bu arada. Yani ortalama bir bireyin zekası 100 ise araç kullanırken elektronik posta okumaya çalışıyorsa, ya da bilgisayarında bir tabloya konsantre olmuşken odaya giren bir çalışma arkadaşının sorusuna yanıt vermeye çalışıyorsa zekâ anında 90’a düşüyor.
Durum böyle olunca bulundukları ortamdaki rollerini unutup ya da yaptıkları asıl işleri esnasında bölünüp ellerindeki akıllı cihazlara yönelen tüm bireylerde benzer bir zeka düşüşü olduğunu var saymak yanlış olmaz, geçici olsa da kolektif bir aptallaşma.
Öte yandan bu çok görevli yaşamı benimsemiş bireylerin şöyle bir iddiası da var, “her şeye yetişiyorum, her konuyu hallediyorum”. Yine araştırmalar gösteriyor ki aslında durum tam öyle değil.
Bundan 20 yıl önce de aileler, ebeveynler, çocuklar, arkadaşlar, dostlar, hobiler, kariyerler vardı ama mesela tatil ya da uçuş planlarını sizin adınıza yapmaları için seyahat acentelerine delege ederdiniz; yemek yiyeceğiniz restoran seçimi için düz bir ekran karşısında düzinelerce dakikayı tüketmek yerine güvendiğiniz bir dost ile 1-2 dakika konuşmak yeterdi, işinizi yaparken sizi bölen ne “acil” ya da “spam” elektronik postalar, ne her türlü tuhaf ses ile gelen SMS ve uyarılar yoktu; o an yanıtlamak istemediğiniz bir arama sizi bu kadar rahatsız ya da tedirgin etmiyordu; haftanın birkaç saatini istemediğiniz arama ya da ilgilenmediğiniz pazarlama mesajlarından nasıl kurtulurum diye geçirmiyordunuz. Ve bu iletişim bomdardımanından tasarruf ettiğiniz hatırı sayılır süreyi işiniz, aileniz, hobileriniz ile doldurabiliyordunuz. Yani “ne marifetli cihaz, tüm yaşamımı sürdürebiliyorum” değil aslında; yaşamın çok önemli olabilecek başka şeylerinden feragat edip bir kısmı gereksiz, bir kısmı zamansız, faydasız süreçler ile meşgul ediyoruz kendimizi.
Aynı anda birçok şeyi yapıyor olmak gibi görünen durum belki de aynı anda birçok şeyi yapamıyor olmak gibi sonuçlanıyor. Ne telefonun öbür ucundaki kişi ile nitelikli ve verimli bir görüşme yapabiliyorsun çünkü ilgin ve önceliğin ekrandaki banka hesap hareketlerinde; ne o gönderdiğin elektronik posta karşı tarafa gerçekten aktarmak istediklerini yansıtabiliyor çünkü o mesajı yazarken evdeki tesisatçının neler yaptığını dinlediğin bir telefon görüşmesi yapmaktasın; hatta belki gerçekten ihtiyacın olan bir ürün/hizmet tanıtımını kaçırıyorsun aynı konuda gelen düzinelerce mesajın her birine aynı ilgiyi gösteremediğin için.
Sözün özü; geçmişte 10 kişinin yaptığı işleri tek başına yapmaya kalkan bireyler ne işlerine, ne aile ve dostlarına, ne de hobilerine hak ettikleri ilgi ve zamanı ayıramıyor diye düşünüyorum. Teknoloji ve iletişim, yenilik vs hepsine “evet” ama çok şey yapıyorum sanırken hiçbir şeyi layıkıyla yapamamaya “hayır”.
Görüşmek üzere.