İlginç sigortalılar…

Geçen sayıda “ Anılar” başlığı ile bu köşede hasar servisinde yöneticilik yapan biri olarak başımdan geçen iki olayı anlatmıştım. Bazı sigortacı dostlar aradı “ sende daha çok anı vardır devamını bekliyoruz” deyince isteklerini kırmadım. Öyle ise anılar denizine dönüp anlatalım.

 FALÇATALI RAMAZAN

Türk sigortacılık sektöründe ilklere öncülük eden Emek Sigorta 1990’lı yıllarda “ Tele Sigorta” adı ile otomobili  görmeden telefon ile kasko sigorta poliçesi yapmaya başlamıştı. Sigortalıların çok kolayına gelen bir işti. Acenteye ya da bir şirkete gitmeden poliçeni yaptırıyorsun ve primini de kredi kartı ile ödüyorsun.

Telefon ile poliçe yapma işi çok tutmuştu. O kadar çok talep vardı ki bunun için ayrı bir departman açıldı ve ayrı bir binada hizmet vermeye başladı. Tele sigorta o kadar çok üretim yapıyordu ki acentelerimiz “bizim işlerimize engel oluyorsunuz” diye şikayet bile ediyordu.

Üretim iyiydi ama bir taraftan da yağmur gibi hasar yağıyordu. Bu çok doğaldı. Sigortacılıkta her üretimin istatiksel olarak hasar adedi bilinir. Fakat bu yağan ihbarlar arasında suiistimal hasarları da artma eğilimindeydi. Hele bunlardan birine şahit olduk ki şu an yaşananlar film şeridi gibi gözlerimin önünde.

Lüks bir otomobili olan sigortalının 40 gün içinde araç teybi üç kez çalınınca “yok artık” dedik. Biz bunu der demez dördüncü kez teyp çalınma ihbarını aldık. Bu kez hasarın ekspertizi için deneyimli ve çok sayıda şirket ile çalışan bir eksperi görevlendirdik. Birkaç gün sonra olayın rengi anlaşılmıştı. Sigortalı Ramazan isimli genç bir sigortalıydı. Ağır hasarlı lüks bir aracı satın almış bu araç ile üç sigorta şirketini dolandırmış biz ise dördüncüydük.

Eksper, şirketlerden hasar belgelerini toplamış ve Ramazan’ın yalanını ortaya çıkarmıştı. Belgelere baktığımızda şaşkınlığımızı gizleyemedik. Hepsi dört dörtlüktü. Karakol müracaatları beyanlar, görgü tespit zabıtları ve tutanaklar şüphe uyandırmayacak kadar mevzuata uygundu. İşin ilginci hepsi aynı görevliler ve aynı semtin karakolu.

Bu arada Ramazan günde üç kez arayıp tazminatın ne zaman ödeneceğini soruyordu. Biz olayın bir suiistimaller dizisi olduğunu ortaya çıkarınca Ramazanı şirkete çağırıp durumu anlatarak ödenen tazminatları geri iade etmez ise yasal yollara başvuracağımızı söyleyecektik.

Ramazan hasarı için arayınca ben onu şirkete davet ettim. Ertesi gün öğlen yemeğine yakın bir genç geldi. Hiç unutmuyor mavi eşofman giymiş zayıf kara kuru sakin efendi görünümlü biriydi.

Ramazan karşıma oturdu. Ben uygun bir şekilde durumu izah edince o sakin genç bir anda canavara dönüştü. Saniye içinde eşofman üstünün ve atletinin havada uçtuğunu gördüm. “ Laaaaaaaaaaaaan” diye bir nağara attı ve cebinden çıkardığı falçata ile göğsünü doğramaya başladı. Yüzü gözü her yeri kan içindeydi.

Hiç böyle bir tepki beklemediğim için şaşkınlıktan ve şoktan donup kaldım. Bütün şirket benim masama doğru koşuyordu. Ramazan bir taraftan kendini doğruyor bir taraftan da tehditler yağdırıyordu “bana kimse sahtekar diyemez benim hasarımı ödemezseniz kendimi öldürürüm”

Neyse sekreterler anında güvenliği aramışlarda gelen pehlivan gibi çocuklar bunu paketleyip karakola götürmüştü. Bu arada olayı duyan genel müdür beni çağırdı ve ne olduğunu sordu. Ben de dosyayı anlattım. Dedi ki “poliçeyi iptal edin bu delinin parasını da verin olay basına filan yansımadan çözülmüş olsun” Ben olmayan dördüncü teybin parasını iki gün sonra bankaya havale ettim. İş kapandı savcılığa da şikayet etmedik.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra kapıdaki görevliler yaşlı bir adamın beni görmek istediği söyledi. Ben de yukarı gelsin görüşelim diye haber verdim. Ufak tefek sevimli bir amca. Buyur ettim karşıma oturdu dedi ki “evladım lafı hiç uzatmayacağım ben Ramazan’ın babasıyım.” Ramazan adını duyunca tüylerim diken diken oldu.

Boynunu büktü evladım biz doğma büyüme İstanbulluyuz. Oturduğumuz  semtte esnaflık yaparız bizi tanımayan yoktur. Aile olarak bugüne kadar kimseye zarar vermedik. Ama biz bu oğlanla başa çıkamıyoruz. Uyuşturucudan dolandırıcılığa kadar yapmadığı iş yok. Annesi üzüntüden öldü.

Sizden ricam olayı savcılığa yansıtmayın bunun o kadar çok vukuatı var ki bir de bu sigorta işleri üstüne eklenmesin. Allah billah aşkına çocuğunuz var ise onun başı için rica ediyorum dedi. Savcılığa şikayet etmeyeceğimizi söyleyip yaşlı adamı gönderdim ama yalvaran bakışlarını hiç unutmadım.

Yorum yazın