Hüzünlü bir İstanbul gezisi
BUGÜN erken kalkıp internet üzerinden gazeteleri hatim ettikten sonra oturduğum koltuktan çalışma masama baktım, acaba çalışsam mı çalışmasam mı diye düşündüm… Camdan dışarı baktım hava muhteşem, ışıl ışıl bir sonbahar havası var… Amaaaan bugün çalışmasam ne olur diyerek kendimi dışarı attım…
İstanbul’un hangi yakasını gezip tozsak diye düşünürken aklıma eski bir İstanbullu dost geldi, sıcaklar nedeni ile Zeytinburnu tarafında yatmakta olduğu huzur evinde kendini ziyaret edememiştim… Gidip onu ziyaret etmeye karar verdim…
Biliyorum ziyaretinde geç kaldım ama bu yaz sıcaklar gerçekten çok bunalttı. Özellikle bizim gibi kalp vurgunu yemiş ve otomobil kullanmak istemeyenler Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken kırk kez trafik kabusunu düşünmek zorunda. Hele de şansınıza yollarda bir kaza olmuş ise araç içinde üç dört saat mahsur kalmanız kaçınılmaz. Bu durum ise sıcaklarda hiç çekilmez oluyor.
Biz de trafik karmaşasına girmeden püfür püfür Boğaz havasını alarak arabalı vapur ile Harem’den Sirkeci’ye geçtik. Fırsat bu fırsat arabalı vapurdan inince hemen Sarayburnu tarafından Gülhane Parkı’na giriş yaptık…
Gülhane Parkı’na adım atar atmaz düşsel bir yolculuğa başladım…Buraya beni babamın ilk kez getirişini anımsadım, o zaman burası hayvanat bahçesi ve piknik alanıydı… Aslan, kaplan ve yırtıcı hayvanların dışında “Mohini” isimli bir fil bile vardı…
Tüm İstanbul’u seyretme imkanı olan Topkapı Sarayı hazine dairesinin altındaki terasta oturduk. Muhteşem bir görüntü…Demli çaylar eşliğinde İstanbul bize tebessüm ediyor… Roma, Bizans, Ceneviz, Latinler, Osmanlı, Cumhuriyet hepsi iç içe geçmiş her dönemden bir İstanbullu el sallıyor bize…
Gülhane Parkı’ndan yola çıkıp sahilden Zeytinburnu’na doğru hareket ettik… Balıklı Rum Hastanesi yeşilin güzelliği yanında hüznün ve yalnızlığın her köşeye sindiği eski bir İstanbul yerleşkesi. Arabamızı park edip huzurevinde olan yaşlı sigortacı dostumuzun (Argiri Kukulamati) yattığı kata çıktık…
Ama bizi ilginç bir sürpriz bekliyordu, kendisi çok kısa süre önce yaşamını kaybetmiş… Daha hastaneye girerken bizlere çöken hüzün boşuna değilmiş… O kattaki yöneticiler çok üzüldüğümüzü görünce bizi konuk ağırlama bölümüne alıp çay ikram ettiler…
Tesadüfen Bay Argiri’yi tanıyan ve uzun süredir orada yatan hasta yakını iki güzel insan ile tanıştık… Bayan Rita ve Bayan Romina…İstanbul’un gerçek sahibi Bizans kültürünün mirası bu değerli vatandaşlarımızın milyon ile ifade edilen sayıları kala kala 2025 kişi kalmış…
Yine düştük yollara, bu kez hüznümüzü dağıtmak, Anadolu yakasından eski İstanbul’a bakmak için Üsküdar’a geldik, en güzel manzaralı nokta olan Kız Kulesi önündeki Filizler Lokantası’na oturduk… İstanbul sanki buradan daha çok hüzün yayıyor… Her şeye rağmen hayat devam ediyor ve de çok güzel…
Timuçin Alpay’a Bay Argiri’den kalan son hatıra…