
Hayat sigortası yeniden tasarlanarak köklü bir dönüşüme girecek
McKinsey & Company’nin hayat sigortacılığının geleceğine yönelik hazırladığı raporda, hayat sigortasının yeniden tasarlanarak köklü bir dönüşüme gireceği belirtilirken, sigorta şirketlerinin büyümeyi nasıl hızlandırabilecekleri ve performans hedeflerini nasıl aşabilecekleri ele alınıyor.
Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company’nin hayat sigortacılığının geleceğine yönelik hazırladığı rapor, sigorta şirketlerinin büyümeyi nasıl hızlandırabileceklerine ve performans hedeflerini nasıl aşabileceklerine odaklanıyor. Raporda, hayat sigortası sektöründe etkili olan başlıca güçler, sigorta şirketlerinin uyum sağladığı çeşitli yöntemler ve hayat sigortacıları ile paydaşların ileriye dönük olarak değerlendirebilecekleri fırsatlar ile iş modelleri için temel çıkarımlar ele alınıyor.
FIRSAT VE ENGEL YARATAN 4 ÖNEMLİ GÜÇ
Son 10 yılda, hayat ve emeklilik sektörünün artan bir istikrarsızlık yaşadığı belirtilen raporda, fırsat ve engelleri yaratan 4 büyük gücün önümüzdeki 10 yılda sektörü küresel olarak şekillendirmeye devam edeceği ifade ediliyor. Raporda, fırsat ve engelleri yaratan bu güçler şu şekilde sıralanıyor:
1. Kişisel riskler için artan farkındalık ve devletin sağlık ile emeklilikteki fon açıkları sigortacılar için bir fırsat yaratıyor
Kişiler, gelecekteki sağlık ve emeklilik maliyetlerinden kişisel olarak sorumlu olduklarının farkına varıyor. Gelişmiş ekonomilerin hükümetleri daha fazla borçlu hale geldi. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya gibi hükümetlerin sağlık ve emeklilik programları sıkıntılı durumda. Finansman açıkları, yaklaşık olarak 41 trilyon dolarlık bir küresel emeklilik açığıyla sonuçlanıyor. Ancak bu durum, sektördeki sigortacılar için fırsat yaratıyor.
2. Hayat sigortacıları kuyruk rüzgârlarını kullanarak büyüme fırsatlarını yakalayabilir
Merkez bankaları enflasyonu kontrol altına almaya çalışırken, nominal faiz oranları yakın gelecekte yüksek kalmaya devam edecek. Bu durum, son 20 yılda görülen aşırı düşük nominal oranlardan oluşan durumla keskin bir zıtlık oluşturuyor. Büyüme fırsatlarını yakalamak için bu kuyruk rüzgârları kullanılabilir.
3. Teknolojinin artan rolü
Dijital teknolojiyi geleneksel ürünlerle entegre etme isteği de dahil olmak üzere, hizmet düzeyi söz konusu olduğunda müşteri beklentileri de artıyor. Bu nedenle birçok şirket, bulut bilgi işlem ve uygulamalı yapay zekâ gibi yeni nesil teknolojilere ayak uydurabilmek için iş modellerini değiştirdi ve daha çevik çalışma yöntemlerinin yanı sıra yeni yetenek keşfetme stratejileri kullandı.
4. Asya ekonomilerinin yükselişi
Asya’da ve diğer gelişmekte olan ekonomilerde yeni bir orta sınıf oluşmaya başladı. Çin, Hindistan ve Güneydoğu Asya’da orta sınıf nüfusun 2030 yılına kadar 1,2 milyar kişiye ulaşacağı ve toplam küresel nüfusun yaklaşık %14’ünü oluşturacağı tahmin ediliyor. Ancak yenilenen jeopolitik riskler ve endişeler göz önüne alındığında, bu fırsatların tüm potansiyelini kullanmak kolay olmayacaktır.
Raporda, bu güçlerin değer yaratma kaynaklarını dönüştürerek ve yapısal değişiklikleri hızlandırarak sektör performansını etkilediği vurgulanırken mevcut dinamiklere ise yeni bir bakış açısı kazandırdığı ve dönüşüm için harekete geçmenin zorunlu hale getirdiği belirtiliyor.
PRİM BÜYÜMESİ GERİDE KALDI
Hayat sigortasında gerçekleşen nominal GSYİH büyümesinin, prim büyümesini çok geride bıraktığına dikkat çekilen raporda, hayat sigortacılarının büyüme ve getiri sağlayan çeşitli zorluklarla karşılaştığına değiniliyor. Son 20 yılda ekonomiler, sigorta primlerinden daha hızlı büyüdü ve bu da sigorta şirketlerinin faaliyet gösterdikleri ekonomilerle aynı oranda büyümediğini gösteriyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da, nominal GSYİH son 20 yılda %4 büyüse de prim büyümesi %2’lik bir oranda gerçekleşti. Asya’da (Japonya hariç), ise ekonomiler yıllık %10 büyürken, primler sadece %3 oranında arttı.
Sektörün, sermaye maliyetini aşan getiriler elde etmek için mücadele ettiğinin altı çizilirken, aynı dönemde sermaye maliyetinden sonra kârlı getiri elde etmek için de mücadele ettiği vurgulanıyor. Ayrıca sigortacıların aynı zamanda performanslarını emsallerine göre değiştirmekte zorlandıkları da ifade ediliyor.
Diğer sektörlerle karşılaştırıldığında sigortacıların maliyetleri henüz hesaplarına katmadıklarına değinilen raporda, 2003 yılından itibaren hayat branşı için maliyet giderlerinin %23, mülk ve kaza branşı için %5 oranında arttığından söz ediliyor. Bu maliyet artışlarının ise artık ele alınmasının zorunlu bir hale geldiği belirtiliyor. Hayat sigortacılarının sermaye piyasalarındaki öneminin azaldığına dikkat çekilen raporda, sermaye maliyetinden sonra getiri eksikliği, yavaş büyüme, kazançlarda yaşanan yüksek dalgalanma, risklerin, kazançların ve değer kaynaklarının şeffaf olmaması, bireysel sigortalarda performans hareketliliğinin olmaması, küresel hayat sektörünün başta kamu piyasaları olmak üzere yatırımcılarla olan ilgisini kademeli olarak kaybetmesine neden olduğu aktarılıyor.
DEĞER KAYNAKLARI HOMOJEN DEĞİL
Hayat sigortası sektöründeki değer kaynaklarının homojen olmadığı belirtilen raporda, genel olarak sektör performansı iyi olmasa da dünya genelinde bazı dikkate değer büyüme ve fırsat cephelerinin olduğu kaydediliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde piyasa performansının yanı sıra basit, temel koruma sağlayan ürünlerin 2021 ile 2026 yılları arasında %5’ten fazla büyümesi bekleniyor. Ayrıca sigortalının riskinin çoğunu veya tamamını karşıladığı piyasa odaklı ürünlere olan ilgisinin ise %5 oranında düşeceği tahmin ediliyor. Şirketler, “küresel bir sigortacı” olmanın ne anlama geldiğini yeniden düşünmeye başladı. Tarihsel olarak hayat sigortacıları, piyasa payını genişletmek ve ciro büyümesini desteklemek için kendi piyasalarına benzer (coğrafi olarak daha yakın olan) piyasalara yöneldiler. Teknolojik gelişmeler küreselleşme sürecini hızlandırdıkça sigortacılar portföylerini çeşitlendirmek ve değerlemelerini artırmak için küresel olarak, özellikle Asya’ya doğru genişlemeye başladı. Dünya ekonomisi değiştikçe, sigortacılar da çeşitli bölgelerde faaliyet göstermenin risklerini ve maliyetlerini değerlendiriyorlar.
Rapora göre, geçtiğimiz 10 yılda hayat sigortası sektörünü cazip bulan, tamamen veya kısmen alternatif varlık yöneticilerinin sahip olduğu özel sermaye destekli platformlarda artış görüldü. Amerika Birleşik Devletleri’nde özel sermaye destekli platformlar, genel hesap rezervlerinde yaklaşık 292 milyar doları oluşturuyor ve sektör payının yaklaşık %9’unu oluşturuyor. Bu platformlar ayrıca bazı yeni nesil iş kategorilerinde de önemli pazar payına sahip.
Dağıtımdan kazanç akışlarının gücünün farkına varan yatırımcılar, komisyoncular, bağımsız pazarlama kuruluşları ve saha pazarlama kuruluşları gibi dağıtımcılar, 2010’dan beri hayat sigortası şirketlerinin toplam hissedar getirisinin 2,6 katını ürettiler ve şu anda hayat sigortası muadillerinin kazancının yaklaşık 2,8 katıyla işlem görüyorlar. Rapora göre, sektör aynı zamanda daha bağımsız dağıtıma doğru yapısal bir değişim yaşıyor. Pek çok sigorta ürününün ticarileştirilmesi ve sigorta dağıtıcıları tarafından sunulan açık teknoloji mimarisi ve seçenekleri nedeniyle birçok şirket, bağımlı dağıtımdan uzaklaştı. Amerika Birleşik Devletleri’nde üçüncü taraf dağıtıcılar giderek daha baskın hale geldi ve pazar paylarını 2010’da %49’dan 2021’de yaklaşık %55’e çıkardı. Avrupa ve Asya’da da üçüncü taraf dağıtımcılarda -daha küçük de olsa- benzer bir artış görebiliriz. Aynı zaman diliminde, Avrupa pazar payını %17’den %18’e, Asya’da ise pazar payını %8’den %11’e çıkardı.
HAYAT SİGORTASININ YENİDEN DÖNÜŞÜMÜ
Sigortacıların yatırımcılar gibi önümüzdeki yıllarda kendilerine sunulan çok sayıda seçeneğe sahip olacağı belirtilen raporda, sigorta şirketlerinin yakın gelecekte önceliklerini nasıl değiştireceği ve farklı sigorta modellerinin yatırımcılarının hedeflerini en iyi şekilde nasıl karşılayabilecekleri açıklanıyor.
DEĞER YARATMAK İÇİN AYRIŞTIRILMIŞ 4 İŞ MODELİ
Geleneksel olarak sigortacılar, bireysel koruma ve emeklilik gibi cazip ürün ve pazarları belirleyerek bu ürün ve pazarları desteklemek için uçtan uca değer zincirlerini yapılandırarak kâr ve büyüme elde ettiler. Değer zincirinin çoğuna sahip olmak; operasyonları basitleştirmek ve müşteri deneyimi üzerindeki kontrolü sürdürmek için önemliydi. Bugün sektör, değer zincirine yönelik bu yaklaşımı “ürün gruplaması ve fonksiyonel ayrıştırma” ile yeniden değerlendiriyor.
Sigortacılar ayrıca ürün raflarını genişletiyor ve geliştiriyor, ürünlerini geleneksel ürünlerden ekonomik açıdan daha ‘hafif ’ ürünlere kaydırıyor ve daha basit, daha entegre bir müşteri deneyimi yaratmak için dağıtım noktalarını birleştiriyor.
İleriye bakıldığında, sigortacılar değer zincirlerini giderek daha fazla “ayrıştıracak” ve değer kaynakları yaratırken farklılığa odaklanacak. Bu değişiklik sırasında ise 4 sigorta işlevi merkezde yer alacak: Ürün tasarımı ve underwriting, bilanço yönetimi, dağıtım, teknoloji ve yönetim. Sigortacılar, iş modellerinin güçlü yönlerinin bu 4 işlevle nasıl eşleştiğini belirlemeliler. Sonuç olarak; hayat sigortası şirketleri, geleneksel iş modellerini yeniden değerlendirerek daha geniş eğilimlere ve sektördeki değişimlere yanıt verdi. Sektör, önümüzdeki yıllarda sermaye maliyetinden sonra getiri, jeopolitik riskler gibi kalıcı zorluklarla ve ayrıca yüksek enflasyon ve dalgalı makroekonomik ortamlar gibi yeni zorluklar ve belirsizliklerle karşı karşıya kalacak. Bununla birlikte, paydaşlarının beklentilerini karşılamak için ayırt edici yeteneklerini tanımlayabilen, bunlara yatırım yapabilen ve bunlardan yararlanabilenler için yeni fırsatlar var. Sonuç olarak, değişen bir sektör ortamı, sigorta şirketlerinin nerede ve nasıl değer ürettiklerini dönüştürerek mevcut performans zorluklarının üstesinden gelmelerine olanak sağlayabilir.