Eski şahıs (hayat) sigorta poliçeleri kapsamındaki ödemelerin vergilendirilmesinde değişiklik

BİRİKİMLİ şahıs (hayat) sigorta poliçeleri kapsamında, sistemden ayrılanlara yapılan ödemelerin vergilendirilmesi 2001 yılındaki 4697 sayılı Kanun değişikliği  ile değişmiş olup, Gelir Vergisi Kanunu’na eklenen  geçici madde uyarınca, 7 Ekim 2001 öncesinde düzenlenen poliçeler kapsamında yapılacak ödemeler  değişiklik öncesi Kanun hükümlerine göre, bu tarih ve sonrası düzenlenen poliçelere bağlı ödemeler ise yeni hükümlere göre vergilendirilmektedir.
Yeni düzenlemelerde, birikimli hayat sigortası kapsamında  yapılan ödemelerden elde edilen gelir menkul sermaye iradı sayılmakta ve tevkifat (kesinti) suretiyle vergilendirilmektedir.  İrat tutarı; varsa fesih ve iştira kesintisi indirilmeden önceki birikim tutarından, yatırıma yönlendirilen tutar indirilerek bulunmaktadır. Tevkifat uygulaması nihai vergileme olup, bunların ayrıca yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyanı söz konusu değildir.
Buna karşılık, 7 Ekim 2001 öncesinde düzenlenmiş olan poliçeler kapsamında yapılan ödemelerin vergilendirilmesi farklıdır. Şöyle ki; Türkiye’de kain ve merkezi Türkiye’de bulunan sigorta şirketince (10 yıl süreyle prim ödenmiş olması kaydıyla) ödenen aylıklarda ve toptan yapılan ödemelerde, ödemenin en yüksek devlet memuruna ödenen en yüksek ödeme tutarını aşan kısmı ücret geliri olarak tevkifata tabi tutulmaktadır. (Gelir Vergisi Kanunu Madde: 23/11, Madde: 25/3) Bunun altında  kalan ödeme tutarı ise vergiden istisnadır. 10 yıl süreyle prim ödemeden ayrılanlara yapılan toplu ödemenin sigortalının yatırdığı mevduatı aşan kısmı  ise alacak faizi olarak elde edence yıllık beyannamede menkul sermaye iratları içinde beyan edilecektir. (Bunlarda vergi tevkifatı yapılması söz konusu değildir)
İstisna ve dolayısıyla vergiye tabi tutarın hesaplanmasına esas olarak en yüksek devlet memuru olan Başbakanlık Müsteşarı’na ödenen en yüksek aylık veya ikramiye tutarı dikkate alınmaktadır. 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunundaki; 30 fiili hizmet yılından sonraki sürenin ikramiye hesabında dikkate alınmayacağına dair hüküm uyarınca en yüksek devlet memuruna yapılacak en yüksek ikramiye tutarı  bu süreyi aşmayacak şekilde hesaplanmakta ve dolayısıyla  sigorta şirketlerinin ödemelerindeki istisna tutarı olarak dikkate alınmaktaydı. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin 25.12.2014 tarihli 2014/195 sayılı Kararı ile bu hüküm iptal edilmiştir.  7.1.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan karar aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Söz konusu iptal Kararı ile birlikte, 7.10.2001 öncesinde düzenlenmiş olan poliçeler kapsamında sigorta şirketlerinin yapacağı toptan ödemede istisna tutarının ne şekilde hesaplanacağı tereddüt konusu olmuştur. Türkiye Sigorta Birliği (TSB) konuyla ilgili olarak vergi idaresinden görüş talep etmiş, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 3.9.2015 tarihli cevabında; iptal kararı sonrasında en yüksek devlet memuruna ödenecek tutar 30 yıl yerine çalışılan süre  kadar olacağından, çalışılan süre dikkate alınarak bu süreye isabet eden en yüksek devlet memuru alacağının en yüksek miktar olarak dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi iptal kararı esas itibariyle kişiler lehine bir karar iken, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bu görüşü birikimli hayat sigortalarından 30 yıldan önce ayrılanlar açısından (istisna tutarının düşmesi sonucu) kendileri aleyhine bir durum oluşturmaktadır. Öte yandan, iptal kararı öncesinde sigorta şirketinden toplu ödeme alanlar ile iptal kararı sonrasında toplu ödeme alanlar arasında da vergileme açısından eşitsizlik ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, istisna Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bu görüşü esas alınarak fiili süreye bağlı olarak hesaplanıldığında, devlet memurunun emekli ikramiyesine hak kazanabilmek için gerekli olan asgari süre şartı istisnanın alt tutarı olarak kabul edilebilir mi sorusu aklımıza gelmektedir. Gelir İdaresi Başkanlığı’§nın konuyu yeniden değerlendirmesi ve görüşünü gözden geçirmesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.

Yorum yazın