Enflasyonun mali tablolara yansıtılması bir zorunluluk
Hayat pahalılığı ve enflasyon; mali tablolar üzerinde bozucu, yanıltıcı ve tablolardan faydalanacaklar için yeterli bilgi içermeme etkisi içeriyor. Konu hakkında görüşlerini paylaşan EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri ve Vergi Bölümü Şirket Ortağı Levent Atakan, “Sigorta şirketleri uluslararası muhasebe standartlarını esas alarak hareket ettiklerinden dolayı enflasyonun mali tablolara etkisinin standartlara uygun olarak yansıtılması bir tercihten ziyade zorunluluktur” dedi.
Son dönemde hayat pahalılığı konusu ülkemizin gündeminde üst sıralarda yer alıyor. Sigorta şirketleri için de bu konu oldukça önem taşıyor. Çünkü hayat pahalılığı enflasyonun varlığına işaret ediyor. Bu, mali tablolar (gelir tablosu/ bilanço) üzerinde de bozucu, yanıltıcı ve tablolardan faydalanacaklar için yeterli bilgi içermeme etkisi içeriyor. Konu hakkında görüşlerini paylaşan EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri ve Vergi Bölümü Şirket Ortağı Levent Atakan, bu durumun sigorta şirketlerinin işlemlerini düzenleyen diyebileceğimiz Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), Kamu Gözetim Kurumu (KGK) ve Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) gibi birçok kurumun ilgi alanında olduğunu söyleyerek, şu açıklamalarda bulundu: “Sigorta şirketleri uluslararası muhasebe standartlarını esas alarak hareket ettiklerinden dolayı enflasyonun mali tablolara etkisinin standartlara uygun olarak yansıtılması bir tercihten ziyade zorunluluktur.
Yurt dışında tahvil ihracı yapan ya da borçlanan kurumların birçoğundan yurt dışı paydaşları, enflasyona göre düzeltilmiş tabloları görmek istiyorlar. SEDDK ve KGK nezdinde 2022 yılında başlayan uygulamanın nasıl olacağı ya da olmayacağı konusu ise mevzuat açısından henüz netleşmiş değil.
‘TASLAK TEBLİĞDE BELİRSİZLİK SÖZ KONUSU’
Gelir İdaresi Başkanlığı nezdinde aslında vergi kanunlarında düzenleme mevcut ve konu ile ilgili taslak tebliğ de yayınlanmış durumda. Ancak taraf sigorta şirketleri (finansal kurumlar) olunca bir belirsizlik söz konusu oluyor. Enflasyon muhasebesi sonucunda oluşacak yeni enflasyon etkisi içeren vergi matrahının,
– İş modelini düşük sermaye, yüksek borçla finanse eden ancak aktifleri kuvvetli şirketlerde ödenecek kurumlar vergisini yükselteceğine,
– İş modelini öz kaynaklarıyla finanse eden, yüksek öz kaynağa sahip şirketlerin (sigorta şirketleri gibi) ise kurumlar vergisi matrahlarının azaltacağına yönelik beklenti var. Bu son kısmı 2 yılda gerçek olmayan gelirler ve Türk lirası bazında eriyen sermayeler üzerinden alınan verginin artık alınmaması olarak adlandırıyorum.
Yaşanan büyük deprem felaketi ve yükselen ekonomik kriz nedeniyle (kriz tarafını Türkiye ile sınırlandırmamak gerek, zira Avrupa’da da ekonomik durgunluk hâkim) vergi gelirlerine olan ihtiyaç ortada.
Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek Bey, Meclis’te yaptığı konuşmada finans kurumları için enflasyon düzeltmesi uygulanmayabileceğini söyledi. Burada genel bir değerlendirme yapmak gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin finans sektörü (sigorta şirketleri) çalışanlarının yüksek profilinin, şeffaf ve güvenilir mali bilgi akışlarının istihdam ile vergi gelirlerine sağladığı katkı saymakla bitmez. Dünyadaki rakipleri ile rekabet edebilen bir halde, burada hiçbir sektörde olmadığı kadar yabancı yatırımcı mevcut olduğunu söyleyebiliriz.
Finans kurumları diğer kurumlara göre %5 daha yüksek kurumlar vergisi ödüyor. Ek olarak, vergi teşvikleri ve indirimleri konusunda da ne yazık ki en az faydalanan sektör olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buraya kadar olan kısımların ekonomik bir karşılılığı olduğu iddia edilebilir. Örneğin; güçlü bir sektörün vergi avantajlarıyla desteklenmesi yerine avantajların kritik önemi olduğu düşünülen gelişmemiş başka sektörlere yönlendirilmesi söz konusu olabilir.
Ancak enflasyon düzeltmesi “vergi teşviki” veya “vergi toplama düzenlemesi” değildir, Bunun yerine bir uluslararası muhasebe standardı olup amacı ise mali tabloların gerçek durumu göstermesidir.
Basit bir soru sormak gerekirse, A sigorta şirketinin (yabancı ortaklı bir şirket olsun), USD/EUR vb. olarak 10 yıl önce Türkiye’ye döviz olarak getirdiği sermaye erimedi mi?
‘DÜZENLEMELER HAKKANİYETLİ OLMALI’
Vergi Kanunu düzenlemelerinin hakkaniyet, eşitlik ve adalet ekseni çerçevesinde tasarlanması, popülist yaklaşımlardan kaçınılması gereklilikten ziyade bir şart.
Son dönemde en önemli konulardan biri bu alanda yapılan düzenlemeler ve doğru ekonomik adımlar ile yabancı sermayenin tekrar ilgi odağına girmek. Bu tip bir yaklaşımın yatırım ortamımız açısından olumsuz olacağı açık. Kuralı birine uygulayıp diğerine uygulamama durumu ise hangi gerekçeyle olursa olsun güveni sarsar. Bu noktada canı yanan vergi mükelleflerinin yasal hak arayışları olabileceğini atlamamak gerekir.”