Enflasyon muhasebesi ve UFRS 17 yeniden gündemde
Rafa kaldırılan enflasyon muhasebesi ve UFRS 17 yeniden gündeme geliyor. Her iki uygulama da birtakım avantaj ve dezavantajlarıyla beraber 2023 yılında yürürlüğe girecek.
Enflasyon, en basit biçimde paranın satın alma gücünün düşmesi olarak tanımlanıyor. Enflasyon ortamında mal ve hizmetlerin genel fiyat düzeyi yükselirken paranın satın alma gücü düşüyor. Özellikle gelişmekte olan ekonomileri etkileyen ve hiç istenmeyen bir durum olan enflasyonun neden olduğu olumsuzluklardan birisi de işletmelerin mali tablolarına zarar vermesi. Çünkü işletmelerin bilançosunda yer alan varlıkları genellikle tarihi değerler üzerinden gösterildiğinden enflasyon bilançolarda erimeye sebep oluyor. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (bugünkü adıyla TÜİK) son üç yılın enflasyon rakamlarının toplamının %100’ü aştığını açıklamasıyla ilk kez 2004 yılında uygulanan enflasyon muhasebesi de parasal olmayan kıymetler üzerinde enflasyonist etkinin ortadan kaldırılarak değerinin güncellenmesini sağlıyor. Enflasyon muhasebesi veya enflasyon düzeltmesi 2004’ten sonraki yıllarda ÜFE’deki artış son üç yılda %100’den ve son on iki ayda da %10’dan fazla artmadığı için uygulanamamıştı. Enflasyon muhasebesi rafa kaldırılmış olsa da enflasyon devam ettiğinden iki defa yeniden değerleme yapılma imkânı verilmiş, son olarak da enflasyon düzeltmesinin yapılmadığı yıllarda yeniden değerleme olanağı kalıcı hale getirilmişti. Enflasyon düzeltmesinin amacı finansal tabloların raporlama tarihindeki paranın satın alma gücünden gösterilmesi.
Enflasyon düzeltmesinde aşağıdakiler sırasıyla yerine getiriliyor:
- Mali tabloda yer alan kıymetlerden hangilerinin parasal olmayan kıymet olduğunun tespit edilmesi,
- Tespit edilmiş parasal olmayan kıymetlerin enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarlarının bulunması,
- Bulunan bu tutarların ait oldukları düzeltme katsayılarıyla çarpılması,
- Parasal olmayan kıymetlerin düzeltilmiş değerleriyle, parasal kıymetlerin ise düzeltmeye tabi tutulmaksızın mali tabloda gösterilmesi.
18 YIL SONRA YENİDEN
18 yıl sonra tekrardan gündeme gelen enflasyon muhasebesi, 7352 sayılı Vergi Usul Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 2023 yılına ertelendi. Enflasyon düzeltmesini erteleyen maddeye göre, 2023 yılı hesap dönemi sonu itibarıyla yapılacak enflasyon düzeltmesi neticesinde belirlenen geçmiş yıl kârının vergiye tabi tutulmayacağı ve geçmiş yıl zararının da zarar olarak kabul edilmeyeceği hükme bağlandı.
UFRS-17’Yİ UYGULAMAK ZOR OLACAK
2023 yılında enflasyon muhasebesi yanında sektörü yakından ilgilendiren yeni muhasebe standardı TFRS 17 diğer adıyla UFRS-17 (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) da uygulanacak. Mayıs 2017’de, sigortacıların finansal tablolarının daha kullanışlı olmasını ve sigorta muhasebesi uygulamalarının tüm ülkelerde tutarlı olmasını sağlamak amacıyla Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB) tarafından UFRS 17 Sigorta Sözleşmeleri yayınlamış, ancak yürürlüğe giriş tarihi önce 2022’ye daha sonra 2023 yılına ertelenmişti. Vergi ile ilgili konular, sistem altyapılarının henüz tamamlanmamış olması ve hazırlıkların sürmesi yanında, COVID-19 da ertelemenin yapılmasında etkili olmuştu. UFRS 17, hem sigorta şirketlerinin mali durum ve performanslarının şeffaflığını artırmayı hem de mali tabloların diğer sigorta şirketleri ve diğer sektörlerin mali tablolarıyla karşılaştırılabilir hale getirilmesini amaçlıyor. Ancak UFRS-17’yi uygulama konusu birçok sigorta şirketi için zorlu olacak. Yeni standart nakit, kaynak ve zaman yönetimi açısından önemli yatırımlar gerektirecek. Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’na (UFRS 17) geçiş finans, muhasebe ve aktüeryal sistemler, performans ölçümü ve finansal raporlamaya yönelik işletim modelleri dâhil olmak üzere sigorta şirketleri üzerinde geniş ölçekte etkileri olacak.
TÜRKİYE SİGORTA BİRLİĞİ:
İşletmeler finansal sonuçlarını daha sağlıklı bir şekilde analiz edebilecek
“İŞLETMELER, ENFLASYONİST ORTAMLARDA ENFLASYON MUHASEBESİNİ UYGULAYARAK FİNANSAL SONUÇLARINI DAHA SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE ANALİZ EDEBİLECEK VE STRATEJİLERİNİ DAHA GÜVENLİ BİR ŞEKİLDE GELİŞTİREBİLECEKLERDİR.”
Birlik tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Enflasyon muhasebesi, parasal olmayan değerlerin, enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarlarının düzeltme katsayısı ile çarpılması sonucunda, finansal tablonun ait olduğu tarihteki satın alma gücü cinsinden hesaplanması olarak tanımlanıyor. Diğer bir ifadeyle, yüksek enflasyonlu ekonomi, mali tablolardaki rakamların raporlama tarihindeki satın alma gücünü yansıtmaması demektir. Bu nedenle, söz konusu satın alma gücünün rasyonel bir şekilde yansıtılması amacıyla finansal tablolar endekslenerek bugünkü/raporlama tarihindeki değerlerine getirilir. Enflasyon düzeltmesi Vergi Usul Kanununun mükerrer 298’inci maddesinde yer almaktadır. Düzenlemeye göre, bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin; fiyat endeksindeki artışın, (1) içinde bulunulan dönem dâhil son üç hesap döneminde %100’den ve (2) içinde bulunulan hesap döneminde %10’dan fazla olması halinde mali tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutmaları gerekmektedir. Şirketler enflasyona göre düzeltilmiş finansal tablolarını hazırladıklarında net parasal pozisyonlarına göre enflasyondan etkileneceklerdir. Net parasal pozisyonu varlık olan şirketlerde enflasyondan dolayı kayıplar/enflasyon zararları, net parasal pozisyonu yükümlülük olan şirketlerde ise kazanç/enflasyon kârı görülecektir. Finansal tablolarda enflasyonun etkisinin görüleceği parasal kayıp/kazançlar gelir tablosunda yer alacaktır. Enflasyon düzeltmesi bazı mükellefler için vergi avantajı getirirken bazıları için ilave vergi yükümlülüğü doğurabilmektedir. Netice itibarıyla, 2003 yılında olduğu gibi enflasyon düzeltmesi farklarının öz sermaye hesaplarına alınması ve vergi dışı bırakılması işletmelerin zor durumda kalmasını önleyecektir. Bununla birlikte şirketlerin TFRS 17 gibi yeni gündemlerle yoğun olacağı önümüzdeki dönemde enflasyon muhasebesi için yatırım maliyetlerinde artış yaşanabilecektir. Sonuç olarak işletmeler, enflasyonist ortamlarda enflasyon muhasebesini uygulayarak finansal sonuçlarını daha sağlıklı bir şekilde analiz edebilecek ve ileriye dönük stratejilerini bu doğrultuda daha güvenli bir şekilde geliştirebileceklerdir.” Enflasyon muhasebesi ile ilgili hazırlıklar konusunda Birlik, şu açıklamalarda bulundu: “Enflasyon muhasebesinin uygulanma sürecine ilişkin düzenleyici kurum olan Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tüm sektörler ile görüş alışverişinde bulunmak suretiyle sürece dair yol haritası oluşturmayı planlamaktadır. Hâlihazırda uluslararası raporlama yapmak durumunda olan şirketler çalışmalara başlamış olup, diğer şirketler KGK tarafından uygulama takvimine ve uygulamanın esaslarına ilişkin resmî açıklamayı müteakip çalışmalarını gerçekleştireceklerdir.”
ENDEKSLEMEDE BAKIŞ AÇISI FARKLILIĞI OLABİLİR
Önümüzdeki yıl itibarıyla yürürlüğe girecek olan UFRS-17 Standartları ile ilgili Birlik tarafından şu açıklama yapıldı: “2023 yılı başında yürürlüğe girecek olan TFRS 17 Sigorta Sözleşmeleri Standardı çalışmaları kapsamında SEDDK tarafından yeni hesap planı oluşturularak sektör ile paylaşılmıştır. Enflasyon muhasebesinin sigorta sektörü için 31.12.2023 yılında uygulanacağı yönündeki beklentiden hareketle endekslemeye tabi tutulacak kalemlerin IFRS 17 Sigorta Sözleşmeleri Standardı kapsamında hazırlanan yeni hesap planı baz alınarak belirleneceği ve bu doğrultuda çalışmaların yapılacağı beklentisi mevcuttur. IFRS 4 Hesap Planı’nda bazı yükümlülük kalemlerinin parasal olmayan kıymet olmasına mukabil IFRS 17 uyumlu hesap planında sigortacılık yükümlülükleri parasal kıymet olarak kabul edilecektir. Dolayısıyla bu anlamda endeksleme noktasında bakış açısı farklılığı oluşabilecektir. Hem IFRS 17 geçiş çalışmalarının devam etmesi hem de enflasyon muhasebesi uygulamasına ilişkin çalışmaların sürüyor olması nedeniyle finansalların nasıl etkileneceği noktasında yorum yapmak için çalışmaların tamamlanmasını beklemek daha sağlıklı olacaktır.”
EY TÜRKİYE FİNANSAL HİZMETLER SEKTÖR LİDERİ LEVENT ATAKAN:
Enflasyondan arındırılmış finansal tablolar gerçek durumu gösterecek
“HER ŞİRKETİN AKTİF VARLIKLARINA VE ÖZ KAYNAKLARINA GÖRE ENFLASYON MUHASEBESİNİN ETKİSİNİN DEĞİŞECEĞİ DÜŞÜNCESİNDEYİZ.”
“İlk olarak finansal tabloların enflasyondan arındırılmış olarak oluşturulmasının böylelikle enflasyondan kaynaklanan kâr veya zarardan ziyade, gerçek durumu göstermesinin gerek yatırımcılar gerekse paydaşların karar alma aşamaları bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz” diyen EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri Levent Atakan, şöyle devam etti: “Bunun fiyatlama, yatırım, hasar yönetimi gibi birçok alanda etkisi olacağını düşünmek gerekir. Her şirketin aktif varlıklarına, yatırım araçlarına ve öz kaynaklarına göre enflasyon muhasebesinin etkisinin değişeceği düşüncesindeyiz. Genel olarak yüksek öz kaynaklı şirketlerde enflasyon muhasebesi sonucunda enflasyon muhasebesi zararı beklenebilir.” Enflasyon muhasebesi ile ilgili hazırlıklar konusunda gerek şirketler gerekse paydaşlar tarafında hazırlıkların başlamış durumda olduğunu belirten Atakan, “IAS 29 standartları kapsamında dünyada bazı ülkelerde de enflasyon muhasebesi uygulanmakta. Bu kapsamda devam eden hazırlıkların yasal süre içinde tamamlanacağı düşüncesindeyiz” dedi.
’20 YILDAN BU YANA YAPILAN EN BELİRGİN DEĞİŞİKLİK’
Atakan, yürürlüğe girecek UFRS-17 standardıyla ilgili olarak şu değerlendirmede bulundu: “UFRS 17, belki de son 20 yıldan bu yana sigorta muhasebesi alanında yapılmış en belirgin değişiklik olacak ve sigorta şirketlerinin finansal tablolarını tamamen gözden geçirmelerini ve yeniden düzenlemelerini gerektirecek.”
SAÜ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. METİN SARIASLAN:
Eski şirketlerin sermaye kalemlerinde ilk uygulamada yüksek düzeltme farkları çıkacak
“ŞİRKETLERİN PARASAL OLMAYAN VARLIKLARI VE SERMAYE KALEMLERİ ENDEKSLENECEKTİR. BURADA ÖZELLİKLE ESKİ ŞİRKETLERİN SERMAYE KALEMLERİNDE İLK UYGULAMADA YÜKSEK DÜZELTME FARKLARI ÇIKACAKTIR.”
Yüksek enflasyonun bütün sektörleri etkilediği gibi sigorta sektörünü de olumsuz etkilediğini belirten SAÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Metin Sarıaslan, sigorta sektörünün son zamanlardaki genel durumu hakkında şunları söyledi: “Hayat dışı sigorta şirketleri enflasyon üzerinde fiyatlama yapabilmekle birlikte üretim oto sigortaları ağırlıklı olması nedeniyle oto araçlarının değerlerinde, asgari ücrette, yedek parça ve işçilik fiyatlarında yaşanan yüksek artışlara ilaveten değişen mevzuat ile yargı kararları sonucu aktüeryal temele dayalı fiyatlamanın geçersiz kaldığı ve yüksek zararlı bir dönem yaşıyoruz. Buna ilaveten Merkez Bankası faiz politikaları dolayısıyla sigorta şirketleri enflasyonun çok altında getiri elde etmektedir. Sonuçta sigorta şirketleri hem teknik zarar hem de mali zararı nedeniyle son zamanlarda fiyatlarını enflasyonun üzerinde artırmak zorunda kalmışlardır. Bu artışlar sonucu müşteri memnuniyetsizliği artmış ve insanlarda alım gücü düştüğü için sigortalılık oranında da düşüşler gözlenmektedir. Enflasyonun neden olduğu diğer bir sorun, başlangıçta belirlenen sigorta bedellerinin enflasyon ortamında rizikonun gerçekleştiğinde yetersiz kalması sonucu sigortalıların gerçek zararlarının karşılanmadığı iddiasıyla müşteri memnuniyetsizliğinin artmasıdır.”
‘BİLANÇOLARDA İYİLEŞME SÖZ KONUSU OLACAK’
Doç. Dr. Sarıaslan, enflasyonun finansal tablolara etkisiyle ilgili olarak ise şu değerlendirmelerde bulundu: “Bilindiği gibi sigorta şirketlerine nakit girişleri nakit çıkışlarına göre daha kısa süre içinde gerçekleşmektedir. Hele uzun kuyruklu sigortalar dediğimiz trafik sigortası gibi sigortalarda ise nakit girişler ile nakit çıkışların gerçekleşmesi arasında epey bir zaman farkı bulunmaktadır. Eğer parasal varlıkların enflasyon üstünde bir getirisi yoksa satın alma güçleri düşecektir. Bu kapsamda sigorta şirketlerinin önemli parasal varlıklarından olan prim alacakları aktif toplamı içinde yüksek olan şirketlerin parasal kayıpları da yüksek olacaktır. Bunun dışında kalan parasal varlıklar (mevduat ve yatırımlar) yukarıda anlatılan nedenden dolayı enflasyon üzerinde getiri sağlamadığından önemli ölçüde parasal kayıp söz konusu olmaktadır. Sigorta şirketlerinin parasal varlıklarının genel durumu böyle iken, TL bazlı parasal yükümlülüklerinin tamamına yakını enflasyon karşısında satın alma güçleri sürekli düştüğü için sigorta şirketleri açısından önemli finansal kazanç kaynağıdır. Enflasyonun finansal tablolar üzerinden en olumsuz yönü, muhtemelen ayrılan rezervlerin gelecekteki yükümlülükleri karşılamaya yetmeyecek olmasıdır. Enflasyon muhasebesi uygulamasına gelirsek, şirketlerin parasal kalemleri (bankadaki mevduat, alacaklar, borçlar vs.) zaten raporlama tarihindeki satın alma gücünü gösterdikleri için enflasyon düzeltilmesi yapılmayacaktır. Buna karşın parasal olmayan varlıklar (maddi duran varlıklar ve maddi olmayan duran varlıklar) ve sermaye kalemleri, enflasyon muhasebesinin son uygulamasının sona erdiği tarihten (1.1.2005) veya aktifleştirildiği tarihten bilanço tarihine kadar endekslenecektir. Burada özellikle eski şirketlerin sermaye kalemlerinde ilk uygulamada yüksek düzeltme farkları çıkacaktır. Buna karşın toplam aktif içerisinde genelde yüksek paya sahip olmayan duran varlıkların ise aktifleşme tarihleri çoğunlukla çok eski olmadığından enflasyon düzeltme tutarlarının çok düşük çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda bilançolarda olumlu anlamda ciddi iyileşme söz konusu olacaktır.” Mevcut muhasebe modeli ve TFRS 17 karşılaştırması yapan Doç. Dr. Sarıaslan, şöyle devam etti: “Mevcut sigorta muhasebesi sistemi ‘Erteleme ve Denkleştirme Muhasebe Metodu’na dayanmaktadır. Bu modeli kısaca özetlersek, primin gerekli olan kısmını gelecekte olabilecek riskler için aktifinde tutulmasını sağlayan sistemdir. Bu sistemde, temel görev Devam Eden Risk Karşılığına (DERK) aittir. Ancak ülkemizde DERK düzenlemesinin çok düşük rezerv ayırmasına neden olduğu için yukarıda anlatılan modeldeki aktarma fonksiyonu tam manasıyla yapılmamakta ve ilgili poliçelere ait nakit giriş ve çıkışlar zaman içinde denkleşmemektedir. Bu durumda şirketler eski poliçelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yenileme/yeni poliçelerden sağlanan primlerle karşılamakta, bu şekilde de finansman sıkıntısı çekmeden uzun yıllar faaliyet gösterebilmektedirler. TFRS 17 ise bu sistemin tersini öngörüyor, poliçe başlangıcında gerçekleşecek tahmini nakit çıkışlarının iskonto edilmiş değerleri ile tahmini nakit girişlerinin iskonto edilmiş değerleri karşılaştırılmaktadır. Nakit girişlerinin tutar ve süreleri poliçe üzerinde yazıldığından, tahsil edilebildiği ve sürelere uyulduğu ölçüde tahmin etmek ve iskonto etmek kolay olacaktır. Ancak özellikle homojen olmayan sigorta branşlarında, uzun kuyruklu sigortalarda, büyük riskler ve katastrofik risklere teminat veren sigortalarda nakit çıkışlarının zaman ve büyüklüğünü tahmin etmek oldukça güçtür.”
‘TFRS 17 GEÇİŞİNDE ENFLASYON BİR HANDİKAP’
TFRS 17’ye geçişin yüksek enflasyona denk gelmesinin ayrıca bir zorluk olduğunu ifade eden Doç. Dr. Sarıaslan, “Zira geçmiş verilere göre gelecekteki nakit akışları tahmin etmek enflasyonun bozucu etkisi nedeniyle oldukça zordur. Buna ilaveten gelecek nakit akışlar için kullanılacak iskonto oranın belirlenmesi ve iskonto işlemleri oldukça güçleşecektir. Sonuçta TFRS 17’ye geçişte enflasyon önemli bir handikaptır” dedi. “TFRS 17’ye geçiş hazırlıklarına gelince, maalesef istenilen düzeyde olmadığı düşünüyorum” diyen Doç. Dr. Sarıaslan şöyle devam etti: “SEDDK yakın zamanda yayınladığı TFRS 17 geçişe ilişkin duyurusunda halen teknik konulara çözüm getirilmediği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon ve sektörün hem teknik kârlılığı hem de mali kârlılığı azaldığı bir dönem yaşanması da TFRS 17 geçişi için handikaptır. Bu nedenle, TFRS 17 geçişi gerçek manada 2024 yılının başına bırakılabileceğini düşünüyorum. Bu aşamada, sisteme güçlü olmayan yeni oyuncu alınmaması ve mevcut sermaye yetersizliklerinin ise tamamlattırılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.”