Çimlere basmak
KONUNUN uzmanı dedi ki: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis’ ile ilgili İngiltere kaynaklı bir karara dayandırdığı çekinceleri var. Bu cezaya tabi olan hükümlü hiçbir aftan, iyi hal sonucu cezada kesintiden, hiçbir şartlı / denetimli tahliyeden yararlanamıyor, oysa cezası sadece “müebbet” olanlar tüm bunlardan yararlanıyor; üstelik kimin yaşamının kaç yıl süreceği bilinemediği için hükümlülerin çektikleri cezanın süresi konusunda da belirli bir standart ya da eşitlik olgusu yok” gibi bir şeyler söyledi.
İşin güncel ya da politik kısmına hiç girmeden fazlasıyla kanıksanmış ve çoktan bir yerlere konumlandırılmış kavramların aslında ne kadar tartışmaya açık bir duruma gelebileceği, adına “doğru” dediğimiz şeylerin, ya da “norm” dediğimiz kavramların zaman içinde ne kadar sorgulanabileceğini yazmak istiyorum.
Buna benzer bir düşünce çelmesini maddi hasarlı trafik kazası ve alkollü sürücü ikileminde yaşamıştım, özellikle de kazanın olmasında alkolün etkisinin olmadığı örneklerde. Tarih, referans filan anımsamıyorum ama Yargıtay’ın bu konudaki kararı kazanın oluşumunda alkolün etkisi yoksa sigortacı alkollü sürücünün aracındaki maddi hasarı ödemeyi reddedemezdi. Yani sürücü alkollü diye her şeyi kökten reddetmek değil, maddi hasarı ödemek ama direksiyona alkollü olarak oturan kişiye yönelik tüm yaptırımları ayrıca uygulamak.
Hırsız iş başında iken ev sahiplerinin eve erken dönmesi sonucu hırsızın üst kattaki odanın balkonuna saklanması, karanlıkta balkon demirlerinin olmadığını göremeyip aşağı düşüp yaralanması sonucu ev sahiplerinden maddi tazminat isteyip alması ama aynı zamanda hırsızlık nedeniyle hapse girmesi olayı gibi bir ilgi çekici örnek mesela.
Bilimin, aklın, mantığın, hukukun, insan haklarının hem faydaları hem de güzelliği tam burada. Çünkü insan beyni aslında kabullenmeden çok karşı çıkmaya kurulu bir mekanizma. Birçoğu farkında olmasa da bireylerin hemen hepsi bu sorgulamaları sürekli yapıyorlar. Emin olun en basit “Çimlere basmak yasak”, ya da “Buraya çöp dökülmez” levhası bile insanları aksini yapmaya yönlendiriyor, “basacağım da dökeceğim de” diyor kişi ama türlü kontrollerle yapmıyor bunları tabii. Öte yandan da bir gün biri çıkıyor ortaya ve “Evimde bastığım çimene burada niye basamıyorum, neden hor kullananları caydırmak yerine özen gösterenleri cezalandırıyorsun?” diye bir tartışma başlatıyor, bunu yerel ve küresel gerekçe ve örneklere oturtup hakkını arıyor ve büyük olasılıkla da olumlu sonuca ulaşıyor bu hak arayışında.
Bundan yıllar önce iş için gittiğim bir şehrimizde dönüş uçağına epey vakit olduğu için yanımdaki dostumla birlikte o şehrin en bilindik lokantalarından birine gittik ve bulduğumuz ilk masaya oturacakken garson gelip (2 erkek olduğumuz için) “Bu kat aileler için, sizi yukarı alayım” deyince “Beyefendi, lokantada bizden başka kimse yok, ayrıca biz bulunduğumuz ortama zarar verebilecek tipler gibi mi duruyoruz; üstelik de saat henüz 18:30 ve en geç 19:30’da çıkmamız gerekiyor ki uçağa yetişelim” diye karşı çıktım. Yanımdaki dostum alttan almaya meyilli olduğu için çok üstelemedim ama masaya her gelen çalışana veryansın ettim o 1 saat boyunca. İstediğimi alamasam da en azından yeterince düşünecekleri malzeme bıraktım o gün kendilerine ve eminim ki o lokanta bugün olmasa da bir gün kaldıracak o uygulamayı; ya ikna olarak ya da tüketici veya rekabet baskısıyla.
Batıl inançlar da belki büyük ölçüde böyle ama oralara gitmeden de sorgulanması gereken çok şey var günlük yaşamlarda, her toplumda ve her coğrafyada. Bir dönemin ya da bir olayın sonucu olarak alınan bazı kararların geçici olduğu unutulup kalıcı olduğu var sayılıyor, kanıksanıyor. Düşünme insana özgü, düşünerek çevresini ve toplumu ileri ve olumluya götürmek de. Kabullenip, kanıksayıp, nedenini bilmediği kararlara boyun eğmektense aklına yatmayan her şeyi sorgulayan, seçenekler ve çözümler üreten bir yaşam daha değerli değil mi?
Görüşmek üzere…