“Bu Kadar Basit!”

Aslında birçok şey o kadar basit olsa yaşam ne kadar kolaylaşır değil mi? Her şeyi bildiğimizi göstermemiz bir yana çözümü bizce çok net olan konularla zaman kaybetmeden daha karmaşık konulara da geçebiliriz böylece.
Sizleri bilmiyorum ama kişisel gözlemim odur ki gündelik yaşamda karşıma çıkan çoğu kişinin karşılaştıkları durumlar o kadar basit ki bunları konu etmeye bile gerek yok.
Tüm şirketler kazıkçı, bu kadar basit; tüm rakipler düşman, bu kadar basit; herkes kuyumu kazmaya çalışıyor, bu kadar basit!
“Nasılsınız inşallah?”ın bir sinema filminden doğarak konuşma diline yerleşmesi gibi bir olgu “Bu kadar basit!”. Hangi filmden, hangi diziden ya da nereden doğdu bilmiyorum ama toplumsal yargı ve hüküm piramidimizin tepesine doğru yol aldığı kesin.
Hani derler ya iyi bir futbol takımı için atanı ve tutanı önemlidir, doyurucu bir diyalog için de diyeni ve dinleyeni aynı şekilde kanımca. Diyen böyle bir ahkam kesiyor, dinleyen de ikna oluyorsa bize de söyleyecek bir şey kalmıyor sanki.
Sonuca ulaşma, bir hükme varma, bir karar alma isteğinin bu denli güçlü olması iyi bir şey tabii de acaba ulaştığın sonuç doğru mu? Ya da bu hükmü paylaştığın kişilerin bunu doğrulama refleksi, sorgulama yeteneği hangi seviyede?
İletişim kanallarının çeşitlenmesi, bilgiye erişimin bu kadar kolaylaşması, farklı görüşleri dinleme ve düşünceleri paylaşma platformlarının geometrik artışı her konuda uzman bireyleri getirdi beraberinde. Herkes teknoloji gurusu, herkes ekonomist, herkes stratejist, herkes duayen diplomat veya en bilgili teknik direktör!
Bir tarafta çalışma günlerinde bir beyaz yakalının öğle arasında kredi kartı ile yaptığı harcamalardan bir davranış paterni yaratıp o kişiye bu paterne uygun teklifler götürmek için kafa patlatanlar, öbür tarafta aynı beyaz yakalıyı tek bir özelliği ile belirli bir kutunun içine sıkıştırma kararı verenler.
Bir tarafta herkesin fikrine ve seçimlerine saygı duyup onları oldukları gibi kabul edenler, karşılarında ise hiçbir düşünce ve kararın nedenlerini merak etmeden sadece sübjektif değerlendirmelerle ve ön yargılarla o kişileri kara listeye alanlar.
Zamanın yoktur hızlı bir öğün yersin, yoğunsundur sadece haber özetlerine bakıp geçersin, ya da ajandandaki işleri aciliyet sırasına göre sıralar en üstteki birkaç tanesi ile ilgilenirsin…Bunların hepsini anlarım. Ama arka planını, gerekçeleri, olası nedenleri, durumsal olguları dikkate almadan herhangi bir şeye basit ya da zor demem, diyemem.
Geçen gün bir dost yemeğimizde de konuşuldu. Herkes “duayen“, her ekip “efsane”. Sadece 10 yıl önce açılmış dükkan kapısının tepesine “2014’den beri” diye yazabiliyor gururlanarak.
Bu değer yüceltme, bu vade uzatma, bu hüküm kolaylaştırma çabaları nedensiz değil sanırım. Hızlı tüketiliyor her şey, bu hız alışkanlığa dönünce değerleme sistemleri boşalıyor insanların, çünkü değerleme de bir zaman kaybı olarak görülmeye başlanıyor.
Çünkü değerlendirmek, düşünmek, tartmak, anlamaya çalışmak külfet; çünkü açık kapı bırakmak, yanılma payını, sonrasında haksız olduğunu kabullenmek zafiyet.
Çünkü çoğu zaman konuları aşırı basitleştirmek riskleri inkar etmek, sonrasında da telafisi çok güç kayıpların meydana gelmesine izin vermek demek.
Çünkü yanlış verilen her karar, seslendirilen her hatalı hüküm birilerini, bir şeyleri vebal altında bırakmak demek, haksızlık ve adaletsizlik demek.
“Too good to be true” sözü vardır, “gerçek olamayacak kadar iyi” diye çevirebilirim. Gerçek olamayacak kadar kolay, gerçek olamayacak kadar bariz diye de ekleyim.
Ünlü yazar George Sand’ın dediği gibi “Sadelik (basitlik) bu dünyada elde edilmesi en zor şeydir, deneyimin son aşaması, dehanın son çabasıdır”
Görüşmek üzere,

Yorum yazın