Atsız arabalar

DÜNYA genelindeki farklı sektörlerdeki sayısız şirketin en önemli önceliği, yeni teknolojilere ve dijitalleşme sürecine ayak uydurmak, bu sayede şirket bünyesinde e-dönüşüm sürecini başarıyla gerçekleştirebilmek. Hız, verimlilik, rekabet, inovasyon gibi kurum içi hedefler açısından bu süreç kritik öneme sahip.  Ama daha da önemlisi, günümüz iş dünyasının ana hedef kitlesi haline gelen yeni nesle ulaşabilmenin, dokunabilmenin, onların bağlılığını kazanmanın yolunun buradan geçtiğinin herkes farkında.
Çok sayıda şirket bu yolda çaba göstermekle, zaman, emek ve para harcamakla birlikte, çok azı bunu gerçek anlamda başarabiliyor. Birkaç yıl önce, bu konuyla ilgili olarak düzenlenen bir konferansta dinlediğim Brett King, bunun başlıca sebebine ilişkin güzel bir anekdot aktarmıştı.
Brett, konuşmasının açılış slaydı olarak aşağıdaki resmi gösterdi ve dinleyicilere bunun ne olduğunu sordu. Çoğunluğun verdiği yanıt “bu ilk otomobilin resmi” oldu. İstediği geri dönüşü alan Brett, bunun ilk otomobil değil, aslında bir “atsız araba” resmi olduğunu söyleyerek herkesi şaşırtmıştı.
Brett, sonrasında bir at arabası resmi göstererek, iki aracın ne kadar birbirine benzediğini ortaya koydu. O dönemde insanların uzun yıllardır at arabası kullanmakta olduğunu, sanayi devrimi ile birlikte, ilk akla gelen, kolay yolun atı çıkarıp, yerine bir motor eklemek olduğunu söyledi. Bunun dışındaki tüm tasarımın, ana yapının aynı kaldığının altını çizdi. Böylece, aslında ortaya çıkanın bir otomobil değil, “atsız araba” olduğunu söyledi. Sonrasında, at arabasından oldukça farklı bir tasarım, teknoloji, mühendislik barındıran, gerçek bir ilk otomobil resmi gösterdi.
Verilen mesaj çok netti. Günümüzde dijitalleşmeyi, e-dönüşümü hedefleyen birçok şirket aynı tuzağa düşüyor. Şirketin ana organizasyon yapısını, iklimini, kültürünü, çalışma ortamını, yönetsel modelini, operasyonel süreçlerini aynen koruyup, değişimi sadece teknolojiden ibaret sanıyor. Teknoloji yatırımı yaparak, web sitesi, portal açarak, sosyal medya kanallarını uygulamaya sokarak, dijital dönüşümü başarmak, e-şirket olmak maalesef mümkün değil. Bunun için çok daha köklü değişiklikler yapmak, şirketin tüm tasarımını tekrar gözden geçirmek gerekiyor.
Çünkü, yeni neslin sembolize ettiği dijital çağ, teknolojiden çok daha fazlasını ifade ediyor.
Geleneksel, hiyerarşiye dayalı, kurallar ve kalıplarla örülü, kontrol ve baskı altında çalışan, egosu yüksek, “ben” odaklı bir şirketin, sadece IT yatırımı yaparak, güzel bir web sitesi oluşturarak, Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarını kullanmaya başlayarak, dijital bir şirkete dönüşmesi ve yeni nesle hitap etmesi söz konusu değil. Bu tarz şirketler olsa olsa “atsız araba” olabiliyorlar.
Bu dönüşümü başaran şirketleri incelediğinizde, çok daha şeffaf, özgürlükçü, paylaşımcı, birlikte üretmeye dayalı, “biz” odaklı, cesur, yenilikçi, kalıpların ve ön yargıların olmadığı, değişime açık bir şirket iklimi ve buna özgü bir çalışma ortamı görüyorsunuz. Sadece satış kanallarının, iletişim mecralarının değil, şirketin tüm işleyişinin, ikliminin bu çağın gerçeklerine uygun olarak tasarlandığını gözlemliyorsunuz.
Geleneksel, köklü şirketlerin bu dönüşümü başarması elbette çok zor. Şirketin kültürü, değerleri, kimliği üzerinde çok önemli bir genetik dönüşüme imza atılması gerekiyor. Bunun için de, çok güçlü bir liderlik becerisiyle, şirketin çoğunluğunun sahip çıktığı, desteklediği ve çaba gösterdiği bir değişim dalgası oluşturulması gerekiyor.
Bu konudaki nadir örneklerden birisi Apple. Onların şansı, Steve Jobs gibi dahi statüsündeki, sıra dışı, özel bir lidere sahip olmasıydı. Onun bile, önce kendi kurduğu şirketten kovulup, sonra tekrar geri dönerek bunu başarabilmiş olduğunu unutmamak lazım.
Etrafınızda dijital dünyada başarıya ulaşan, ön plana çıkan, ses getiren başarılara imza atan şirketlerin önemli bölümünün yeni kurulan “hızlı balıklar” olması, bu nedenle çok da tesadüf değil.

 

okanutkuerihaziran

İlginizi Çekebilir

Leave a Reply