Arnavutköy Balıkçısı’nda anılara daldık…

Geçen ay yazarlar yemeği için Arnavutköy Balıkçısı’nda buluştuk. Ama bu balıkçı adını aldığı semtte değil, Yeniköy’deydi… Yeniköy’deki mekan 180 derece panoramik Boğaz manzarasına sahip oldukça güzel bir yer. Yemekleri de adı üstünde deniz ürünlerinden oluşuyor…
Yıllar önce “Yaz ayı, az ayı” diye yazmıştım. Metin Öztürk de bu azlığı gidermek için bu ay yazarlarla diğer yemek grubu “My club” üyelerini bir araya getirdi; ancak o gruptan sadece Ahmet Hamdi Başar ve Hazım Tümtürk yemeğe katılınca, yemeğe katılamayan yazarlar yüzünden grup yine eksik kaldı…
Arnavutköy Balıkçısı’ndaki keyifli sohbet Bodrum’la başladı. Çünkü üç arkadaşımız; David Kohen, Faruk Kaptan ve Ali Erül, Bodrum tatilinden yeni dönmüşlerdi. Söz Bodrum’dan açılınca, ister istemez konu eski Bodrum günlerine kaydı. O günleri yaşayıp gözleyen arkadaşlar anılarını paylaştılar. İş anı paylaşmaya gelince Bodrum’la sınırlı kalmıyor tabii ki… Örneğin Ahmet Hamdi Başar’ın genç bir üniversite öğrencisiyken yaşadıkları hepimize ders olacak nitelikte. Olayı kısaca onun ağzından aktarmaya çalışacağım:
“1969 yılıydı.  İki otobüs şirketinin rekabeti yüzünden İstanbul-Ankara biletleri 12.5 liradan önce 10, sonra 7.5 ve ardından 5 liraya kadar düşmüştü… Yani neredeyse bedava. Durum böyle olunca sık sık Ankara’daki arkadaşları ziyarete gidiyorduk. Otobüs İzmit’i biraz geçmişti ki yolculardan biri cebinden 100 lira düşürdü. Durumu gören arkadaki yolculardan biri, parayı alarak o yolcuya verdi. Parayı yerden alıp veren de İzmit eşrafından saygın bir tüccar. Adam parayı alır almaz bastı feryadı: ‘Bu para aslında 400 liraydı, biriniz 300 liramı çaldı! Şoför bey derhal karakola çek, bütün yolculardan şikâyetçiyim!’
Şoför duramayacağını, çünkü Ankara’dan yolcu alıp tekrar İstanbul’a döneceğini söyleyerek yola devam etti. Otobüs Sapanca’da mola verince, adam mola yerinin yakınındaki jandarma karakoluna gidip bizleri şikâyet etti. Karakoldaki çavuş, işin aslını öğrenmek için yolculardan birinin bilgi vermesini istedi. Bilgi vermek üzere otobüsün arka sıralarında uyuyan, olaydan habersiz bir sarhoş seçilince çavuş çok kızdı ve otobüsü Adapazarı Jandarma Komutanlığı’na çektirdi. Erkekleri nezarete attılar, kadınları da sıcak bir odaya aldılar. Parayı düşüren adam bol keseden herkesi şikayet ediyor, esip gürlüyordu… Nezarette herkesi bir düşünce sardı. Şoför dönüş seferi için bir an önce yola çıkmak istiyordu. Yolculardan çoğunun Ankara’da saatli randevusu vardı, onlar da yola devam etmek istiyordu. Sonuçta çözüm olarak aramızda para toplayıp bu şirret adama 300 lirasını verdik. Yolda adamı derdest edip paramızı geri alırız diye düşünüyorduk. Ama adam uyanık çıktı. Tam otobüs yola çıkacakken, komutanlıktaki yetkili subaya, ‘Komutanım ben bunlarla gidemem, yolda beni keserler!’ diyerek Adapazarı’nda komutanlıkta kaldı. Olan yolcuların 300 lirasına oldu…”
(M. Emin Özcan)

Yorum yazın