Armağan
BU ülkenin gelmiş geçmiş en büyük internet şirketi satışlarından biri gerçekleşti. Delivery Hero’ya tam 589 milyon dolara satılan yemeksepeti.com’un kurucu ortağı, hakkında çok şey söylenip yazılan Nevzat Aydın’ın verdiği ilk röportaj:
– Sizin için Türkiye’nin Steve Jobs’u diyorlar. Siz n’apıyorsunuz? “Oha!” diyor musunuz?
– Demez miyim? Steve Jobs, benim de idollerimden biri. Ama o kadar uzun boylu değil. Bence yanına bile yaklaşamayız. Ne var ki, yemeksepeti’nin kurulması, başarılı olması ve bu fiyatlara satılması, cumhuriyet tarihinin en büyük girişimcilik hikâyelerinden biri. Bu konuda da alçak gönüllü olamayacağım.
– 589 milyon dolar gerçekten de büyük para!
– Mesele para değil. Hikâyede dışarıdan bir destek yok, teşvik yok, ihale yok, lisans yok, kredi yok. Tamamen dört arkadaş bir araya geldik, “Yapalım!” dedik, koyduğumuz sermaye de 80 bin dolardı. 15 senede bu hale geldi. Üstelik hiçbirimizin ailesi, Türkiye’deki büyük holdinglerin falan soyadlarını taşımıyor. Benim annem, babam devlet memuru. Devlet okullarında okudum. O yüzden bu, gençlere ilham verecek bir hikâye, “Ben de bu adamların yaptığını yapabilirim!” diyebileceği bir şey…
– Obama’nın tanışmak istediği beş Türk girişimcisinden biri olmak nasıl bir his?
– Ee çok havalı! Ben onunla konuşma şansını yakaladım. Hep düşünürdüm Amerikan başkanlarının kişilikleri nasıl diye, gerçekten karizmatikti, salona girdiği zaman varlığını hissediyorsunuz. Ama sadece Türkiye’den değil, dünyanın her tarafından girişimciler vardı, Türkiye’den de beş kişiyi davet etmişler.
– 589 milyon dolar! Bu para, bizim dilimizi yordu! Dedikodusunu yapmaktan öldük…
– Bir sene daha beklesek, daha da yükselirdi rakam.
– Nasıl yani?
-Evet, 589 büyük rakam gibi duruyor. Ama mesele o değil, mesele 589’a şirketi satabilmek için, 300 milyon dolar teklif edildiğinde, 500 milyon teklif edildiğinde satmamış olmak! “Hayır” demeyi bilmek gerekiyor. Korkmamak gerekiyor, cesur olmak gerekiyor. Bence bunlar güzel hareketlerdi! 15 sene içinde, 3 milyon dolardan başlayıp, 550’ye kadar teklif geldi.
– ”Manyak mısın, satsana!” diyen olmadı mı?
– Olmaz mı? Teklif 50 milyon dolarken, “Hemen satalım, çıkalım!” diyenler de vardı. Bence iki önemli nokta var: Biri, demin dediğim gibi, 500’e bile hayır diyebilmiş olmak. İkincisi de, seçime bir ay kala, doların tavan yaptığı bir dönemde, şirketin değerini hâlâ bu seviyelerde tutabilmek…
– Peki “Bu paranın hepsi benim olsaydı!” dediğiniz olmadı mı?
– Hayır. Tam tersi, kazandığımız paranın 27 milyon dolarını, 114 çalışanımızla paylaştık.
– Ciddi misiniz?
– Hem de çok. Kötü örnek olduk başka patronlara. Bizden nefret edecekler. Ama durum bu. Hiçbir sözümüz, yükümlülüğümüz olmamasına rağmen, şirketin bu satıştan elde ettiği paranın 27 milyon dolarını çalışanlarla paylaşıyoruz.
Kendi kazandığımızı dağıtıyoruz. Vergisi ödenmiş bir şekilde. Bu, Türkiye’de bir ilk bu arada.
– Neden böyle bir şey yapıyorsunuz?
– Çünkü ortada bir başarı varsa, bunu hep beraber gerçekleştirdik.
Peki “Arkadaşlar sizlere, 27 milyon doları prim olarak paylaştıracağız!” dediğinizde n’aptı insanlar, nasıl tepki gösterdiler?
– Ağlayanlar, mektup yazanlar, çığlık atanlar… Duygulu şeyler yaşandı tabii. Çünkü insanların hayatını etkiliyorsunuz. İnsanlar ev alabiliyor, araba alabiliyor. Öbür türlü 3-5 bin lirayla ya da 7 bin lira maaşla, hayat boyu yapamayacakları birtakım şeyleri, bu kadar yüksek rakamlarla bir anda gerçekleştirebiliyor. İyi bir şey. Keşke daha fazla verebilsek…
Hürriyet yazarı Ayşe Arman tarafından yapılan bu röportajı Ben özetledim, kurguladım ve “arkasına bakmadan gidenlere” armağan ettim!..