Anayasa Mahkemesi’nden trafik sigortasına yönelik iptal kararı

 Anayasa Mahkemesi’nden trafik sigortasına yönelik iptal kararı

Anayasa Mahkemesi (AYM), trafik sigortasında değer kaybı, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık tazminatlarına ilişkin maddelerin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verdi.

14 Şubat Salı günü Resmi Gazete’de yayımlanan 32104 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun 90’ıncı maddesinde yer alan trafik sigortası kapsamında ödenen değer kaybı tazminatı, destekten yoksun kalma tazminatı ve sürekli sakatlık tazminatlarına ilişkin hesaplamada dikkate alınacak kriterler ile maddenin uygulanmasına ilişkin SEDDK’ya düzenleme yapma yetkisi verilen hüküm Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildi. İptale konu olan Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. ve 92. maddelerinden 90. madde iptal edilirken, hasar sebebiyle trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer kaybı tazminatı taleplerinin karşılanmayacağını belirten 92. maddenin iptalinin reddine karar verildi. Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bu karar, sigorta şirketlerinin değer kaybı, vefat ve sakatlık tazminatlarını hesaplayacağı bir zeminin ortadan kalkmasına ve %2’lik iskonto oranının uygulamadan kalkması anlamına geliyor.

İPTAL TALEBİNİN GEREKÇESİ NEYDİ?

AYM’nin Norm Denetimi basın duyurusunda iptal talebinin gerekçesine dair şunlar söylendi: “Başvuruda özetle; zorunlu mali sorumluluk sigortasının zorunlu tutulmasının amacının motorlu taşıtın işletilmesinden kaynaklanan zararların tazmin edilmesini sağlamak olduğu, söz konusu tazminatların belirlenme esaslarının üçüncü kişilerin yaşam ve mülkiyet hakları kapsamındaki gerçek zararlarını karşılamaktan uzak olduğu, motorlu taşıtı işleten kişinin motorlu taşıt işletilmesinden kaynaklanan menfaatleri ile üçüncü kişilerin motorlu taşıt işletilmesi nedeniyle zarara uğramaları hâlinde bu zararlarının tazmin edilmesindeki menfaatleri arasında dengenin sağlanması gerektiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.”

İPTALİ İSTENEN MADDELER HANGİLERİ?

“Maddi ve manevi tazminat:

Madde 90 – (Değişik:14/4/2016-6704/3 md.)

Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda (…)(2) öngörülen usul ve esaslara tabidir. (Ek cümle:9/6/2021-7327/18 md.) Bu tazminatlardan;

a) Değer kaybı tazminatı, aracın piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate alınarak,

b) Destekten yoksun kalma tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,

c) Sürekli sakatlık tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı ve sürekli sakatlık oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak,

hesaplanır. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanunda (…) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. (Ek fıkra: 9/6/2021- 7327/18 md.) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir.”

“Zorunlu mali sorumluluk sigortası dışında kalan hususlar:

Madde 92- Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.

(…)

l) (Ek: 9/6/2021- 7327/19 md.) Hasar sebebiyle trafikten çekme veya hurdaya çıkarılma işlemi görmüş araçların değer kaybı tazminatı talepleri,”


TÜRKİYE SİGORTA BİRLİĞİ:

Belirsizliğin maliyetleri artırması primlere yansıyacak

Anayasa Mahkemesi kararının sektörü belirsizliğe ittiğini belirten Birlik, “Belirsizliğin artması da tazminat dosyalarının mahkemeye intikalini artırmakta ve ilave yargılama maliyetlerine yol açmaktadır. Doğal olarak da bu maliyetler sigortalılara prim artışı olarak yansımakta ve sigortalıların poliçeye ulaşmasına engel teşkil etmektedir” dedi.

Anayasa Mahkemesi’nin kararına ilişkin Birlik tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi 09.10.2020 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan kararı ile Karayolları Trafik Kanununun 90’ıncı ve 92’nci maddelerinin bazı kısımları yine iptal etmiş ve iptal gerekçeleri de dikkate alınarak daha kapsamlı bir düzenleme TBMM Genel Kurulu’nda 09.06.2021 tarihinde kabul edilerek bu maddeler tekrar yasalaşmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin son kararının gerekçelerinde tazminatı hesaplama usullerinin Borçlar Kanunu çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ifade etmektedir. Ancak maalesef Borçlar Kanunu’nun haksız fiili düzenleyen 49’uncu ve devam eden maddelerinde haksız fiil nedeniyle ödenecek tazminatın nasıl tespit edileceğine dair bir düzenleme yer almamaktadır. Bu durum da yine önceki süreçte olduğu gibi sigorta sektörünü bir belirsizlik sürecine itmektedir. Belirsizliğin artması da tazminat dosyalarının mahkemeye intikalini artırmakta ve ilave yargılama maliyetlerine yol açmaktadır. Doğal olarak da bu maliyetler sigortalılara prim artışı olarak yansımakta ve sigortalıların poliçeye ulaşmasına engel teşkil etmektedir. Bu sebeple sektör olarak beklentimiz kamu kurumlarının da desteği ile bu belirsizliği aşacak tazminatın hesaplanmasında tereddüte yol açmayacak bir düzenleme ihtiyacının giderilmesidir.”

‘SÜBJEKTİF HESAPLAMA SÖZ KONUSU OLABİLİR’

Birlik, şöyle devam etti: “Hesaplama metodolojisini ortaya koyan Genel Şart hükümleri halen yürürlüktedir. Dolayısıyla SEDDK’nın yeni bir düzenleme yapmaması veya Danıştay tarafından alınan bir iptal veya yürütmeyi durdurma kararı olmaması durumunda Genel Şartların yürürlükte olduğu kabul edilmelidir. Ancak AYM’nin bu kararı Genel Şartın uygulanmasını da etkileyecek ve Danıştay’da dava konusu olacaktır. Mevcut Genel Şartta değer kaybı, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık tazminatları formüllerle hesaplanmaktaydı. Mevzuat yapım sürecinde SEDDK’nın öncülüğünde ilgili meslek grupları, akademisyenler, uluslararası uygulamalar, sektör temsilcileri ve en önemlisi Yargıtay içtihatlarından yararlanılarak formüller ortaya konulmuştu. Bir tazminatın formüllerle hesabı tazminat sonucuna sübjektif müdahaleyi engellemekte ve hesaplamayı yapanın inisiyatifine bırakılmadan objektif bir sonuca ulaşılmasını sağlamaktaydı. Formüllerin uygulanmasının askıya alınması örneğin değer kaybı tazminatında kişiden kişiye değişen çok sübjektif bir tazminat hesaplama sürecini tetikleyecektir.”

‘BELİRSİZLİK İLAVE YÜK GETİRECEK’

“Tazminat hesaplama kriterlerinin belli olmaması hesabı yapan kişiden kişiye farklı tazminat sonuçları doğuracaktır. Bu farklılaşmadan ve belirsizlikten çıkan uyuşmazlıklarda yargı giderlerini artıracaktır” diyen Birlik, “Maalesef yargıya intikal eden dosyalarda yargı harçları, vekâlet ücretleri, faiz giderleri ve sonrasında icra vekâletleri ile nerdeyse tazminat tutarı kadar ilave bir yük oluşmaktadır. Yine bu süreçler sigortalının/hak sahibinin tazminata ulaşma süresini hem uzatmakta hem de alacağı tazminattan kesinti yapılmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla belirsizlik süreci sektöre yargılama gideri olarak ilave bir yük yüklediği gibi sigortalıların/hak sahiplerinin tazminata hem geç ulaşmasına hem de tazminatlarından kesintiye sebebiyet vermektedir. Maliyetlerin artması da orta vadede poliçe primlerine maliyet olarak yansımaktadır” ifadelerini kullandı.

‘KANUN YAPIM SÜRECİ UZAYABİLİR’

AYM kararının sayısal etkisi üzerinde çalışmalarının devam ettiğini ve bu etkinin sektöre çok ciddi ek yük getirmesini beklediklerini belirten Birlik, şunları söyledi: “Sektörün AYM’nin 2020 yılında aldığı iptal kararı sonrası artan davalaşma sürecinin 04.12.2021 tarihinde yürürlüğe giren Genel Şartta yer alan formüller dolayısıyla düşmesi beklentimizin gerçekleşmeyeceği öngörüsünde bulunabiliriz. Hâlihazırda sektörümüzün ortalama primlerindeki 2022 yılında yaşanan artışta AYM’nin 2020 yılında aldığı kararın etkisi çok yüksek düzeydi. Ancak sektörün beklentisi davalaşma oranlarının düşüşü ile birlikte fiyatların da zamanla daha stabil duruma gelmesiydi. AYM’nin son kararı ile bu beklentimizin gerçekleşme ihtimali maalesef azalmaktadır. Birlik son olarak, “Bilindiği üzere ülkemizde kanun yapım süreci zorlu bir süreçtir. Ülkemizin 6 Şubat tarihinde yaşadığı deprem felaketi de ülke gündemini ve öncelikleri doğrudan felakete odaklamıştır, dolayısıyla sektörün ihtiyaç duyduğu kanunun yapım sürecinin uzayacağı beklenmelidir. Dolayısıyla kısa vadede sigorta şirketlerine tedbir olarak primleri maliyet artışları ile orantılı olarak belirlemek en önemli tedbir olarak önümüze gelmektedir” dedi.


SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. METİN SARIASLAN:

Trafik sigortalarında tazminat maliyeti %30 ile %40 arasında artacak

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının trafik sigortalarında tazminat maliyetini tahmini olarak %30 ile %40 arasında artıracağını ifade eden Doç. Dr. Metin Sarıaslan, ek olarak Yargıtay’ın bundan sonra sakatlık tespitinde kullanacağı yönetmelik ve ölüm düzeyi tablosu değişikliğinin de söz konusu maliyeti daha da artırabileceğini belirtti.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına ilişkin düşüncelerini paylaşan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Eski Sigorta Murakıbı Doç. Dr. Metin Sarıaslan, şunları söyledi: “2020 yılındaki bir önceki Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Karayolları Trafik Kanunu’na (KTK) ilişkin iptal kararında, işletenin sorumluluğu ile sigortanın sorumluluğunun farklılaştırılmaması ve tazminat hesaplanmalarında haksız fiil hukukunun esas alınması gerektiğini vurgulamıştı.

‘BORÇLAR KANUNUNA GÖRE TAZMİNAT ÖDENECEK’

Anayasa Mahkemesi’nin 29/12/2022 tarihli ve E.: 2021/82, K.: 2022/167 sayılı Kararı ile bundan sonra 2918 sayılı KTK’de trafik sigortası kapsamında tazminat hesaplamalarına esas getirilmesinin yolunu kapatmış gözükmektedir. Başka deyişle, trafik sigortasında artık Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) yer alan haksız fiil hukuku dikkate alınarak tazminat ödenecektir. Ancak bu Kanunda tazminat hesaplama esasları yer almadığından Yargıtay kararları temel belirleyici konumunda olacaktır. Sigorta Tahkimi ise, Yargıtay içtihatları ve yerleşik kararlarını esas almaktadır. Söz konusu iptal kararının önemli bir sonucu da trafik sigortalarında bundan sonra tazminat belirleme esasları getirilmek istenirse, artık KTK yerine TBK’da değişiklik yapılması gerekmektedir. Tabii genel hukuk düzenlemesi olan TBK’da trafik sigortalarına yönelik özel bir düzenleme yapılmasının KTK’da yapılmasından çok daha zor olacağı da unutulmamalıdır. Söz konusu iptal kararı, işletenin sorumluluğu ile sigortacının sorumluluğunun hesaplamasında yöntemin farklılaştırılmaması gerektiği gerekçesine dayanmaktadır. Eğer hesaplama yöntemini farklılaştırılırsa, işleten tarafından zarar görene Türk Borçlar Kanunu uyarınca ödenecek rakam sigortacı tarafından ödenecek rakamdan daha az olması halinde, zarar gören aradaki farkın (trafik sigortasının teminat limiti bitmemiş olsa dahi) tahsili için işletenin veya sürücünün malvarlığına gideceği belirtilmiştir. Bu durum işleteni mali açıdan zor durumda bırakabileceği gibi, zarar göreni de sigortanın varlığına rağmen hakkını sigorta dışında aramaya mecburiyetinde bırakmak sonucunu doğurur. Böyle bir sonuç ise, KTK’da trafik sigortası getirilme amacına, yani işletenin hukuki sorumluluğunu belirlenen limit dâhilinde karşılaması esasına aykırı düşeceği belirtilmiştir.”

‘SİGORTACILAR FİNANSAL ARBİTAJ KONSUNDA HAKLI’

İptal kararının hesaplama metodolojisi üzerindeki etkilerine de değinen Doç. Dr. Sarıaslan, “Yargıtay’ın yerleşik hale gelen içtihatları nedeniyle Trafik Sigortası Genel Şartları’nda 04.12.2021 tarihinde yapılan değişiklikle getirilen değer kaybı tazminatı hesaplama formülü ve bedeni tazminat hesaplama esasları uygulanmayacaktır. Sigorta şirketleri bedeni tazminatlarda, peşin ödeme durumunda oluşan finansal arbitraj (teknik faiz) konusunda haklı oldukları halde Yargıtay bunu şimdiye kadar kabul etmemiştir. Ölüm düzeyi tablosu olarak Yargıtay son zamanlarda TRH 2010 kullanmakta ama daha önceki AYM iptal kararı sonrası gördüğümüz gibi TÜİK ölüm istatistiklerinin kullanılması da gündeme gelebilir. Diğer taraftan sakatlık oranlarının tespitinde, Yargıtay’ın trafik sigortaları için son zamanlarda yerleşik hale gelen kaza tarihinde geçerli yönetmelik esası yerine TBK, açıkça “çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar” dediği için iş kazalarında kullanılan ve kişinin yaşını, mesleğini dikkate alan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Tespit İşlemleri Yönetmeliği kullanılmasına geçilebilir. Değer kaybı hesaplamasında ise sübjektif kriter olduğu için çok eleştirilen, ama Yargıtay kararlarında yerleşik hale gelen bilirkişilerin yaptıkları piyasa araştırmaları sonucu tespit edilen tahmini tutar kullanılacaktır” ifadelerini kullandı.

‘2023’TE POLİÇE KESMEKTEN KAÇINMA OLABİLİR’

Anayasa Mahkemesi kararının yapılan tahminlerde trafik sigortalarında tazminat maliyetini %30 ile %40 arasında artıracağını belirten Doç. Dr. Sarıaslan, ek olarak Yargıtay’ın bundan sonra sakatlık tespitinde kullanacağı yönetmelik ve ölüm düzeyi tablosu değişikliğinin de söz konusu maliyeti daha da artırabileceğini ifade etti. Doç. Dr. Sarıaslan, sözlerini şu şekilde noktaladı: “Sonuç olarak, yaşanan Kahramanmaraş depremlerinin sektöre getireceği tahmini maliyet de düşünülürse, sigorta şirketleri, 2023 yılında da trafik sigortası gibi yüksek zararlı bir branşta üretim yapmaktan kaçınmaya çalışacaklardır. SEDDK’nın şirketlerin mevcut sermaye yeterliliği durumuna bakılmaksızın bu yılbaşında yürürlüğe soktuğu trafik sigortasından kaçınma sayılacak haller ile getiren ceza sistemi, sektörde telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilir.”


EY TÜRKİYE FİNANSAL HİZMETLER SEKTÖR LİDERİ VE VERGİ BÖLÜMÜ ŞİRKET ORTAĞI LEVENT ATAKAN:

İptal kararı sigorta sektöründe ek yük beklentisi oluşturdu

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının sektöre belli tutarda ek yük getireceği beklentisinin oluştuğunu söyleyen EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri ve Vergi Bölümü Şirket Ortağı Levent Atakan, ek olarak hâlihazırda yaşanan arz sıkıntısının da bu süreçte olumsuz etkileneceğini belirtti.

EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri ve Vergi Bölümü Şirket Ortağı Levent Atakan, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı hakkında şunları söyledi: “Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili Norm Denetimi basın duyurusunu incelediğimizde, söz konusu iptal karanının iki noktadan gerekçelendirildiğini görüyoruz. Birincisi, sigortanın amacının üçüncü kişilerin yaşam ve mülkiyet hakları kapsamındaki gerçek zararlarını karşılaması olduğu, ancak var olan hali ile sigortanın bunu sağlamadığı; ikincisi de motorlu taşıt işletilmesi nedeniyle üçüncü kişilerin zarara uğramaları hâlinde, bu zararlarının tazmin edilmesinde menfaatler arasında dengenin sağlanması gerektiği yönünde. Buradaki ana çıkış noktası, uğranılan zararın gerçek tutarının ne olduğunun, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu kapsamında açılan davalara ilişkin yargı kararlarıyla belirleneceği ve iptal edilen hesaplama yönteminin daha düşük bir sonuç vermesinin hak kaybı olacağıdır. Anayasa Mahkemesi kararını, hukuk tekniği yönünden değerlendirecek hukuki alt yapıya ne yazık ki sahip değiliz. Ama temel sigortacılık mantığıyla sigorta, bir bedel karşılığında riskin güvence altına alınmasıdır. Risk ise, taraflar arasında tanımlanabilir bir husus olmalıdır. Bu doğrultuda, riskin tanımlanamaması durumunda sistemin çalışması da mümkün olmayabilir.”

‘YENİ BİR MODEL GETİRİLMELİ’

“Kişisel olarak, Anayasa Mahkemesi kararında ifade edildiği şekilde tüm olaylarda bedel tespitinin dava yoluyla belirlenmesinin imkânsız olduğunu düşünüyorum” diyen Atakan, “İki tarafın da kabul edebileceği yeni bir modelin getirilmesi gerekiyor. Aksi durumda, iptal kararı konuyla ilgili daha uzun mahkeme süreçlerine ve daha fazla davaya sebep olabilir” açıklamasında bulundu.

‘ARZ SIKINTISINI OLUMSUZ ETKİLEYECEK’

Atakan, bu durumun sektöre belli tutarda ek yük getireceği beklentisinin oluştuğunu belirterek, “İptal kararının ana gerekçesi “…zorunlu trafik sigortasının öngörülmesinin temelinde yatan mağdurun gerçek zararının karşılanması amacıyla bağdaşmayacaktır.” şeklinde bitiyor. Bu gerekçenin, sektörü çok ciddi etkileyecek bir noktada olmayacağını bekliyoruz. Tabii bunu, bir noktada ortak mutabakata varılacağı beklentisiyle ifade edebiliriz. Şu anda bile belli oranda arz sıkıntısı olduğunu söylemek mümkün. İptalin bu süreci olumlu etkilemeyeceği açık” diye konuştu.

‘PRİM VE RİSK DENGELİ YAPI OLUŞTURULMALI’

Atakan, sözlerini şöyle noktaladı: “Hukuk, sigorta şirketleri ve sigortalılar arasında ortak kabul edilebilir bir hesaplama metodolojisi üzerinde uzlaşı gerektiği görüşündeyiz. Mutabakat oluşmadan yapılacak bir kanun değişikliği, yeni iptal kararlarına; uzlaşı olmaması ise uzayan mahkeme süreçlerine sebep olacaktır. Mutlaka prim ve risk dengeli bir yapı oluşturulması gerekiyor.”

İlginizi Çekebilir