Ağustos böceği

EYLÜL geldi. Böylece Bodrum’un ağustos böceklerinin gerçek ağustos böceği olduklarını anlamış oldum.
Neredeyse ağustosun ortalarından beri Bodrum’dayız. Geldiğimizden beri ağustos böceklerinin konserlerini aralıksız olarak dinlemekteyiz. Daha doğrusu dinlemekteydik; ta ki eylüle kadar. Cırr cırr cırr cırr; sesleri arş-ı alayı sardı. Kardeşim konser verilir de böyle mi verilir?  Böcekler matine suare çığrışmaktaydılar ki, olursa bu kadar olur. Bunun duru durağı yok mu be mübarek? Biz tatile bunun için mi çıktık? Zaten etrafımız cırr cırr öten ağustos böcekleriyle dolu değil mi?
Bilirsiniz yaz boyunca ünlüler Bodrum’da konuşlanırlar, konser verirler. Her köşede kim hangi gece hangi mekânda konser verecek Bodrumlulara veya Bodrum’da tatil yapan tatilcilere duyurulur. Her pano, ağaç, her direk reklamlarla dolu. Sanatçı sevenleriyle buluşurken hem tatil yapar hem de para kazanır. Ertesi günün gazetelerinde ise sanatçının plajda veya teknede çekilmiş fotoğrafları ve basın mensuplarıyla yaptıkları söyleşiler halkımızla paylaşılır. Sanatçı için hem tatil hem ticaret. Tatilciler için ise kısa süreli de olsa sanal bir ağustos böceği döneminin yaşanması. Çalışanlar ise çalışıp durur, bırakın çalışsınlar; karınca misali…
Gelelim ağustos böceklerinin durumuna. Onların durumu çok farklı, reklama ihtiyaçları yok. Her daim vur patlasın çal oynasın. Bir çalgıdır gidiyor. Ama nereye kadar? Her şeyin bir sonu var be kardeşim. Sanatçıların konserleri eylül ayında da devam ediyor ama ağustos böceğinin konserleri şükürler olsun eylül girer girmez son buldu. Biz de cırrr cırrr konserlerinden kurtulduk. Tekrar edeyim, ben de ağustos böceklerinin gerçek ağustos böceği olduklarına kani oldum. Böceğin biyolojik saati eylüle girdiğimizi ispat etmiş oldu. Takvimler 1 Eylül’ü gösterdi, bizim ağustos böceklerinin sesi soluğu kesildi. Bundan sonra ne yaparlar bilinmez. Onu karıncalara sormalı. Sanatçılar ise son ellerini oynuyorlar.
Durum bana bildik hikâyeyi anımsattı; karıncayla ağustos böceğinin hikayesini… Hepiniz bilirsiniz ama ben hikayeye biraz da mizah katıp tekrar hatırlatayım.
Efendim, kışın en soğuk olduğu gecelerden birinde, bütün yaz eşşekler gibi çalışıp kışlık yiyeceğini, odununu depolayan ve bütün kış nasıl geçireceğim diye düşünerek yuvasında kıt kanaat geçinmeye çalışan karıncanın kapısı birden bire sertçe vurulmuş. Hayırdır, diyen karınca biraz da korkarak kapıyı aralayınca bir bakmış dışarıda bir tipi bir tufan. Etraf toz duman. Gözleri biraz karanlığa alışınca ürkerek kim o diye seslenmiş. Bir de ne görsün, kapıda bir Rolls Royce otomobil. İçinden bütün yaz cırr cırr diye ötmekten başka hiçbir şey yapmayan ağustos böceği çıkmış şen şakrak kapıda duruyor. Sırtında astragan bir kürk, elinde bir şampanya kadehi. Kendisine bir kemancı eşlik etmekte. Karınca şaşkın; hayırdır, bir ihtiyacın mı var diye sormuş. Ağustos böceği, yok demiş; Allaha şükürler olsun her şey tıkırında. Kışı geçirmek için Paris’e gidiyorum da asıl senin bir isteğin var mı diye sorayım dedim, demiş.
Bizim karınca şöyle bir yutkunduktan sonra, sağ ol, bir isteğim yok, yok ama, Paris’e gidince orada La Fontaine denilen bir ……. var. Ona mahsus selamlarımı söylersin demiş.
Evet, tatil bitti, şimdi çalışma zamanı, hepinize iyi çalışmalar ve iyi kışlar…

Yorum yazın